Mehmet Serim
YDH-Gazeteci
Mehmet Serim, bulunduğu Suriye’de son bir haftada yaşanan askeri ve siyasi
gelişmeleri, YDH için özetledi.
Suriye’de çeşitli
yerlerde çatışmalar sürüyor. Ordu başkent Sam’da Doğu Guta olarak adlandırılan
geniş bölgede büyük bir kuşatma hareketi başlattı ve halen bu bölgede yoğun
çatışmalar sürüyor.
Şam’a bir kez daha
girme denemesi kararı alan muhalifler ise daha maç başlamadan yedikleri gol ile
dağınık bir görünüm sergilese de Berze taraflarında yeni bir toparlanma ve
saldırı hazırlığı var.
Halep, İdlib,
Rakka, Dera, Deyr ez-Zor gibi illerde ise çatışmalar “normal seyrinde” devam
ediyor.
Son günlerde
konuşulan, ordunun ülke çapında büyük bir atak yapacağı yönünde... Daha önce de
bu tur açıklamalar olmuştu ve denge pek değişmemişti, bu kez durum ne olur
önümüzdeki günler gösterecek.
Diplomatik alanda
ise küçük adımlar dışında değişen bir şey yok. Taraflar söylemlerini aynen
sürdürüyor.
Bakan aranıyor
Diğer yandan
“Suriye halkının çoğunluğunun oyları ile
başbakan seçilen” Gassan Hito ilan ile bakan aramaya başladı.
Koalisyon’un internet sitesine girerseniz bakanlık için aday olabilme
şartlarını görebilirsiniz. Eğer
gerekli şartları taşıyorsanız Suriye’ye bakan olabilirsiniz!
Hito’nun bu
çabaları Koalisyon’un diğer gelişmelerin yanı sıra kendi ajandasını uygulamaya
devam ettiğini gösteriyor. Önceki yazımızda “çakma Suriye geliyor” derken bunu
kastetmiştik. Ülkenin sınıra yakın bir yerinde Hito “başbakanlık çalışma ofisi”
açabilir. Hito’nun “bu sopayı göstermek için” haziran zirvesinin sonunda
Obama’dan alacağı işareti bekleyip beklemeyeceğini şimdilik bilemiyoruz.
El Kaideler ve
Muaz el- Hatib’in ikilemleri
Kaddafi eğer imkan bulabilse ve
zamanı kalsaydı Libya’da el Kaidecilerin savaştığını ispat edebilecekti. Ancak
zaten “infaz” kararı verildiği için buna imkânı olmadı.
Suriye
Cumhurbaşkanı Beşşar Esad da konuşmalarında zaman zaman “el Kaidecilerin
Suriye’de savaştığını” belirtti. Ancak “Esad’ın üç ay içinde düşeceği umudunun
üstüne eklenen medya bombardımanının yarattığı toz duman” bu gerçeğin
görülmesini engelledi.
Esad, saldırılara
dayanıp toz duman ortadan kalkınca olaylara gerçekçi göz ile bakanların çoktan
görebildiği el-Kaideciler de ortaya çıkıverdi.
ABD’nin terör
örgütlerine alma
numarası yaptığı Nusra Cephesi, Irak el-Kaidesi’ne katılmayı nazik bir dille
reddetmekle birlikte Eymen Zevahiri’ye bağlılık ilan edince el-Kaide’nin
varlığı resmileşmiş oldu.
El Kaide terör
örgütünün Lideri Eymen el-Zevahiri’nin çağrısından sonra Irak el-Kaidesi’nden
yapılan açıklamada “İslam devleti” ve “Nusra Cephesi” isimlerinin iptal
edileceği ve birleşik örgütün adının “Irak ve Şam İslam Devleti” olacağı
belirtildi.
Nusra Cephesi’nin
Irak el-Kaide’sine katılmayı reddeden açıklamasının gerçek mi yoksa taktiksel
bir açıklama mı olduğu şimdilik meçhul; ancak bu taktiksel bir açıklama
ise iki örgütün birleşmesiyle
oluşturulan sinerji bu örgütlerin Suriye ve Irak’ta devam ettirdiği savaşın
pratiğinde yeni bir şey getirir mi? Irak ve Suriye sınırının kuzeybatı ve
doğusunda açılacak yeni bir cephe söz konusu olabilir. Bu durum Irak – Suriye
askeri işbirliği çalışmalarının daha da artması ile sonuçlanacaktır. Kimi
yorumlara göre bu birleşme Suriye’de zaten savaş kıvamında devam eden mücadele açısından
çok da önemli bir değişiklik getirmeyecek.
Ulusal koalisyon
Lideri Muaz e-Hatib ABD Nusra Cephesi’ni terör örgütleri listesine aldığı zaman
liderine karşı çıkmış ve el Nusra’nın Suriye devriminin bir parçası olduğunu
söylemişti.
El Hatib
el-Nusra’nın Irak el-Kaidesi ile birleşmesi sonrası ise “Koalisyon’un
görüşlerinin el-Nusra ile uyuşmadığını” açıkladı.
