Perşembe, 27 Şubat 2014 11:53 |
Thierry Meyssan 2011’de Libya ve Suriye’yi aynı zamanda bombalamada başarısızlık yaşayan Washington şimdilerde yeni bir güç gösterisinde bulunuyor: Dünya’nın farklı bölgelerinde bulunan ülkelerde eş zamanlı olarak rejim değişiklikleri organize ediyor. Suriye (CentCom), Ukrayna (EUCom) ve Venezuela (SouthCom). ABD Başkanı Obama, bu rejim değişikliklerini gerçekleştirmek amacıyla neredeyse bütün Milli Güvenlik Konseyi ekibini seferber etmiştir. Bu ekipte yer alıp, seferber edilenlerin başında Güvenlik Danışmanı Susan Rice ve ABD’nin Birleşmiş Milletler nezdinde Büyükelçisi Samatha Power geliyorlar. Bu her iki kadın “demokratik” söylemin şampiyonudurlar. Soykırım olaylarını önlemek gerekçesiyle uzun yıllardan beri ABD’nin başka devletlerin içişlerine karışma konusunu savunmada uzmanlaşmışlardır. Ancak, masum görünen bu soykırım olaylarını önleme söyleminin ardında, Samatha Power’in Şam kenti varoşlarından birisi olan Guta’daki (El Ghutah) kimyasal silahlarla saldırı olayı krizi sırasında gösterdiği gibi, ABD’li olmayan insanların hayatıyla adeta alay etmek olduğu anlaşılıyor. Suriye yetkililerin bu konuda masumiyetini çok iyi bilen Büyükelçi Power eşiyle birlikte Charlie Chaplin onuruna düzenlenen sinema festivaline katılmak üzere Avrupa’ya seyahate çıktığı sırada, ABD yönetimi Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı insanlığa karşı işlenen bu suçtan sorumlu olduğunu ilan etti. Bir de bölgesel sorumlulukları olan üç yetkili var: Philip Gordon (Ortadoğu ve Kuzey Afrika), Karen Donfried (Avrupa ve Avrasya) ve Ricardo Zuniga (Latin Amerika).
Her üç durumda da ABD söylemi üç prensibe dayanıyor: Hükümetleri kendi vatandaşlarını öldürmekle suçlamak, muhalefet güçlerine “demokratik” olma niteliğini kazandırmak, “katillere” karşı yaptırım uygulama önlemleri almak ve nihayetinde hükümete karşı darbe düzenlemek. Sosyal hareketler her defasında karşıt kamplarının birbirlerini şiddet uygulamakla suçladığı barışçı muhalefetine katılanların öldürüldüğü gösteri olaylarıyla başlıyor. ABD ve NATO özel güçleri bina çatılarına yerleştiriliyor ve duruma göre gösteri yapan kalabalık ya da polis üzerine ateş ediliyor. Bu hafta Suriye’nin Derea şehrinde, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de ve Venezuela başkenti Karakas’ta aynı gelişmeler yaşandı. Bir şansızlık eseri olsa gerek, biri muhalif, diğeri ise hükümet yanlısı olmak üzere öldürülen iki kişi üzerinde yapılan otopside aynı silah ile ateş edildiği tespit edildi. Muhalif güçlerini demokratik olarak nitelendirmek basit bir söylem oyunundan ibarettir. Suriye’de harekete geçirilen tekfirciler dünyanın en kötü diktatörlük yönetimi olan Suudi Arabistan tarafından destekleniyor. Ukrayna’da Avrupa yanlısı olmada samimi bir kısım insanlar çok sayıda Nazilerin kuşatması altında. Venezuele’da iyi aile çocuklarından oluşan Troçkist gençlerin etrafı işveren milisleriyle sarılı. ABD’de sahte muhalif John McCain gerçek ya da oluşturulan yerel sahte muhalefete destek vermesiyle karşımıza çıkıyor. Muhalefet güçlerine destek vermek Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) görevi oluyor. ABD’nin bu devlet kurumu, Hükümet Dışı Organizasyon (NGO) sahte sıfatıyla Kongre’den finansman alıp, faaliyet gösteriyor. Bu vakıf Kanada, İngiltere ve Avustralya ile işbirliği halinde Ronald Reagan döneminde kurulmuştu. Bu vakfın