Sezgin, 19 yıl önce
vurulduğunda 16 yaşındaydı, Berkin 14... Bu iki çocuk ekmek kadar temiz
ve su gibi aydı. Ama kibir ve zulüm imparatorluğunun bekası için
katledildiler. Siyasetçiler, meydanlarda hukuk devleti teranesi ile
bağırırken bir kere bile başsağlığı dilemedi
EFKAN BOLAÇ
“Sizde çocuk olmuştunuz bir zaman
Çocuklara kıymayın efendiler”
Nazım Hikmet
Devlette devamlılık esastır. Evet, bu doğru bir tanımlamadır. Yıllardır
devlet kendisinden saymadıklarını katletmekte ve bu katliamlarını meşru
müdafaa veya orantılı güç kullanımı adıyla cezasızlık koruması
içerisine almaktadır.
Ölenlere baktığımızda bazıları daha bebek, bazıları daha çocuk ama devlet için aralarında hiç fark yok.
Küçükarmutlu’da 7 yaşında panzerin ezdiği Sevcan, 10 aylık bebeğin
balkonda ana kucağında öldürülmesi, panzerin ezdiği insanlar için
“Elinde bomba vardı” denilmesi hepsi belli bir geleneğin devam ettiğinin
göstergesi.
1995 Mart ayı idi. Devlet yeni bir katliamın kapısını aralıyor ve Gazi
Mahallesi’ne girerek kahvehaneleri, pastaneyi tarıyor, 2 Temmuz Sivas
Katliamı’nın yakıcılığı hala ortada iken yeniden böyle bir girişimin
olması bölgede yaşayan insanların can güvenliğinin tehdit altında
olduğunu gösteriyordu. Gazi Mahallesi sakinleri durumu anlamaya
çalışıyor ve halkın güvenliğini tehdit eden devlete karşı kendini
korumaya çalışıyordu. Okula gidecek çocuklar okula gidememiş ve sabaha
kadar ne olacağının korkusuyla aileler evlerinde uykusuz saatler
geçirmişti. Mahmut ve Sabahat Engin’in evlerinde de benzeri bir durum
vardı. Çocuklarını korumaya çalışıyorlardı. Sezgin evden çıkmak istedi,
annesi izin vermedi. Dışarısı Sezgin için güvenli değildi. Sezgin
annesine gazete alacağım döneceğim dedi. Ama Sezgin dönmedi. Arkadaşları
annesini aradı ve Sezgin’in vurulduğunu söyledi. Sezgin vurulduğunda
henüz 16 yaşındaydı.
Gazi Katliamı’nın olduğu o anlarda ve sonrasında sık sık Sezgin’in
evine gittim. Annesinin yemeğini yedim, nasihatlerini dinledim. Belki
beni Sezgin’in yerine koydu arada bir “Dikkat et” der, uyarırdı.
Gözlerinin önünde gözaltına alındığımda beni sahiplendiğini ve artık
herkesi korumaya çalıştığını anlamıştım.
Tam 19 yıl sonra bir başka çocuk, ekmek almaya giden Berkin evine
dönemedi. 269 gün direndi 15 yaşına hastanede girdi, tam üç mevsim geçti
uyanmadı. 15 yaşında 16 kiloya kadar düştü. Vicdanlar tutuldu. Emri ben
verdim diyen AKP lideri bir kez olsun geçmiş olsun demedi. Tıpkı Metin
Lokumcu’nun öldürülmesi olayında olduğu gibi.
Gezi süreci başladığında sokaklarda çatışmalar yer yer sürüyordu.
Baro’da gözaltılarla ilgili ne yapacağımız konularını konuşurken belli
belirsiz hatırladığım iki çocuk geldi içeri. TOMA’dan sıkılan tazyikli
suyla ıslanmışlar ve derileri fena halde yanmıştı konu ile ilgili
tutanak tutuldu ve çocuklar evlerine gönderildi. O arada dışarıda gaz
atılması sebebiyle baroya sığınan birkaç çocuk daha vardı. Çocuklar ne
olduğunu anlamak için bilgisayara bakıyorlardı. Berkin’i uyutan gaz
fişeği yuvasından çıktıktan sonra bu çocuklardan birinin Berkin
olabileceğini söyledi arkadaşlarım. Bilemiyorum hayal meyal hatırladığım
o çocuk belki de Berkin’di. Ama o direngen çocuk üç mevsim direnişini
sürdürdükten sonra artık pes etti.
Bir ülkenin rejimini merak edenler ölüm nedenlerine bakmalıdırlar diye
bir söz vardır. Bizim ülkemizde analar babalar çocuklarını gömüyor. Bu,
rejimin ne olduğunu daha net anlatır belki.
Bu iki çocuk ekmek kadar temiz ve su gibi aydı. Ama kibir ve zulüm
imparatorluğunun bekası için katledildiler. Hukuk devleti teranesi ile
meydanlarda bas bas bağırırlarken bir kere bile başsağlığı dilemediler.
Gazi zamanı kibrin temsilcisi Çiller; 22 kişi öldükten sonra “devlet
sağduyulu hareket etmiştir” derken günümüz temsilcileri ise “nekrofili”
lafları ile hakaretler yağdırmaktan çekinmiyorlar.
Bakın beyler size iki çift lafımız var: bizim temiz çocuklarımızın
adlarını kirli ağızlarınıza almayın. Neruda’nın dediği gibi “Değil mi ki
kırdınız bu fidanları, değil mi ki ağlattınız bu anaları, bitti bitti
artık her şey bitti. Onlar için her şey bitti…”
Sizin için de her şey bitti…