Ece Ayhan ve anarşist tersinleme taktiği
Süreyyya Evren *
Bu yazıda ele almaya çalışacağım ‘apaçi olarak Melahat’telik’ vurgusunu, Ece Ayhan’ın politik pusulasını anarşist etik olarak okuyan, bu çerçevede ‘Ece Ayhan yazısı’nı 1 değerlendiren daha geniş bir çalışma tasavvuru içerisinde bir düğüm olarak düşünebiliriz. Hem sanat hem politika içinde, ya da bu ikisini ayırmadan söylersek devletformuna odaklı siyaset kavramlaştırmasından ta şan daha ufuklu bir politika kavrayışı içinde, modern anarşizm tarihinde çokca başvurulmuş, Patricia Leighten’ın deyimiyle ‘anarşist tersinleme (inversion)’ 2 taktiğinin Apaçilerden Afrikanizme oradan Ece Ayhan’ın ‘çapalı karşı’sı, ‘asi isa’sı veya bir ‘karaşın (gayrı)resmî tarih ikonu’ olan Çanakkaleli Melahat imgesinin politik (politiko-kültürel) bir alet olarak işlevine uzanan serüvenine kısaca bakmaya çalışacağım. Bunun için, detayına girmeyi ilerideki vesilelere bırakarak, Ayhan ile anarşizm arasında kurduğum rabıtanın belli başlı işaretlerini kısaca görünürleştirmeye de yeltenmek niyetindeyim. ‘Anarşist tersinleme’ örnekleri olarak Apaçilik ve Afrikanizmi biraz açmayı ve Ayhan’ın Melahat kavramlaştırmasına bağlayarak ürettiği ‘Melahat’telik’in anlamına bir yorum önermeyi deneyeceğim.
Anarşizmin anarşist tersinleme stratejisi anarşizm isminin seçilmesinden başlar. Kropotkin bu ismin anarşistlerce seçilmesini bir suçlamanın sahiplenilmesi olarak yorumlar. 3 Bir ötekileştirmenin tersinlenmesidir iktidara karşı girişilen. Anarşistlik, tam da bir suçlama olduğu için anarşistler tarafından sahiplenilerek yeniden anlamlandırılmıştır. Öte yandan, Melahat’e kadar çektiğim Apaçilik’in tarihine kısaca bakmak bu anarşist stretejinin işleyişlerine bizi daha fazla yakınlaştırabilir. Apaçilik günümüz Türkiye’sinde kendinden memnun semi-pop bir ‘magandalık’ hali olarak istihza ile kullanılıyor. Aslında bu kullanımın kökenlerinde de bizi
1920’lerin, 1930’ların Apaçi danslarına götüren, dahası 1910’daki bir olaya çağıran bir hat var.
8 Ocak 1910’da, Parisli ayakkabı tamircisi Jean Jacques Liabeuf bir
polisi öldürmek ve altı kişiyi yaralamaktan giyotinle ölüme mahkum
edilir. Olay günü Liabeuf, elinde bir silah ve ayakkabı tamircilerine
özgü bir bıçak ve çivili bileklerle silahlanmıştır. Olay zamanında,
Liabeuf için Fransız ve diğer dünya basınında kullanılan ‘Apaçi’
sözcüğüne, yer yer şiddet edimlerine karışan alt sınıftan kanundışı
kişileri tarif etmek için o yıllarda sıkça başvurulmaktaydı. Fransız
imgeleminde, bu sokak belalıları, efsanevi isimlerinin gönderme
yaptığı Amerika’nın güneybatısındaki yerli Apaçi kızılderilileri kadar
kontrol edilemez, şehvet düşkünü ve ilkeldiler. Dolayısıyla,
Liabeuf’ün serüvenlerini aktaran günün New York Times gazetesi, sokak
çeteleri kuran ve kendi suça dayalı altkültürlerini oluşturan ‘Apaçi’
gençliğin ahlaken çökmüş durumundan Fransızların duydukları kaygıya
bağlıyorlardı hikayeyi.4
Şu notu da araya düşmek gerek, Fransa’da, Jean Grave’ın dergilerinin başını çektiği bir grup anarşist derginin de katkılarıyla sanat çevreleriyle anarşist hareketin rabıtaları hayli güçlüydü. Sanat formlarındaki radikallik ve özgürlükçü form arayışı sosyal hayat formlarındaki radikallik ve özgürlükçü form arayışı ile üst üste geçiyordu: anarşist dergilerde sanatçılar yazıyor, çiziyorlar, akımlar birbirine karışıyor, Neo-empresyonistlerden Jarry’lere Mirbeau’lara anarşist sanatçılar, yazarlar, yeni formlarla yeni deneylere girişiyorlardı.