yönetim işleri neo-muhafazakâr Carl Gershman ve NATO’nun eski Başkomutanı ve daha sonra Dışişleri Bakanı General Alexander Haig’ın kızı Barbara Haig eliyle yürütülüyor. Sözde “Muhalif” Senatör John McCain’i göreve çağıran Ulusal Demokrasi Vakfıdır (aslında ABD Dışişleri Bakanlığı). Bu kurumun faaliyetlerine, NATO tarafından finansmanı sağlanan “Hükümet Dışı Organizasyon” (Sivil Toplum Örgütü) olan Albert Einstein Enstitüsünün faaliyetlerini de ilave etmek gerekiyor. Bu Enstitü Gene Sharp tarafında kurulmuş olup, esas olarak iki temel üs olan Sırbistan (Canvas) ve Katar (Değişim Akademisi) olmak üzere profesyonel ajitatörler yetiştirmiştir. Susan Rice ve Samantha Power, şiddet uygulamalarından baş sorumlu olmalarına rağmen, uygulanmak istenen yaptırımlar - yakında nöbet değiştirecek olan Avrupa Birliği – tarafından durdurulma arifesinde çılgına dönüyorlar. Geriye darbe düzenleme faaliyetinde başarılı olmak ihtimali kalıyor. Emin olmak için uzak bir ihtimal. Washington bu tarz faaliyetlerde bulunarak hala da dünyanın efendisi olduğunu göstermeye çalışıyor. Bu konumundan daha da emin olmak için Soçi Kış Olimpiyat Oyunlarının yapıldığı dönemde Ukrayna ve Venezuela’da operasyonlar düzenledi. Washington, Rusya’nın İslamcı saldırılarla olimpiyat oyunları bayramında huzurunun kaçmaması kaygısıyla yerinde kımıldamayacağından gayet emindi. Ancak Soçi Olimpiyat Oyunları bu hafta sona erdi. Bundan itibaren oynama sırası Moskova’da. Kaynak: http://www.voltairenet.org/article182258.html |
Thursday, February 27, 2014
Washington eş zamanlı olarak üç yönetimi devirebilir mi?
Sunday, February 23, 2014
Yüzleşme
Gökçer Tahincioğlu
23.02.2014
Kadının beyanı
Siyaset ve erkek yargı ‘hak etmiş’ kadınları duymadı bugüne kadar.... Ve Kabataş’tan çıkan
bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları... ‘Beyan esastır’ diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı ‘tacizci’ diye hedefe...
- Aileleri, “milli ve manevi değerleri öğrensin” diyerek o vakfa gönderdiklerinde henüz 13 yaşındaydı. Vakıftaki “amcanın” bilgisayarda gösterdiği çıplak insanların fotoğraflarına bakarken henüz vakfa geleli birkaç ay olmuştu. Aynı “amcanın” ellerini bedeninde hissetmesinden büyük rahatsızlık duyduğunu çocuk aklıyla anlaması da çok sürmedi. Bir süre, hem iyi okumasını hem de burs almasını isteyen ve bu nedenle kendisini vakfa gönderen ailesine söyleyemedi. Neden bir gün, bu memlekette kadın olmanın anlamını çok önce anlamış annesi gariplikleri fark ettiğinde, anlatıverdi. Çorum’da bomba gibi patladı iddia. Küçük çocuk apar topar Adli Tıp’ın önüne çıkartıldı. Önünde daha önce görmediği kadar “büyük adam ve kadınlar”, önlerinde notlar, sordular. Anlattı. Rapor henüz yoldayken, daha önce aynı vakfa gitmiş ablası da heybesindekileri çıkarttı. Aynı ellerin yaptıklarına o da maruz kalmıştı. Artık iki ayrı dava vardı. Artık evlenip barklanmış ablaya yapılanlar nasıl açığa çıkacaktı? Çıkmadı. Birkaç celse sonra beraat kararı eve yollandı. Adli Tıp’tan gelen rapor ise işleri zorlaştırdı. Küçük kızın beden ve ruh sağlığı bozulmuştu nedense. Ve yasalara göre, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilmeliydi kızı bu duruma düşürenlere. Mahkeme kıyamadı. “Beden ve ruh sağlığını, istismarın mı yoksa ulusal basındaki haberlerin mi bozduğu anlaşılmadı, şüpheden sanık yararlanır” diyerek, kuş kadar cezayla sanığı evine yolladı.
