Doğum: 18
Mayıs 1814 Pryamukhino, Rusya – Ölüm: 13 Haziran 1876 Bern,
İsviçre.
Anarşist hareket
eylemleriyle, düşünceleriyle ve yazılarıyla ünlü olan birçok kadın ve erkek
ortaya çıkarmıştır. Ancak belki de bu insanlar arasında en tanınmış olanı Rus anarşisti
Mikhail Bakunin’dir.
Anarşistlerin
tanrıvari liderleri ya da her şeyi bilen peygamberleri yoktur. Hiç kimse her
zaman haklı değildir ve eleştiriden azade olamaz. Hata yapmayan bir kişi ya
insan değildir ya da hiçbir şey yapmamaktadır. Eleştiriye kapalı bir kahraman
fetişi tuzağına düşmeksizin başka insanların eylem ve düşüncelerinden ilham
almak da mümkündür.
Özgürlüğe Giden
İlk Adımlar
1814’de Çarlık
Rusya’sında doğan Bakunin, hızlıca adaletsizliğe karşı yakıcı bir nefret
geliştirdi. 21 yaşında, üniformalı geçen birkaç yıldan sonra, ordudan istifa
etti ve demokratik çevrelere karışmaya başladı. Dokuz sene sonra Paris’te
Proudhon ve Marx gibi radikallerle tanıştı. Bu dönemde özgürlüğün ancak tabi
uluslarda (subject nations) gerçekleştirilecek devrimlerle bağlantılı olan
genel bir kalkışma yoluyla ulaşılacağına dair bir kuram geliştirdi.
Bakunin’in tutkulu
demokrasi mücadelesi ve kolonyalizm karşıtlığı onu birçok Avrupa monarşisinin
gözünde “bir numaralı halk düşmanı” haline getirdi. 1848’te Polonya’nın
bağımsızlığını destekleyen bir konuşma yaptığı için Fransa’dan kovuldu.
Bakunin’in özgürlük ile eşitlik tutkusu ve adaletsizlik ile ayrıcalıklara karşı
duruşu ona çağının radikal hareketleri arasında olağanüstü bir şöhret
kazandırdı.
Bir sene sonra Mayıs
İsyanı’nda önderlik rolü üstleneceği Dresden’e gitti. Bu olay onun
yakalanmasına ve ölüm cezasına çaptırılmasına sebep oldu. Avusturya monarşisi
de Bakunin’i almak istiyordu ve böylece Bakunin Avusturya’ya iade edilerek
tekrar ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak cellat, Bakunin’in boynuna ipi
geçirmeden önce Rusya, mahkûmun kendilerine iadesini istedi ve Bakunin takip
eden altı yılı mahkeme yapılmaksızın Peter ve Paul Kalesi’nde[2] geçirdi. Hapishaneden çıkışını
Sibirya sürgünü takip etti.
Sibirya’dan Kaçış
Bakunin 1861’de
dramatik bir kaçış yaparak Japonya, Panama Kanalı ve San Fransico üzerinden
Avrupa’ya geri döndü! Takip eden yıllarda kendini Polonya bağımsızlık
mücadelesine adadı. Daha sonra kendi düşüncelerini yeniden ele almaya başladı.
Ulusal bağımsızlık, çalışan halkın özgürlüğünü mümkün kılabilir miydi? Bu soru
onu ulusalcılıktan uzaklaştırarak anarşizme yönlendirdi.
1868’de birçok
Avrupa ülkesinde birimi olan radikal sendika örgütleri federasyonu, Uluslarası
İşçi Birliği’ne (1. Enternasyonal olarak da bilinen) katıldı. Bakunin’in
düşünceleri çok hızlı bir şekilde yayıldı ve böylece anarşizmin ünlü bir
temsilcisi haline geldi. Bakunin, Marx’ın ekonomik kuramı ile büyük ölçüde
uzlaşsa da, onun otoriter politikasını reddetmiş ve böylece Enternasyonal içindeki
ana bölünme de Marksistler ve Anarşistler arasında yaşanmıştır.
Marx, sosyalizmin
devleti ele geçirerek gerçekleştirilebileceğini düşünürken, Bakunin devletin
sönümlenmesini ve özgür işçilerden oluşan özgür federasyonlar temelindeki yeni
bir toplumu hedeflemiştir. Bu düşünce kısa zamanda Enternasyonal’in İtalya ve
İspanya’daki politikası haline gelmiş, İsviçre, Belçika ve Fransa’da popülerlik
kazanmıştır. Ne var ki anarşist düşünceyi yenilgiye uğratmayı başaramadıktan
sonra Marx ve onun takipçileri Bakunin’e karşı bir karalama kampanyası
başlatarak ona iftiralar attılar.