sociale, bu tür stereotiplere polisin ahlakını sorgulayarak ve
Liabeuf’ü polis baskısının bir kurbanı olarak lanse ederek karşı
çıkıyordu. Tutuklanmasının ardından La Guerre sociale ve Les Hommes du
jour dergileri 1 Temmuz’daki idama dek okurlarında Liabeuf’a sempati
uyandıracak şekilde konuyu işlediler. Anarşist yazar Gustave Herve, 10
Ocak 1910 tarihli dergisinde “Apaçi örneği” başlıklı bir yazı
yayımladı. Herve yazısında Liabeuf’ün eylemini daha önce başına
gelenlerin intikamı olarak yorumladı. Polise yönelik saldırıdan dört
ay önce, Liabeuf pezevenk olmaktan dolayı üç ay hapis cezasına
çarptırılmıştı. Herve, Liabeuf’ün pezevenk olmadığını, tek ‘suçu’nun
bir orospuya aşık olmak olduğunu öne sürüyor, bu aşkı anlayamayan
polislerin ilişkiye ekonomik bir anlam biçerek Liabeuf’ü
yaraladıklarını dile getiriyordu. Herve daha sonra polislere bu
nedenle ‘ahlakın Apaçileri’ diyecekti. Liabeuf bu cezanın hem kendi
onurunu hem de kız arkadaşının onurunu ayaklar altına aldığına
hükmetmiş ve bu intikam eylemini gerçekleştirmişti. Herve, Liabeuf’ün
eylemlerinin “belirli bir güzelliğe, belirli bir görkeme” sahip
olduğunu söylü-yordu. Ayrıca Liabeuf gibi ‘Apaçi’lerin toplumsal ve
ekonomik eşitsizlik dolayısıyla şiddete sürüklendiklerini iddia
ediyordu.5
Hükümet hiç beklemedi. Herve’yi cinayeti teşvik etmek ve bir kriminal edimi desteklemekten mahkum etti. 7 Mart’a gelindiğinde, Herve dört ay hapis cezası ve 1000 frank para cezasına çarptırılmıştı bile. Les Hommes du jour dergisinde, bir başka anarşist kalem Victor Meric, Liabeuf’ü ve Herve’yi savunan “Apaçilerin Tarihi” adlı makaleyi yayımladı. Meric, Herve’nin Liabeuf gibi sözde Apaçilerin “enerjilerine ve alınganlıklarına” duyduğu hayranlığı ve polisin sadece bir başka tür Apaçi olduğu vurgusuna dikkat çekti. Buna göre polis misyonunu “ordunun Apaçileri ve hukukun Apaçileri”nden ve dahası “hükümetin ve ekonominin Apaçilerinden” aldığı destekle tamamlamıştı. Dolayısıyla Liabeuf ve Herve plütokratik iktidarın kurbanlarıydılar ve eylemleri şimdi destansı direniş işaretleri olarak sembolik önem kazanmıştı. Liabeuf’ün idamına kadar giden süreçte La Guerre sociale ‘hukuk sisteminin Apaçileri’ne karşı bir kampanya başlattı. Liabeuf’ün dava savunmalarını ve Fransa’da fahişeliğin tarihlerini yayımladı. ‘Liabeuf’ü giyotine gönderemezsiniz!” diyen özel sayılar hazırlandı. Liabeuf’ün idam edileceği cezaevinin önünde kitlesel protesto çağrısı yapıldı ve Liabeuf’ün idam kararını “taşıyışındaki güzellik”ten bahsedildi.