- Karnı ağrıdığında, belli belirsiz kelimelerin uçuştuğu zihninden yine fazla kaçırdığını düşündü abur cuburu. Ağrıları dayanılmaz hale geldiğinde saklayamadı artık ailesinden. Bingöl’ün bir garip ilçesinde, zihinsel engelli bir garip kız çocuğu. Annesi, abur cuburdan değil gebelikten olduğunu anladığında, hemen hastaneye götürdü yavrusunu. 5 aylık bebek, çocuğun bedeninde kesiyordu bütün soluğunu. Savcılık devreye girdi öyle ciddi. Sorguladığında küçük kızı, rızasını da hemen anlayıverdi. Takipsizlik kararında şöyle denildi:
“Sonuç olarak somut olayda akıl ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu ve cinsel saldırıya uğradığı yönünde delil bulunmayan müştekinin hamile kaldığı olayda rıza hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu bu suretle yetişkin olan müştekinin rızasına üstünlük tanınmasının gerekeceği kanaati ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”
- Kendini güvende hissetmiyordu. Yaşadığı onca güçlükten sonra, güç bela girdiği işyerinde bir de işyerini dolandırmakla suçlanıyordu. Emniyette öylece beklerken odaya çağrıldı. İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz, bir emniyet amirliğinin bir ıssız odasında kimselerin inanmadığı o olay başına geldi. O ıssız oda, aslında o kadar da ıssız değildi. 3 kişinin elleri vücudunda gezinirken kirlice, garip garip, sırıtarak izleyenler de güvenmesi gerekenlerdi. Susmadı, anlattı başından geçenleri. Bedenindeki o kirli ellerin izlerinin ve o bebeğin bedelini birileri ödemeliydi. Cenini aldırmak istediğini söyleyip, “devlet bakar” yanıtı aldığında sadece kendisinin ödeyeceğini de anladı bedeli. Ne beyanına bakıldı, ne rapor istendi. Takipsizlik kararı eline tutuşturuluverdi.
- İskenderun’da o güzelim 21 Mart günü sokağa çıktıklarında henüz lisedelerdi. Yanan lastiklerin üzerinden atlarken ne de gülmüşlerdi. Baharı karşılamayı bile bilemeyen bir memlekette işler çığırından çıktığında, ilk yakalananlar elbette ki kaçmayı aklına bile getirmeyenlerdi. Ama mademki bu devletin varlığına kastettiler, en ağır cezayı hak etmişlerdi. Mahkemeyi ya da savcılığı beklemek de gereksizdi. Cezaevinde anlatabildiler gözaltındaki o tacizleri, vücutlarındaki o karanlık işkence izlerini. Defalarca doktor muayeneleri, izin vermemeler, iptal kararları sonrası birkaç sanık bulunabildi. Mahkeme, ardı ardına yeni raporlar istedi. Önce Çapa’dan geldi rapor, “işkence sonrası travma ve stres bozukluğuydu” tespiti. Kızların kabuslarını bile anlatmaları aslında yeterdi. Adli Tıp’a yetmedi. Bekaret kontrolünü kabul etmemeleri, tecavüze uğramadıklarının deliliydi. AİHM, mahkum ettiğinde Türkiye’yi, kimse o ayıpları üzerine bile alınmak istemedi.
- Mardin’de 2002’de kuryelik yaptığı iddiasıyla gözaltına alınıp işkence gördüğünde, en çok kocasının önünde çırılçıplak soyulmasına içerledi. 11 yıl sürdü hukuk mücadelesi. Mahkeme, işkencenin kanıtlandığını karar altına almasına rağmen, “kötü muamele” suçundan takdir indirimi de yaparak 10 ay ceza verip, sanıkların sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemeyecekleri intibası uyandırmaları gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına hükmediverdi. Gözaltında, copla tecavüze uğradığını iddia ettiğinde, o çok değerli Adli Tıp, makattaki yırtığı tespit etmişti. Ancak yanına şu yorumu da ekledi: “Makattaki yara yabancı cismin sokulması ya da kabızlık gibi bünyesel bir nedenden kaynaklanmış olabilir.” Mahkeme de elbette Adli Tıp’a itibar edip, cezaya tecavüzü hiç eklemeyecekti.