Bir Hareket
Doğuyor
Bakunin’e karşı
getirilen ithamları incelemek üzere bir komite kuruldu ve bu komite oy
çokluğuyla Bakunin’i suçlu bularak ihracına karar verdi. Buna karşılık Enternasyonel’in
İsviçre birimi ithamların yanlış olduğunu kanıtlayan yeni bir kongre çağrısında
bulundu. Bir başka uluslararası konferans da Bakunin’in haklı olduğuna karar
vererek, bir azınlık tarafından koyulan her türlü kuralı reddeden anarşist
pozisyonu benimsedi.
Yenik düşen Marx
ve takipçileri Enternasyonal’in genel konseyini New York’a taşıdılar. Burada
Enternasyonal kendisine yönelen tüm ilgiyi kaybetti. Bakunin’in yaşamının son
on yılında geliştirdiği düşünceler modern anarşist hareketin temelini
oluşturdu. Yaşamı mücadeleyle geçen Bakunin, 1 Temmuz 1876’da İsviçre’de öldü.
Bakunin büyük bir
miras bıraktı. Ancak birçok manifesto, makale ve kitap yazmasına karşın asla
tek bir bütünlüklü eseri nihayete erdiremedi. Öncelikli olarak bir aktivist
olduğu için kelimenin tam anlamıyla yazdığı cümlenin ortasında durarak
mücadelelerde, grevlerde ve isyanlarda yer aldı. Bakunin’den sonraki kuşaklara
kalan bir fragmanlar koleksiyonu oldu. Bütünlüklü bir eser ortaya koyamamış
olsa da Bakunin’in kendi zamanı ile olduğu kadar bugün ile de ilintili olan
yazıları yüksek bir kavrayış gücüyle doludur.
Diktatörlük
Tehlikesi
Düşüncelerin ve
entelektüellerin devrimde, halkın eğitimi ve onların ihtiyaç ile arzularını
dile getirme bakımından önemli bir rol oynadığı anlayışını kabul etmekle
beraber Bakunin, bir tehlikeye de işaret etmiştir. Entelektüelleri, iktidarı
ele geçirme ve proletarya diktatörlüğünü kurma denemelerine karşı uyarmıştır.
Ona göre, ne kadar iyi anlamda kullanılırsa kullanılsın küçük bir insan
gurubunun çoğunluğun faydası adına hükümet darbesini gerçekleştirmesi ortak
duyuya aykırı bir hurafedir. Rus Devrimi’nden çok uzun süre önce Bakunin yeni
entelektüeller sınıfının ve yarı-entelektüellerin toprak ağaları ve patronların
yerine geçmeyi hedefleyerek halkın özgürlüğünü ilga edebileceği uyarısında
bulunmuştu.
1873’te çok
isabetli bir şekilde Marksist partinin proletarya diktatörlüğü altında parti
liderlerinin hükümetin dizginlerini güçlü ellerde toplayacaklarını ve kitleleri
yeni ayrıcalıklı bilimsel ve siyasal bir sınıf kurmak isteyen devlet
mühendislerinin emirleri altındaki iki büyük orduya -sanayi ve tarım orduları-
ayıracaklarını öngörmüştü.
Bakunin’e göre
hükümet, azınlığın yönetim aracıdır. Siyasal iktidar, otoritenin birkaç elde
toplanması olduğu sürece Bakunin onun lağvedilmek zorunda olduğunu ilan eder.
Onun yerine halk ile iktidar konumları arasındaki ilişkiyi kitlelerin kendi
elleriyle, kendi federasyonları ve gönüllü örgütleri yoluyla değiştirecekleri
sosyal bir devrim geçmelidir.
“Siyasal iktidar
olarak adlandırılan her şeyi ilkesel ve pratik düzlemde tamamen lağvetmek
zorunludur. Zira siyasal iktidar varolduğu sürece yöneten ve yönetilen,
efendiler ve köleler, sömürenler ve sömürülenler her zaman olacaktır.”[3]
Bakunin’in haklı
olmadığını şimdi kim söyleyebilir?
[1] Bu yazı ilk olarak Workers
Solidarity Movement dergisinin 1996 Bahar tarihli 47. sayısında
yayınlanmıştır. Yazının online versiyonu şu linkten okunabilir: http://www.spunk.org/library/groups/wsm/sp001362.txt
[2] Bu kalenin öncelikle İsveç ordusunun
saldırılarından korunmak için inşa edildiği, daha sonra ise Dostoyevski, Troçki
ve Gorki gibi ünlü isimlerin de kaldığı bir hapishaneye dönüştürüldüğü
söylenmektedir. (ç.n.)
[3] Bakunin’den alıntılanan bu ünlü
paragraf Fransızca yayınlanan Toplu Eserler’in ikinci cildinde geçmektedir.
Bknz. Oevres, II, (ed. James Guillaume), Paris P.V. Stock, 1907. s.39 (ç.n.)