Bu kampanyalar, Mark Antliff’in deyimiyle Liabeuf’ün kriminal eyleminin anarşistlerce ‘söylencesel bir dönüşüme’ uğratılması ile ve ‘eylemle propaganda’ mertebesine yükseltilmesiyle sonuçlandı. Ece Ayhan’ın da, buradan bakarak söylersek, Çanakkaleli Melahat figürünü ‘söylencesel bir dönüşüm’e uğratışından söz edilebilir. Ayhan’ın yeniden anlamlandırmasının ardından Melahat’telik bir ‘uçta’lık kriterine ve bir protest uçta’lık alanına dönüşür, çift kapılı çalışan bir genelevin çift kapılı çalışması neredeyse bize sistemi çırılçıplak gösteren bir ‘eylemle propaganda’ değeri kazanır bu dönüştürme sonucunda. Melahat’lik değil Melahat’telik dememin tek sebebi bu kavramlaştırmanın bizzat bir ‘uç’talık değilse de bir uç’talık kriteri önermesi değil, ama aynı zamanda veya daha çok Ayhan’ın iktidarın-yeri’ne yaptığı ısrarlı vurguyu karşılayan bir ‘yer’ olması Melahat’liğin. Ve dolayısıyla, bir Melahat’telikten söz edebilmemiz.
1910’a dönelim. Anarşist dergiler La Guerre social ve Les Homes du jour devletin sahte ahlakına karşı uygun bir cevap olarak niteledikleri Liabeuf’ün eylemini aynı zamanda estetize de ederler. Yukarıda da hatırlattığımız gibi, Liabeuf (aynı Ayhan’daki anakkaleli Melahat gibi) hem haklı hem de aynı zamanda ‘güzel’dir.
“Herve’nin Liabeuf’ün motivasyonlarını yorumlamasında görülen bir diğer öğe de cinsel törelerin politizasyonu ve fahişelere uygulanan zulümdür. La Guerre sociale fahişelerin kapitalist sömürüsüne açıktan cephe aldı ve devamında genel cinsellik eğitimini ve prokreasyonu rızaya dayalı cinsellikten ayırmaya yarayacak gebelikten korunma yöntemlerini gündeme getirdi. Böylece, La Guerre sociale cinsel özgürlük, devlet baskısı ve anarşist isyan temalarını içiçe geçirip eritti ve Liabeuf’ün kişiliğinde kompakt bir anlatıya çevirdi.”6 Bu argüman Liabeuf’ün ölümünden sonra daha da geliştirildi. 3 Temmuz tarihli derginin kapağı tamamen Liabeuf’e ayrılmıştı ve son sözleri olan “ben pezevenk değilim!” kapaktan verilmişti. Liabeuf özel sayısının 20.000 kopyası Paris’te ücretsiz dağıtılmıştı. Bu anarşist dergilerin edebi ve sanatsal avangard içinde karşılıkları vardı ve Picasso’nun yakın arkadaşı Andre Salmon, eleştirmen Leon Werth, yazar Paul Adam ve Migul Almereyda da protestolara katılanlar arasındaydılar. 9 Temmuz sayılı dergide anarşist yazar Charles Malato, kahraman Liabeuf’ü savunmak için o gece toplanan sanatçılara, yazarlara ve proleterlere övgüler düzüyordu. Henri Gaudier-Brezeska da göstericilerden biriydi ki sonra Londra’ya geçerek Vortisizm içinde Ezra Pound ile birlikte önemli bir rol alacaktı. Gaudier-Brezeska’nın kendisini daha sonra bizzat bir ‘apaçi’ye önüşürken görürüz. Salt bir fahişeyi sevmekle toplumsal ahlakı karşısına almış bir Apaçi’nin destansı şiddeti Gaudier-Brezeska üzerinde büyük etki bırakmıştı. Bir diğer Vortisist olan Wyndham Lewis üzerinde de Apaçi imgesinin büyük etkisi olmuştu. Apaçi yaşam tarzı sahiplenilen bir damara dönüşmüştü bile. Anarşizm tarihinde politikanın alanı devlet-formunun ötesinde tasavvur edildiğinden çok erken bir tarihten itibaren anarşizmde cinselliğe dair tutumlar politik pozisyonunun asal öğeleri sayılagelmiş, bu alanda çok yoğun bir tartışma yürümüştür. Anarşist psikanalist ve bir nevi erken seksolog diyebileceğimiz Otto Gross’dan yayılan serbest aşk yanlılığı ile anarşist düşünür Gustave Landauer’den yayılan cinsellikte form arayışı yüzyıl boyunca