“Beyan” turnusolü
Siyaset ve erkek yargı “hak etmiş” kadınları duymadı bugüne kadar.
Ve Kabataş’tan çıkan bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları.
“Beyan esastır” diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı “tacizci” diye hedefe, kocaman bir gürültüyle, bugüne kadar kadından bir kez olsun söz etmemiş kalabalıklar sıralıyorlar ardı ardına kavramları.
“Beyan esastır” ve bir soruşturma gerekliliğidir.
Raporların hemen alınmasına da gerek yok, yıllar sonra da verilse bir psikolojik rapor, önemsenmesi gerekir.
Ve beyanla ilgili tutarlılık, gerçekle örtüşmesi gibi bütün kriterler de çok nettir.
Ama mademki ne denirse densin beyan her koşulda yeterli diyebiliyor bugüne kadar bir kez olsun itiraz etmemiş olanlar.
Akrep aracında 15-16 yaşındaki kızlara karşı yazılan “destanlarla” ilgili beyanlara da şöyle en azından bir göz ucuyla bakmaları gerekir.
bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları... ‘Beyan esastır’ diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı ‘tacizci’ diye hedefe...
- Aileleri, “milli ve manevi değerleri öğrensin” diyerek o vakfa gönderdiklerinde henüz 13 yaşındaydı. Vakıftaki “amcanın” bilgisayarda gösterdiği çıplak insanların fotoğraflarına bakarken henüz vakfa geleli birkaç ay olmuştu. Aynı “amcanın” ellerini bedeninde hissetmesinden büyük rahatsızlık duyduğunu çocuk aklıyla anlaması da çok sürmedi. Bir süre, hem iyi okumasını hem de burs almasını isteyen ve bu nedenle kendisini vakfa gönderen ailesine söyleyemedi. Neden bir gün, bu memlekette kadın olmanın anlamını çok önce anlamış annesi gariplikleri fark ettiğinde, anlatıverdi. Çorum’da bomba gibi patladı iddia. Küçük çocuk apar topar Adli Tıp’ın önüne çıkartıldı. Önünde daha önce görmediği kadar “büyük adam ve kadınlar”, önlerinde notlar, sordular. Anlattı. Rapor henüz yoldayken, daha önce aynı vakfa gitmiş ablası da heybesindekileri çıkarttı. Aynı ellerin yaptıklarına o da maruz kalmıştı. Artık iki ayrı dava vardı. Artık evlenip barklanmış ablaya yapılanlar nasıl açığa çıkacaktı? Çıkmadı. Birkaç celse sonra beraat kararı eve yollandı. Adli Tıp’tan gelen rapor ise işleri zorlaştırdı. Küçük kızın beden ve ruh sağlığı bozulmuştu nedense. Ve yasalara göre, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilmeliydi kızı bu duruma düşürenlere. Mahkeme kıyamadı. “Beden ve ruh sağlığını, istismarın mı yoksa ulusal basındaki haberlerin mi bozduğu anlaşılmadı, şüpheden sanık yararlanır” diyerek, kuş kadar cezayla sanığı evine yolladı.