El Hatib böylece
çelişkili açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. El Hatib’in açıklaması
Batı’nın ittirmesi ile Masaya oturma öncesi (koalisyon ya da kendisi) Suriye
kamuoyunda yüz aklama çabası olabilir mi? Bunu kısa zaman sonra
öğrenebileceğiz.
Kimyasal konusu
yeniden ısıtılıyor
Kimyasal konusu
ise kurnazlık ile yeniden gündeme getirildi. Bilindiği gibi Suriye Halep –Han
el Asel kimyasal saldırısı sonrası BM’den saldırının araştırılması için heyet
oluşturulmasını talep etti.
Muhalifleri
düştükleri her çukurdan çıkarma grevini üstlenen İngiltere ve Fransa ise
muhaliflerin iddialarına dayanarak Suriye yönetiminin Humus’ta kimyasal
kullandığını öne sürdü ve BM’ye başvuruda bulundu.
BM içinde ABD
blokunun sözcülüğü görevini üstlenmiş olan Ban Ki Moon da Suriye’ye gidecek
heyetin sadece Halep’te değil, muhaliflerin kimyasal kullanıldığını iddia
ettiği Humus ve diğer yerlerde de inceleme yapmasına izin verilmesini istedi.
Suriye ise “bizim
sizinle yazışmalarımızda bu yoktu, izin vermiyoruz” cevabını verdi. Irak
müdahalesi öncesi yaratılan yalan girdabını dünya gibi Suriye yönetimi de
biliyor çünkü.
Suriye Hariri
suikastını araştıran savcılardan, Arap Birliği’nden, BM’den çok kazık yemiş bir
ülke olarak ABD bloku ve sözcüsü Ban’ın son numarasını yutmadı.
Yine de önce Halep
raporunu görelim eğer
dürüştçe hazırlanırsa diğer iller için de izin veririz diyerek açık kapı
bıraktı. Heyet halen Kıbrıs’ta tatil yapıyor. Eğer anlaşma sağlanırsa Suriye’ye
girebilecek.
Kürtlerle dans
Genelde Kürtler
özelde PYD Suriye yönetimi ile birlikte hareket etse de etmese de kuzeyde büyük
bir güce özellikle isyan sürecinde herkes ihtiyaç duyuyor.
İsyan süreci
başladığında Batı’nın (ve Türkiye’nin) beklentisi “Baas rejiminden yıllardır
zulüm gören” Kürtlerin isyan surecinin en önemli katalizörlerinden biri olacağı
yönündeydi. Ancak bu olmadı ve Batı hayal kırıklığı yaşadı.
Kürtler önce ne
olacağını görmek için beklediler, ardından Esad akıllı bir şekilde Kürtleri en
azından kendisine somut zarar vermeyecek pozisyonda tutmayı başardı ve Kürt
cephesini açmayarak cephe sayısını azalttı.
Zaman zaman
Halep’te olduğu gibi “tatsızlıklar” yasansa da Kürtler de halen rejimi çok
rahatsız edecek bir girişimde bulunmadı.
Bu durum tersine
dönebilir mi?
ÖSO – Kürt
anlaşmaları haberleri, Davutoğlu’nun verdiği sinyaller bu yönde çabaların
olduğunu gösteriyor.
Haberlere göre
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu PYD’yi de muhatap alabileceklerini belirterek
bunun için 3 şart öne sürdü. Bu şartlar yönetimin yanında yer alınmaması,
seçimlere kadar emrivaki yapılmaması (bir bölgede hakimiyet ilan edilmemesi) ve
Türkiye’de teröre destek verilmemesi...
Ancak PYD
değerinin farkında olarak nazlı gelin tavrını sürdürüyor. nitekim eş başkan
Salih Muslim “ön şart olmaksızın” görüşmeye hazır olduklarını açıklayarak bir
yandan “biz bağımsızız, size bağlanamayız” dedi, bir yandan “asıl siz bize ne
vereceksiniz” mesajı gönderdi.
Kuzey Irak ve PKK
ile anlasan hükûmetin PYD ile de anlaşarak üçgeni tamamlama niyetinde olduğu
görülüyor. Ancak Türkiye’deki anlaşmanın kırılganlığı muhtemelen Salih Müslim’i
de düşündürüyor.
Önce Şam daha
sonra diğer bölgeler
Yazının girişinde
ordu birliklerinin Şam’da başlattığı büyük saldırıya değindik. Bunun
ayrıntıları başka bir yazının konusu. Geçtiğimiz günlerde Suriye genelkurmay
başkanlığından yapılan açıklama ve hükûmete yakın kaynakların açıklamaları
Suriye ordusunun ülke çapında muhaliflere büyük darbe vurmaya hazırlandığını
gösteriyor.
Sam saldırısı
bunun ön hazırlığı olarak görülüyor.
Bundan sonra ordu
birliklerinin önünde olası üç hedef var: Dera, Halep, İdlib...
Humus’ta ordu
büyük üstünlük sağlamış durumda. Humus son bir aydır yeniden hareketlenmişti.