süren tartışmalarda kendini gösteregelmiştir. (Landauer “ihtiyacımız olan formsuzluk değil bir başka form” diyordu. Landauer ayrıca ‘devlet’in ancak başka türlü birbirimizle ilişki kurmakla yıkılabilecek bir varlık olduğunu söylemesiyle de ünlüdür. Buna göre devlet zaten yıkılamaz çünkü o bir ilişkiler bütünüdür. Ancak başka tür bir ilişkiler bütünü ile yerinden edilebilir.) Cinsel normativite karşısında ise iki anarşist reaksiyon bu tarihe damga vurmuştur: biri kapitalist erkek kodlarını Apaçice dağıttığı varsayılan agresif bir erkeklik vurgusudur (Gaudier-Brezeska’nın meşhur fallik Ezra Pound’un başı heykelindeki gibi) ve Apaçi’deki sistemin ötekileştirdiği kabasabalığı sahiplenmeye dayanır; diğeri ise cinsel kimliklerin eridiği, bugün ucu queer anarşizmine uzanan, LGBTT hareketlerini içine alan, cinsel kimliklerin sınırtanımazlaştığı, her türlü normun hiçe sayıldığı benzersiz bir akışkanlık yakalama çabasına dayanır (günümüz anarşizminde görece daha önde tutulan yaklaşım bu olmakla beraber anarko-punk erkek tiplemesinde veya isyankar anarşist ekolünden bir erkek tiplemesinde görebildiğimiz gibi ‘metroseksüel’ burjuva erkeklik modeline Apaçilikle karşı çıkış da tümden terkedilmemiştir).
Ece Ayhan’ın takipçileri Ayhan’ın anarşist tersinleme tekniğini ne kadar sık kullandığını hatırlayacaklardır. Bunları söylemekle Ece Ayhan’ın ‘aslında’ anarşist metinleri okuyup onların etkisinde anarşist bir etik ortaya koyduğunu elbette iddia etmiyorum. Anarşizm zaten böyle çalışmaz: teorinin pratiğe göre bir dominasyonu yoktur. David Graeber’in son küreselleşme karşıtı hareketlerdeki anarşizmin karakterini çizerken bir kez daha belirttiği gibi anarşizmin ideolojisi formudur: örgütlenme formu, sanat formu, ilişki formu, sosyal formu.7 Anarşist tersinleme, anarşist deneyciliğin (sosyal ve sanatsal formlar anlamında) önemli, temel bir stratejisidir. 8 Ve de genel olarak ana argümanımın Ayhan’ın Türkiye edebiyatına ve kültürüne anarşist etik’i pusula edinmiş bir tazyik, bir müdahale denemesi olduğunu, ve değerlerin yeniden değerlendirilmesi fikrine dayandığını düşünecek olursak anarşist Apaçilik de ‘haliyle’ tüm estetizasyonları ve politizasyonlarıyla Ayhan’daki yerini alır, Ayhanca söylersek, almıştır. Anarşist Apaçilik, Apaçi olarak suçlananların tam da suçlanan değerlerinin estetize edilmesi, sahiplenilmesi, yeniden anlamlandırılması ile ve ona eşlik eden bir şekilde bir hakaret olarak Apaçi’nin yer değiştirmesi ile, ahlakın Apaçileri denilen sistem kurumlarına (ve sistem ‘katman’larına) yönlendirilmesiyle sonuçlanır. Bu tersinleme tekniğinin sonucunda, toplumsal katmanlaşmada en altta konumlananlara yöneltilen ahlaki aşağılamalar bir etik pusula darbesi ile tersine çevrilir ve aynı aşağılamalar artık ‘zincirsiz padişah’a, ahlaken en dipte oldukları binbir meselle, anekdotlar, örnekle, kavramla yinelenen ‘iktidar sahiplerine’ ve iktidara bağımlı, iktidarca düşünenlere, iktidar danışmanlarına iliştirilir. Artık egemenlerin Apaçi dedikleri Liabeuf ve Çanakkaleli Melahat kahraman ve güzel olan, onları mahkum eden, sömüren sonunda da haritadan silen sistemin tüm yargıçları, kurucuları ve sahipleri düşmüş, tehlikeli, kontrol edilemez ve çirkin olandırlar. Bu tersinlemenin Ayhan’a bir olası taşınışının izi istenirse Ayhan’ın 20. yüzyılın avangard radikalizminden aldığı yoğun etkilere bağlanabilir. Mesela Apollinaire’lere, Jarry’lere.