- Karnı ağrıdığında, belli belirsiz kelimelerin uçuştuğu zihninden yine fazla kaçırdığını düşündü abur cuburu. Ağrıları dayanılmaz hale geldiğinde saklayamadı artık ailesinden. Bingöl’ün bir garip ilçesinde, zihinsel engelli bir garip kız çocuğu. Annesi, abur cuburdan değil gebelikten olduğunu anladığında, hemen hastaneye götürdü yavrusunu. 5 aylık bebek, çocuğun bedeninde kesiyordu bütün soluğunu. Savcılık devreye girdi öyle ciddi. Sorguladığında küçük kızı, rızasını da hemen anlayıverdi. Takipsizlik kararında şöyle denildi:
“Sonuç olarak somut olayda akıl ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu ve cinsel saldırıya uğradığı yönünde delil bulunmayan müştekinin hamile kaldığı olayda rıza hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu bu suretle yetişkin olan müştekinin rızasına üstünlük tanınmasının gerekeceği kanaati ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”
- Kendini güvende hissetmiyordu. Yaşadığı onca güçlükten sonra, güç bela girdiği işyerinde bir de işyerini dolandırmakla suçlanıyordu. Emniyette öylece beklerken odaya çağrıldı. İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz, bir emniyet amirliğinin bir ıssız odasında kimselerin inanmadığı o olay başına geldi. O ıssız oda, aslında o kadar da ıssız değildi. 3 kişinin elleri vücudunda gezinirken kirlice, garip garip, sırıtarak izleyenler de güvenmesi gerekenlerdi. Susmadı, anlattı başından geçenleri. Bedenindeki o kirli ellerin izlerinin ve o bebeğin bedelini birileri ödemeliydi. Cenini aldırmak istediğini söyleyip, “devlet bakar” yanıtı aldığında sadece kendisinin ödeyeceğini de anladı bedeli. Ne beyanına bakıldı, ne rapor istendi. Takipsizlik kararı eline tutuşturuluverdi.
- İskenderun’da o güzelim 21 Mart günü sokağa çıktıklarında henüz lisedelerdi. Yanan lastiklerin üzerinden atlarken ne de gülmüşlerdi. Baharı karşılamayı bile bilemeyen bir memlekette işler çığırından çıktığında, ilk yakalananlar elbette ki kaçmayı aklına bile getirmeyenlerdi. Ama mademki bu devletin varlığına kastettiler, en ağır cezayı hak etmişlerdi. Mahkemeyi ya da savcılığı beklemek de gereksizdi. Cezaevinde anlatabildiler gözaltındaki o tacizleri, vücutlarındaki o karanlık işkence izlerini. Defalarca doktor muayeneleri, izin vermemeler, iptal kararları sonrası birkaç sanık bulunabildi. Mahkeme, ardı ardına yeni raporlar istedi. Önce Çapa’dan geldi rapor, “işkence sonrası travma ve stres bozukluğuydu” tespiti. Kızların kabuslarını bile anlatmaları aslında yeterdi. Adli Tıp’a yetmedi. Bekaret kontrolünü kabul etmemeleri, tecavüze uğramadıklarının deliliydi. AİHM, mahkum ettiğinde Türkiye’yi, kimse o ayıpları üzerine bile alınmak istemedi.
- Mardin’de 2002’de kuryelik yaptığı iddiasıyla gözaltına alınıp işkence gördüğünde, en çok kocasının önünde çırılçıplak soyulmasına içerledi. 11 yıl sürdü hukuk mücadelesi. Mahkeme, işkencenin kanıtlandığını karar altına almasına rağmen, “kötü muamele” suçundan takdir indirimi de yaparak 10 ay ceza verip, sanıkların sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemeyecekleri intibası uyandırmaları gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına hükmediverdi. Gözaltında, copla tecavüze uğradığını iddia ettiğinde, o çok değerli Adli Tıp, makattaki yırtığı tespit etmişti. Ancak yanına şu yorumu da ekledi: “Makattaki yara yabancı cismin sokulması ya da kabızlık gibi bünyesel bir nedenden kaynaklanmış olabilir.” Mahkeme de elbette Adli Tıp’a itibar edip, cezaya tecavüzü hiç eklemeyecekti.
“Beyan” turnusolü
Siyaset ve erkek yargı “hak etmiş” kadınları duymadı bugüne kadar.
Ve Kabataş’tan çıkan bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları.
“Beyan esastır” diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı “tacizci” diye hedefe, kocaman bir gürültüyle, bugüne kadar kadından bir kez olsun söz etmemiş kalabalıklar sıralıyorlar ardı ardına kavramları.
“Beyan esastır” ve bir soruşturma gerekliliğidir.
Raporların hemen alınmasına da gerek yok, yıllar sonra da verilse bir psikolojik rapor, önemsenmesi gerekir.
Ve beyanla ilgili tutarlılık, gerçekle örtüşmesi gibi bütün kriterler de çok nettir.
