Ömer Aymalı Gore adası limanında bulunan alım satımın gerçekleştiği bina Afrikalı yerlilerin kendi topraklarındaki son uğrak yeriydi. Köle binasının en dikkat çekici kısmı ise adına Dönüşü Olmayan Kapı denilen kapıydı. Bu kapı okyanusa açılıyordu. Satın alınan köleler bu kapıdan çıkarıldıktan sonra geri dönüşü olmayan bir yoluculuğa çıkıyorlardı Tarih boyunca birçok toplumda görülen kölelik Avrupalıların Yeni Dünyayı keşfi ile yeni bir boyut kazandı. Afrika kıtasından milyonlarca yerli insanlık dışı yöntemlerle köle olarak Amerika kıtasına götürüldü. Amaç yeni Dünyanın tarım arazilerinde, maden ocaklarındaki işgücü ihtiyacını karşılamaktı. Aslında Avrupalı sömürge devletleri Amerika kıtasına yerleşmeye başladıklarında buradaki yerli halkı köleleştirerek şeker kamışı, tütün, pamuk tarlalarında kötü koşullarda zorla çalıştırmışlardı. Ancak savaşların ve salgın hastalıkların bir sonucu olarak çok sayıda yerli hayatını kaybetti. Ortaya çıkan bu işgücü kaybını kapatmak için Avrupalı sömürgeciler Afrika kıtasına yöneldiler. Böylece 15. yüzyılın sonlarından itibaren Afrika’dan Amerika kıtasına köle ticareti başladı. Bu ticarette öncülüğü İspanyol ve Portekizliler yaptılar. Daha sonra ise bu ticarete başta İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri katıldı. Sömürgeci Avrupa devletleri ihtiyaçları olan köleleri iki yolla temin ettiler. Bunlardan birincisi Batı ve Orta Afrika’daki kabile reisleri ve hükümdarıyla yaptıkları anlaşmalardı. Anlaşmaya göre hükümdarlar köle temin edecekler karşılığında ise Avrupa ülkelerinden manifatura ürünleri, silah ve barut alacaklardı. İkinci yol ise esir tüccarları tarafından yağmalama yoluyla Afrikalı yerlilerin köleleştirilmesi ve satılması idi. Esir Ticaret Üçgeni Afrika’dan Amerika’ya gerçekleştirilen köle ticareti üç noktayı birleştiren bir ticaret ağı (triangular trade) şeklindeydi. Bunun birinci ayağı Avrupa’dan ticari malların Afrika’ya ihracatıydı. Afrika hükümdarları ve tüccarları yaklaşık 400 yıl boyunca bu ticaretin bir ayağını oluşturdular. Köle karşılığında Avrupalılardan manifatura, barut, silah aldılar. Ticaretin ikinci ayağı ise kölelerin Amerika kıtasındaki pamuk, şeker, tütün, tarlalarında çalıştırılmasıydı. Üçüncü ve son ayağı ise üretilen bu malların Avrupa’ya nakledilmesiydi. Böylece Avrupa ülkeleri ihtiyacı olan ürünlere düşük fiyatlar ile sahip olma imkanına sahip oluyorlardı. Fransa’nın Nantes, Rochelle, Bordeaux; İngiltere’nin Liverpool ve Bristol; Hollanda’nın Amsterdam; Portekiz’in Lizbon limanları Afrika ile olan bu ticaretin en önemli limanları olarak öne çıktı. Bu limanlardan kalkan gemiler Afrika kıtasındaki limanlara uğrayarak buralardan köle satın alıyorlardı. Bu limanlardan biri Senegal’de bulunan Gore adasıydı. Afrikalı esir Tüccarları Batı Afrika’da topladıkları sağlıklı, işgücü yüksek ve zorlu gemi yolculuğuna dayanabilecek yerlileri bu adaya getirirdi. Bir esir hali olarak işlev gören bu adaya köle adası da denirdi. Gemilerle adaya gelen alıcılar burada bulunan yerlilerden ihtiyaçları kadarını satın alırlardı. Köle ticareti için bir köle gemisi yüklenişi Dönüşü olmayan kapı Limanda bulunan alım satımın gerçekleştiği bina Afrikalı yerlilerin kendi topraklarındaki son uğrak yeriydi. Köle binasının en dikkat çekici kısmı ise adına dönüşü olmayan kapı denilen kapıydı. Bu kapı okyanusa açılıyordu. Satın alınan köleler bu kapıdan çıkarıldıktan sonra geri dönüşü olmayan bir yoluculuğa çıkıyorlardı. Geri dönüşü olmayan bu yolculuk aynı zamanda insanlık dışı bir yöntemle gerçekleştirilmekteydi. Esir Afrikalılar güvertenin altında karanlık bir ortamda birbirine zincirlenmiş, kenetlenmiş olarak, ayağa kalkma, oturma imkanından mahrum bir şekilde yaklaşık iki aylık bir yolculuk yapmak zorunda kalıyorlardı. Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları” adi takılmıştı. Bu gemilerden biri ile denizi aşan bir İtalyan Fransiskeni gemideki durumu şöyle anlatacaktır: “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazları öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50′ye ulaşabilir. Çoğu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür.” Köle ticareti bu şartlarda 400 yıl boyunca sürdü. Yaklaşık 15-20 milyon Afrikalı Amerika kıtasına taşındı, milyonlarcası Avrupa başta olmak üzere Asya ve dünyanın farklı bölgelerine götürüldü. Herhangi bir hakka sahip olmadan işkencelerle, baskılarla ucuz işgücü olarak tarlalarda maden ocaklarında çalıştırıldılar. Yayına Hazırlayan: Celal Sancar |