Patricia Leighten, 20. yüzyıl sanatındaki ünlü Afrikanizm akımının tarihçilerince (Ayhanca söylersek sarışın tarihlerince) es geçilen politik yönsemeyi deştiğinde Birinci Dünya Savaşı öncesinde, özellikle Paris’te görülen anarşist avangardizmde bulur kendini. Leighten’ın Picasso’nun bu dönemlerde önce Barcelona’da sonra Paris’te anarşist çevrelerle nasıl içli dışlı yaşadığı, nasıl aynı dergilere çizip aynı konuları dert edinip aynı kahvelerde buluşup aynı mahallelerde oturduklarına dair uzun incelemeleri de bulunuyor. Leighten, Picasso ile birlikte Alfred Jarry’nin ve Apollinaire’in anarşist bağlarını da açımlar. Burada konumuzu ilgilendiren yönüne bakacak olursak, Afrikanizm dışlanan ve sömürülen Afrikalının ‘ilkel’ değerlerini sahiplenerek sadece Batı toplumsal sistemini değil ama giderek Batı sanat geleneklerini de altüst etmeyi hedeflemiş bir hareketti. Leighten, ‘tanıdık bir anarşist strateji’ olan tersinlemenin Afrikanizm içinde kullanılışından bahseder. Fransız kolonyalizminin Afrikalıları geçmişte kalmış iyi ve güzel Asil Afrikalılar ve bugünkü bitik, vahşi, ilkel ve sömürülerek ancak rehabilite edilebilecek Dejenere Afrikalılar olarak bölümleyen yapısına bu akımın cevabı tam da dejenere denilenlerin özelliklerini kucaklamak olmuştur. Afrikanizm, gene Ayhanca söylersek, karaşın bir tersinlemedir, zenciliğin avangardizmle birleşerek bir toplum, kültür ve siyaset eleştirisine dönüşmesidir.
Etik, anarşist siyasette hep merkezî bir yer tutmuştur, açıkcası anarşizmin tanımlayıcı farkı etiğe bu vurgudur, Jesse Cohn’un hatırlattığı gibi, tarihsel anarşist hareket politik dönüşüm için sosyalizmin reformist ve Marksist çeşitlerinden etiğe öncelikle vurgusuyla ayrışan bir toplumcu program sunmuştur, bu etik şu iki maddede toplanır:
“1. her, ama her tür tahakküme ve hiyerarşiye karşı ahlaki muhalefet ve 2. amaçlarla araçların tutarlılığına dair özel bir dikkat.”9 Anarşizmde etiğin oynadığı bu rolü gözönünde bulundurursak anarşist tarihyazımının da anarşist etiği yansıtan bir kültürel söylem olması gerektiğini ve anarşist etiği anarşist geçmişe enjekte etmeyi amaçlayacağını söylemeliyiz. Bu ‘enjekte etme’ ezilenlerin hikayelerini ve onlara direnenleri anlatmakla yetinmez ama dahası piramidal olmayan, indirgemeciliklere dirençli, şebeke biçimli bir siyaset kavrayışından tüm tahakküm ve hiyerarşi formlarına karşı ahlaki muhalefetleri birbirine bağlar.