Özellikle Halidiye bölgesine toplanan muhaliflere büyük darbe vuruldu. Kuseyr
ve Tel Kelakh’a ise eskisi gibi Lübnan’dan sızmalar yaşanmıyor. Ordu stratejik
olarak bu bölgelere önem veriyor.
Rakka ve Deyr
ez-Zor ise şimdilik ihmal edilebilir yerler olarak görülüyor.
Rakka’ya zaten
takviye birlikler gönderilmiş ve burada yaşanan çatışmalar sonrası ordu
üstünlük sağlamıştı. Halen belli mahalleler muhaliflerin elinde; ancak asıl hedef
olan 17. Birlik için savaşı muhalifler şimdilik kaybetti.
Deyr ez-Zor’da da
muhalifler zor zamanlar yaşıyor.
Putin – Obama
görüşmesi öncesi Dera kozu kullanılabilir mi? Dera’da Dael’in ele
geçirilmesinden sonra muhalifler sessizliğe burundu. Beklenen bir sinyal mi
var, yoksa hazırlıklar henüz tamamlanmadı mı belli değil. Ancak Dera’da büyük
bir mücadele yaşanacağı konusunda herkes hemfikir. Bir yandan Ürdün’deki
hazırlıklar diğer yandan tampon bölge senaryoları bu olasılığın zayıf
olmadığını gösteriyor.
Halep merkezde
değişen bir durum yok. Bazı mahallelerde çatışmalar sürüyor. Kırsalın Türkiye
tarafları ise malum. Muhalifler birçok merkezi halen ellerinde tutuyorlar.
Idlib için
neredeyse bir yıldır büyük savaş olacak senaryoları dile getiriliyor. Ancak şu
ana kadar belirleyici bir çatışma yaşanmadı.
Ordu ve yönetimin
İdlib’e “son cephe” gözüyle baktığını söyleyenler de var. ancak diğer yandan
ordunun her tarafa yetişemediğini de göz önüne almak gerekiyor. Yani eğer mümkün olsaydı
bugüne kadar İdlib çatışması yaşanırdı. Ancak coğrafi koşulları nedeniyle İdlib
zor bir cephe ve ordunun zorunlu olarak bu cepheyi sona bırakmış olma olasılığı
yüksek.
Herkes haziran
zirvesini bekliyor
G8 toplantısında
yaptığı görüşmeler sonrası Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Suriye konusunda
çözüm için hemen hemen görüş birliğine varıldığını” söyledi. Açıklamanın zayıf
olduğu çok açık. Diğer yandan Rusya Suriye’deki tarafların Masaya oturması için
tekrar çağrıda bulundu ve “askeri çözümde ısrarın sonuç getirmeyeceğini”
tekrarladı.
Lavrov’un
açıklamaları sonrası 20 Nisan’da yapılacak Suriye’nin dostları grubu çekirdek
toplantısından nasıl bir sonuç çıkabilir?
ABD Dışişleri
Bakanı John Kerry bu toplantıda yine belirleyici olacak.
Kerry’nin Lavrov
ile görüşmesinin ardından ve haziranda gerçekleşmesi beklenen Putin–Obama
görüşmesi öncesi en azından “oyalayıcı” cümleler ile yetineceği öngörülebilir.
Yapılan yorumlar haziran zirvesine kadar diplomatik alanda hiçbir gelişmenin
yaşanmayacağı yönünde.
Bu durumda
Suriye’nin dostlarının İstanbul toplantısında somut açıklamalar yerine siyasi
çözümüm gerekliliği, Hito’nun hükûmet kurma çalışmalarının desteklendiği,
tarafların Masaya oturmak için çaba harcamaları gerektiği gibi klasik cümleler
ile yetinilecektir.
Haziran zirvesi
ise “son toplantı” olacak gibi görünüyor. “zirveden anlaşma çıkarsa çözüm,
çıkmazsa rest” diyenlerin sayısı çoğalıyor.
Anlaşmazlık konusu
olan Esad için bir formül üretilebilirse gerçek geçiş dönemine girilecek
demektir. Ancak Rusya ve Amerika Esad konusunda direnmeye devam ederlerse
yeterince gerilmiş olan ip kopabilir.
Bugüne kadar
sabırla “canımı acıtıyorsunuz” diyen Rusya özellikle Arap Birliği
toplantılarında yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalara henüz cevabını
vermese de olası sonuçlara hazır olduğunu Tartus’a yeni savaş gemileri
göndererek ortaya koydu.
Mart ayı ve
sonrasının Suriye’de zor geçeceği bekleniyordu. Nitekim bu gerçekleşiyor.
Dışarıda artık iyice belirginleşen tavırlar ve bu nedenle artan gerilim bir
yerde kırılmaya yol açacak. Bu kırılmaya kadar herkes “elinden geleni” yapacak.
Suriye içindeki
taraflar da bu kırılma öncesi askeri açıdan ne yaparlarsa kar sayacaklar. Çünkü
hesaplar çözüm beklentisi üzerinden yapılmıyor. Çözüm surecine girilmesi
olasılığı düşünüldüğünde bile “karşıdakine ne kadar zarar verirsek o kadar iyi”
anlayışı hakim.