Ama mademki ne denirse densin beyan her koşulda yeterli diyebiliyor bugüne kadar bir kez olsun itiraz etmemiş olanlar.
Akrep aracında 15-16 yaşındaki kızlara karşı yazılan “destanlarla” ilgili beyanlara da şöyle en azından bir göz ucuyla bakmaları gerekir.
Thursday, February 20, 2014
Vintage Photographs of Australian Children
Schoolchildren line up for free issue of soup and a slice of bread in the Depression, Belmore North Public School, Sydney, 2 August 1934 |
Fort Street schoolboys being shown rabbit fur felt hat-making, 1927 |
Uniformed Sydney Girl's High School girls singing near 2GB microphone, 1930s |
Gaymour-Ackerman wedding at Penshurst, Sydney, 1936 |
Two young schoolboys wave their flags, 1934 |
On the see-saw at kindergarten, Alexandria, Sydney, 1934 |
School on Maidenhead Station - Bonshaw, NSW |
Scrub School - Tenterfield area, NSW, 1923 |
Children's Day, Royal Easter Show, Sydney, 1935 |
Children's Day, free milk straight from the cow! Royal Easter Show, Sydney, c.1930s |
Anzac Day, 25 April 1917, Belubula School |
Views in Sydney and New South Wales, 1930-40 |
Boy with pigeons at [Circular] Quay, Sydney, 1935 |
Child performers, Sydney, c. 1930s |
Child performers, Sydney Showground, c. 1920s-30s |
Child performers, c. 1920s-30s |
Patriotic concert, WW II |
Cary Bay Zoo, Lake Macquarie, NSW, 1954 |
Adelaide Boys' Band at Koala Park, 15 January 1937 |
Cats' food didn't come out of a can and it was nothing but the best fish - Pt Perpendicular, c 1936 |
Bow Wow Parade (taken for Acme Theatres), 1946 |
Little cowboy on horse, 1935 |
Margaret Shaffhauser with bull terrier dog at the Canine Association Show, 3 Nov 1934 |
Study of a small girl with a prize Scottish terrier dog, c. 1935 |
Study of a girl with ringlets teaching her dog to sit up, 1930s |
Baby elephant, Taronga Zoo, ca. 1925-ca. 1945 |
Kangaroo & girls, ca. 1925-ca. 1945 |
Santa Claus, Grace Bros, Broadway, Sydney, 27 November 1946 |
Christmas party at works, 1937 |
Kids with their presents, ca. 1934 |
Methodist Mission's Christmas visit to poor, Woolloomooloo, 1938 |
Brownie (Muriel Long) with bicycle decorated for street procession - Deniliquin, NSW |
Methodist Mission's Christmas visit to poor, Woolloomooloo, 1938 |
RPA Hospital Christmas, December 1944 |
Royal Prince Alfred Hospital Christmas tree and party, Matron Dunn, 1940 |
Radio station 2CH's Children's Christmas party, Trocadero, Sydney, 1936 |
Norland Nursing Home Christmas tree, 1939 |
Santa Claus and children at the I.O.O.F. Christmas party, Bexley, 22 Dec 1934 |
Four unemployed men of Randwick and Coogee with toy wooden aeroplanes made for Christmas 1934, 18 Dec 1934 |
Children's Christmas party and Christmas tree, St. Anthony's House, Croydon, 15 Dec 1934 |
Lucky customers, 25 December 1934 |
Santa in a jalopy |
Children in Sydney slums, mainly Surry Hills, Woolloomooloo, Redfern, 1949 |
Children in Hills Reserve (Frog Hollow),Surry Hills, 1949 |
Fancy dress Christmas party |
Man and boys at the NSW-Victoria 2nd XI cricket, 1937 |
Armistice at the Cenotaph, Martin Place, Sydney, 1934 |
Armistice at the Cenotaph, Martin Place, Sydney, 1934 |
Bridesmaid and two flowergirls enter the church, St. Marks, Darling Point, c. 1930s |
Spectators on the lawn of Government House view the arrival of the first Royal Australian Navy, Sydney, Oct 1913 |
Perier family in de Dion voiturette, c.1903 |
Subscribe to:
Posts (Atom)