Dolayısıyla politika tüm siyasi edimlerin piramidal merkezi sayılan siyasi iktidarı ele geçirmek için yapılan mücadeleler olarak tanımlanmaz ama onun yerine gündelik hayatın, kültürün, sanatların, mücadelelerin tümünü içeren daha geniş bir politika kavrayışına dayanır. Bu haliyle de anarşizmin bir tür devlet-karşıtlığına indirgenmesine direnir çünkü bu indirgemenin kendisi de sonuçta devlet-formu odaklı bir düşünmedir. Ayrıca teorinin pratik üzerindeki sözde tahakkümü reddedilir ve yerini teori ve pratikle aynı anda özdeşleşen bir anarşizm kavrayışına bırakır. Tarihyazımına metodik bir muhalefet geçmişin temsilinin geçmiş üzerindeki tahakkümüne direnir, devamında da geçmişin kendi adına konuşabileceği deneysel ‘geçmişi anlatma formları’ denenir. Bunun mümkün olmadığı yerde de geçmişin temsili, yani tarih, en şeffaf şekilde yazılır, yani yazan saklanmaz, sarışın mı karaşın mı dertleri var ortadadır. Ece Ayhan’ın deyimiyle “tarih yeniden yeniden yeniden yazılabilir.”10 Yeniden, dikkat çekici biçimde, bu cümlede üç kere yineleniyor. Yani aslında sonsuza dek yeniden yazılabilir demektir bu. Böylece Ayhan kendini tarihin geçmişin bir rekonstrüksiyonu olduğunu savlayan klasik tarihçilerden de, (ki doğru bilimsel yöntemle orada bizi bekleyen tarihsel hakikati bulmaktan bahsederler), tarihi geçmişin bir konstrüksiyonu olarak gören tarihçilerden de (doğru politik kavramlarla gidildiğinde orada bir yerde bizi bekleyen tek hakikatin bulunabileceğini varsayarlar) uzaklaşır ve (Alun Munslow’un Tarihin Yapısökümü11 adıyla Türkçeye de çevrilen kitabındaki ve daha sonraki Narrative and History ve The Nature of History12 gibi kitaplarında geliştirdiği, Hayden White, Ankersmit, Keith Jenkinsleri izlerken netleştirdiği kavramlaştırmayı kullanacak olursak) dekonstrüktivist tarihçiler arasındaki yerini alır (hakikatin sürekli yeniden ve yeniden yapıldığı tarihin yeniden ve yeniden yazılabilirliği iklimine bağlı tarihçiler). Tarih sonsuza dek yeniden yeniden yeniden yazılabilir çünkü orada bizi bekleyen bir tek hakikat yoktur. Her tarih bir tarihtir. Ayhan, geçmişteki gerçeklerden bahsettiğinde bunlar etik gerçeklerdir; belirli bir etik pusulanın gerçekleri (ben bunu birebir anarşist etik olarak görmeyi öneriyorum). Nitekim tam da bu yüzden Ayhan “tarih yeniden yeniden yeniden yazılabilir” demekle kalmaz. “Tarih yeniden yeniden yeniden yazılmalıdır” da der.13 Sonsuza dek yeniden yazılabileceğini öğrendiğimiz tarihi yeniden yeniden yeniden yazmamızı gerektirecek şey ne olabilir? Neden yazmalıdır? Böyle bir ödev nereden gelmektedir? Bu da açıkca bir etik ödevdir. Sonsuza dek yazma içinde etik pusulanın gerektirdiğini yapmalıyızdır. Bütün haliyle düşündüğümde ‘Ayhan yazısı’nı bu ödevi ortaya koyan bir büyük bünye olarak okuyorum. Ayhan’ın deyimiyle, ‘bütünlediğimde’ amacım şunu göstermek olacak: Ece Ayhan temelde anarşist etiğin büyük bir kitabını yazmıştı ve bunu sayısız anarşist stratejiyi kullanarak yaptı. Anarşist bir teorinin, tekrar söyleyelim, ezbere uygulayıcısı olarak değil. Avangard sanat ile etik konumlanış üzerinden anarşist tutumu adını koymadan benimseyen bir sanatçı-yazar olarak. Ece Ayhan yazısını Türkiye