Zeynep TOZDUMAN
Dünyanın en eski
bayramı olan (7000 yıllık) Akitu Bayramı, Asur ve Babillerden bu yana Süryani
halkı tarafından, cumhuriyete kadar kutlanmaktaydı. 1915’ten sonra yaşanan
kırımlardan ve cumhuriyetle birlikte yaşatılan baskılardan, yasaklardan ötürü
neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir bayramdır, Akitu Bayramı. Oysa ki bayram
sevinciyle en güzel, en renkli elbiselerini kuşanırdı bir zamanlar Mezopotamya.
Dalga dalga mavi-beyaz-kırmızı (Zarko-Hevoro-Sumoko) renkler dans ederdi
Turabdin’de...
Mezopotamya’nın kadim bayramı
Uzun süren
kıştan sonra tarımsal faaliyetlerin başlama dönemini ifade eden bu bayramda halk tarlalarda ya da
kırlarda piknik yaparlardı, toplu yemekler yenilirdi. Eski Mezopotamya’da Akitu
Festivali’nin en çarpıcı kutlaması ise yeniden dirilişin sembolize edildiği
törenlerdi. Buna göre tapınılan yüce tanrının sureti tapınaktaki yerinden
alınır görkemli bir geçit merasimiyle önceden belirlenen ve genellikle nehir
kenarında kurulu olan Akitu Tapınağı’na (bit akiti) götürülürdü. Bu tören, yüce
tanrının yeraltı alemine inişini ve baharla birlikte tekrar yeryüzüne çıkışını
sembolize ederdi. Babil’de ise arpa ekimi öncesi bir kutlama yapılmaktaydı ve
buna da Akitu Festivali adı verilmiştir. Bu festival, ya da bayram, sonbahar
ekinoksuna denk gelen günde başlardı. Senenin gelini olarak da anılan Keldani
Bayramı da 1 Nisan’da kutlanır.
Akitu; antik
Akad dilinde arpa anlamına gelmektedir. Güvenlik gerekçeleriyle uzun yıllar
kutlanmasına izin verilmeyen bu bayram 2005 yılında Midyat’ta içeriği
boşaltılarak devlet nezdinde “Süryani bahar bayramı” adı altında kutlandı.
Süryaniler, Mezopotamya’nın bu en eski bayramlarından birini 2005 yılında
kutlamış oldu böylece.
Ana rahmine düşen cemre
18 Mart’ta
baharın müjdecisi olarak başlayan Akitu Bayramı’nın bu ilk gününde inançlarına
göre Süryaniler yeniden doğduklarına inanıyorlar. Ana rahminden, ana toprağına
düşen bir tohum gibi düşüyorlar toprağa. Bu ülkede kendi anayurtlarında
Süryanileri öldürdük, katlettik, sanki doğumları da yasakladık ikinci bir emre
kadar. Bu toprakların en kadim halkının demografik çoğunluğuna bir bakın;
Türkiye geneli 18 bine düştü nüfusları. Bu ülkemin ayıbı, bu, o bölgede ÖTEKİ
yok sayan zihniyetlerin ayıbıdır. Ne çok ayıplarımız ne çok günahlarımız var
bizim. Hâlâ bu ayıbı temizlemek için devlet nezdinde bir girişimimiz bile yok.
Evet, bu ülke bir cennet, ÖTEKİNİ yaratma ve katletme cenneti. Daha önceki
yazılarımda belirttiğim için bu ülkeden Süryanilerin gidişlerinin ana
nedenlerine tekrar girmeyeceğim. Bir zamanlar Mezopotamya’da Süryaniler
demeden, gelin bu yıl ilk kez birlikte halaya duralım Akitu Bayramı’nda Süryani
halkıyla. Bizler de, yok ettiklerimiz kadar yok olacağız bir gün oysa.
Direnişler birbirine karışsın
21 Mart’la
birlikte Kürt halkı ve Ortadoğu’nun Newroz ateşini yaktığı tam da bugünlerde
gelin, hayatın her alanında sivil itaatsizlik yapalım, ezilen halklarla hep
birlikte stranlarımızı/zmirotho’larımızı söyleyelim. Birbirimizin bayramları,
direnişleri karışsın, Dicle ile Fırat’ın sularının karıştığı gibi.
Turabdin’de;
cumhuriyetten bu yana devletten izin alınarak görkemli bir şekilde bir kez
kutlanan 1 Nisan AKİTU Bayramı içerik itibarıyla tam 12 gün sürmektedir. Kanla,
zulümle örülen Ortadoğu tarihinde 12’ler o kadar önemlidir ki, 12 imamlar gibi,
İsa’nın 12 havarisi gibi... Belki de İsa’nın havarileri de bundan on ikidir kim
bilir? 18 Mart’tan 1 Nisan’a kadar süren AKİTU Bayramı, doğanın yeşermesi gibi
her gün yeni merasimlerle kutlanırdı Mezopotamya’da çok eski tarihlerde.
Devletin
psikolojik ve bürokratik baskısından miş’li geçmiş zamanlarda kalan bu
bayramlar, çocukluğumuzun o kavruk düşlerindeki “Şekerler” gibi içimizi
tatlandırıyor durmaksızın. Gündüz ile gecenin eşit olduğu 21 Mart’ta komşu
halklar ve bu ülkenin asli unsuru olan Kürt halkı Newroz’u kutlarken, Süryani
halkı ise CEMRE’nin ilk yere düşmesi ve onunla başlayan SİBORO Bayramı’nı
kutlarlar. Mavi-beyaz-Kırmızı (Zarko-Hevoro-Sumoko) renklerden ellerine
sardıkları ipleri bayramın sonuncu gününe kadar yani nisanın gelişine dek
bileklerinde tutarlar. O büyük gün geldiğinde, bayram günü tarla ve meyve
bahçelerine bereket getirsin diye ağaç dallarına asarlardı bileklerinde sarılı
tuttukları ipleri. Bu aynı zamanda Süryani mitolojisinde büyük anlamı olan aşk
tanrıçası İSHTAR’ın bereketini de simgelerdi. Aşkın, cinselliğin simgesi olan
İshtar’ın, bereketin, bolluğun tanrısı olan sevgilisi TEMMUZ’u tekrar hayata
çağrışını da sembolize ederdi o gün.
Doğanın
tekrarlanması gibi, mitolojinin de tekrarlanması ne tuhaf, içimizdeki
yolculuklarda.
Bugün ise ne
yazık ki, Süryaniler kendi bayramlarını dahi kutlayamıyor bu ülkede. Zamanla
güçsüz duruma düşürülen, ülkesiz ve kimsesiz/kimliksiz kalan Süryanilere yasak
getiren zihniyetler yüzünden anavatanlarında bu bayram artık yok olmaya yüz
tutmuş. Bugün, ateş topuna dönen Bölge’de sivil itaatsizlik yaparak direnme
günüdür. Bugün Süryani halkının kutlayamadıkları buruk bir bayram günüdür.
Haydi, gelin, bir bayram sevincinin coşkusuyla Süryani dostlarımızı
kucaklayalım.
1915’ten bu yana
yürekleri durmaksızın kanayan Süryani halkının, içinde yaşadıkları özlemleri,
sevinçleri, hüzünleri bir kez olsun günışığına birlikte çıkarmak için su
olalım, dost olalım, yar olalım.