Sunday, February 23, 2014

Yüzleşme

 
Gökçer Tahincioğlu

23.02.2014
Kadının beyanı
Siyaset ve erkek yargı ‘hak etmiş’ kadınları duymadı bugüne kadar.... Ve Kabataş’tan çıkan
bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları... ‘Beyan esastır’ diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı ‘tacizci’ diye hedefe...

- Aileleri, “milli ve manevi değerleri öğrensin” diyerek o vakfa gönderdiklerinde henüz 13 yaşındaydı. Vakıftaki “amcanın” bilgisayarda gösterdiği çıplak insanların fotoğraflarına bakarken henüz vakfa geleli birkaç ay olmuştu. Aynı “amcanın” ellerini bedeninde hissetmesinden büyük rahatsızlık duyduğunu çocuk aklıyla anlaması da çok sürmedi. Bir süre, hem iyi okumasını hem de burs almasını isteyen ve bu nedenle kendisini vakfa gönderen ailesine söyleyemedi. Neden bir gün, bu memlekette kadın olmanın anlamını çok önce anlamış annesi gariplikleri fark ettiğinde, anlatıverdi. Çorum’da bomba gibi patladı iddia. Küçük çocuk apar topar Adli Tıp’ın önüne çıkartıldı. Önünde daha önce görmediği kadar “büyük adam ve kadınlar”, önlerinde notlar, sordular. Anlattı. Rapor henüz yoldayken, daha önce aynı vakfa gitmiş ablası da heybesindekileri çıkarttı. Aynı ellerin yaptıklarına o da maruz kalmıştı. Artık iki ayrı dava vardı. Artık evlenip barklanmış ablaya yapılanlar nasıl açığa çıkacaktı? Çıkmadı. Birkaç celse sonra beraat kararı eve yollandı. Adli Tıp’tan gelen rapor ise işleri zorlaştırdı. Küçük kızın beden ve ruh sağlığı bozulmuştu nedense. Ve yasalara göre, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilmeliydi kızı bu duruma düşürenlere. Mahkeme kıyamadı. “Beden ve ruh sağlığını, istismarın mı yoksa ulusal basındaki haberlerin mi bozduğu anlaşılmadı, şüpheden sanık yararlanır” diyerek, kuş kadar cezayla sanığı evine yolladı.

- Karnı ağrıdığında, belli belirsiz kelimelerin uçuştuğu zihninden yine fazla kaçırdığını düşündü abur cuburu. Ağrıları dayanılmaz hale geldiğinde saklayamadı artık ailesinden. Bingöl’ün bir garip ilçesinde, zihinsel engelli bir garip kız çocuğu. Annesi, abur cuburdan değil gebelikten olduğunu anladığında, hemen hastaneye götürdü yavrusunu. 5 aylık bebek, çocuğun bedeninde kesiyordu bütün soluğunu. Savcılık devreye girdi öyle ciddi. Sorguladığında küçük kızı, rızasını da hemen anlayıverdi. Takipsizlik kararında şöyle denildi:
“Sonuç olarak somut olayda akıl ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu ve cinsel saldırıya uğradığı yönünde delil bulunmayan müştekinin hamile kaldığı olayda rıza hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu bu suretle yetişkin olan müştekinin rızasına üstünlük tanınmasının gerekeceği kanaati ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”

- Kendini güvende hissetmiyordu. Yaşadığı onca güçlükten sonra, güç bela girdiği işyerinde bir de işyerini dolandırmakla suçlanıyordu. Emniyette öylece beklerken odaya çağrıldı. İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz, bir emniyet amirliğinin bir ıssız odasında kimselerin inanmadığı o olay başına geldi. O ıssız oda, aslında o kadar da ıssız değildi. 3 kişinin elleri vücudunda gezinirken kirlice, garip garip, sırıtarak izleyenler de güvenmesi gerekenlerdi. Susmadı, anlattı başından geçenleri. Bedenindeki o kirli ellerin izlerinin ve o bebeğin bedelini birileri ödemeliydi. Cenini aldırmak istediğini söyleyip, “devlet bakar” yanıtı aldığında sadece kendisinin ödeyeceğini de anladı bedeli. Ne beyanına bakıldı, ne rapor istendi. Takipsizlik kararı eline tutuşturuluverdi.

- İskenderun’da o güzelim 21 Mart günü sokağa çıktıklarında henüz lisedelerdi. Yanan lastiklerin üzerinden atlarken ne de gülmüşlerdi. Baharı karşılamayı bile bilemeyen bir memlekette işler çığırından çıktığında, ilk yakalananlar elbette ki kaçmayı aklına bile getirmeyenlerdi. Ama mademki bu devletin varlığına kastettiler, en ağır cezayı hak etmişlerdi. Mahkemeyi ya da savcılığı beklemek de gereksizdi. Cezaevinde anlatabildiler gözaltındaki o tacizleri, vücutlarındaki o karanlık işkence izlerini. Defalarca doktor muayeneleri, izin vermemeler, iptal kararları sonrası birkaç sanık bulunabildi. Mahkeme, ardı ardına yeni raporlar istedi. Önce Çapa’dan geldi rapor, “işkence sonrası travma ve stres bozukluğuydu” tespiti. Kızların kabuslarını bile anlatmaları aslında yeterdi. Adli Tıp’a yetmedi. Bekaret kontrolünü kabul etmemeleri, tecavüze uğramadıklarının deliliydi. AİHM, mahkum ettiğinde Türkiye’yi, kimse o ayıpları üzerine bile alınmak istemedi.

- Mardin’de 2002’de kuryelik yaptığı iddiasıyla gözaltına alınıp işkence gördüğünde, en çok kocasının önünde çırılçıplak soyulmasına içerledi. 11 yıl sürdü hukuk mücadelesi. Mahkeme, işkencenin kanıtlandığını karar altına almasına rağmen, “kötü muamele” suçundan takdir indirimi de yaparak 10 ay ceza verip, sanıkların sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemeyecekleri intibası uyandırmaları gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına hükmediverdi. Gözaltında, copla tecavüze uğradığını iddia ettiğinde, o çok değerli Adli Tıp, makattaki yırtığı tespit etmişti. Ancak yanına şu yorumu da ekledi: “Makattaki yara yabancı cismin sokulması ya da kabızlık gibi bünyesel bir nedenden kaynaklanmış olabilir.” Mahkeme de elbette Adli Tıp’a itibar edip, cezaya tecavüzü hiç eklemeyecekti.

“Beyan” turnusolü
Siyaset ve erkek yargı “hak etmiş” kadınları duymadı bugüne kadar.
Ve Kabataş’tan çıkan bir tartışma aksini savunurken güya, aslında görünmez kılıyor beyanları.
“Beyan esastır” diye haykırmış binlerce kişi oturtulurken hiç uğramadıkları bir yerdeki olaydan dolayı “tacizci” diye hedefe, kocaman bir gürültüyle, bugüne kadar kadından bir kez olsun söz etmemiş kalabalıklar sıralıyorlar ardı ardına kavramları.
“Beyan esastır” ve bir soruşturma gerekliliğidir.
Raporların hemen alınmasına da gerek yok, yıllar sonra da verilse bir psikolojik rapor, önemsenmesi gerekir.
Ve beyanla ilgili tutarlılık, gerçekle örtüşmesi gibi bütün kriterler de çok nettir.
Ama mademki ne denirse densin beyan her koşulda yeterli diyebiliyor bugüne kadar bir kez olsun itiraz etmemiş olanlar.
Akrep aracında 15-16 yaşındaki kızlara karşı yazılan “destanlarla” ilgili beyanlara da şöyle en azından bir göz ucuyla bakmaları gerekir.