edebiyatı için biricik kılan, Türkiye edebiyatında olabildiğince güçlü karşılık bulması arzusunu bizde uyandıran yanı da budur: bütün kültüre bir etki yapar bu yazı ve bu özgürlükçü (liberter) veya isterseniz anarşizan veya anarşist deyin, bir kılavuz etkidir. Bunu söylemekteki maksat, Ece Ayhan’daki anarşizmin altını çizerek bir listeye yazdırma işlemi gerçekleştirmek, bir adamı ‘saflarımıza’ tarihten de olsa katmak, edebiyatımızın belli başlı bir figürünü anarşist şemsiye altına çekerek anarşizmin gücünü sözde büyütmek kuşkusuz değil. Yine, Munslowların ve diğer dekonstruktivist tarihçilerin dediği gibi, her tarihyazımı bir edimdir, politik bir edimdir, ve de etik bir edimdir. Ece Ayhan’ın her tarihyazımına girişmesi gibi, bizim bir Ece Ayhan tarihi yazmaya girişmemiz de politik bir edimdir, etik bir edimdir. Ben burada politik etiği anarşist prensipler içinden belirlemekle Ece Ayhan’ın edimine kendiliğinden eklemlenen bir işe giriştiğim varsayımından hareket ediyorum. Bütün bu çabaların ‘bir apaçi olarak Melahat’e geçmek, iktidarınyerine karşı bir başka ‘yerler rejimi’ aramak olduğu da sanırım söylenebilir.
- - - - -
1 Ece Ayhan’ın şiirleriyle düzyazılarını birbirinden ayrı değerlendiren, iki ayrı ve farklı gövde olarak ele alan yaklaşımdan ayrıştığımı göstermek için bu ifadeyi, ‘Ece Ayhan yazı sı’nı kullanıyor, tüm Ece Ayhan metinlerinin içiçe geçmiş bir gövde, bir ‘yazı’ olarak okunması anlayışını koruyorum.
2 Özellikle Picasso ve çevresi ile anarşist anti-kolonyalizmi ve Afrikanizmi tartışırken ‘anarşist tersinleme’ terimine sıkça başvurduğu şu makalesine bakılabilir: Leighten, P. (1990) The White Peril and L’Art negre: Picasso, Primitivism, and Anticolonialism, The Art Bulletin, cilt 72, No:4, s. 609-630. Ayrıca bknz. Leighten, P. (1989) Re-ordering The Universe, Picasso and Anarchism 1897-1914 (Princeton University Press: Princeton)
3 Bkz. 21. Yüzyıla Girerken Üçüncü Anarşist Canlanma, Süreyyya Evren,
Varlık, Ekim 1998
4 Bknz. Antliff, M. (2010) Henri Gaudier-Brezeska’s Guerre sociale:
Art, Anarchism and Anti-Militarism in Paris and London, 1910-1915, Modernism/modernity, cilt 17, No 1, Ocak 2010, s. 140.
5 Antliff, a.g.e. s.140-141.
6 Antliff, age. s.142.
7 Bknz. Küreselleşme Hareketi, David Graeber, Başka Bir Dünya Mümkün
içinde, haz. Süreyyya Evren-Rahmi G. Öğdül,
Stüdyo İmge, 2002, s.106-116
8 Anarşizmin temelde (sosyal, politik, sanatsal, ekonomik, örgütsel) formlar hakkında liberter ve deneyci bir anlayış olu-şuna dair taze bir çalışma için bkz. Anarchism and Its Aspirations, Cindy Milstein, AK Press/The Institute for Anarchist Studies, 2010.
9 Cohn, J. (2006) Anarchism and the Crisis of Representation:
Hermeneutics, Aesthetics, Politics (Selingsgrove, Susquehanna University Press), s.14.
10 Dipyazılar, Ece Ayhan, Yapı Kredi, İstanbul 1996, s. 9.
11 Tarihin Yapısökümü, çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı, İstanbul 2000.
12 Narrative and History, Alun Munslow, Palgrave Macmillan, New York 2007; The Nature of History, Alun Munslow, Palgrave Macmillan, New York 2010.
13 Ayhan, a.g.e., s.11.
· Bu yazı, Birikim dergisinin Aralık 2011 tarihli 272. sayısında yayımlanmıştır: