Giriş
Rusya’da
geçirdiğim iki yıl içerisinde Amerikan basınında benimle yapıldığı iddia olunan
görüşmelerden söz eden
çok sayıda yazı yayımlandı.
Bu yazıların
birkaçında benim düşüncelerimi değiştirdiğim, artık devrime inanmadığım ve
devrimin zorunluluğundan artık emin olmadığım beyan edildi.
Hatta bir
gazete sansasyonel bir hikaye uydurup odamda kutsal bir eşya gibi bir Amerikan
bayrağı bulundurduğumu yazdı. Kısacası, Amerikan hükümetine karşı işlediği
suçların farkına varmış, günah çıkaran bir papaza benzetildim.
Bunların tümü
tabii ki saçmalıktan ibarettir. Düşüncelerimin doğruluğuna hiçbir zaman şimdiki
kadar derinden inanmamıştım; daha önce hiçbir zaman, anarşist öğretinin iç
tutarlığına ve mantığına ilişkin bu kadar güçlü kanıtlarım olmamıştı. Ancak
kimseyle ayrıntılı bir söyleşi yapmadım.
Bunun nedeni
ise, Rusya’nın trajik durumunu kavrayabilecek duruma gelmek için bir yıldan
fazla bir zamana ihtiyaç duymuş olmamdı. Şimdi olduğu gibi o zamanda Rus sorununun
birkaç sıradan lafla geçiştirilemeyecek kadar karmaşık olduğuna inanıyordum.
Rusya üzerine, orada birkaç hafta ya da en iyi olasılıkla birkaç ay kaldıktan
sonra yazan insanların kitaplarının büyük bir kısmının bana çok yüzeysel
gelmesinin nedeni de budur. Kendim net bir fikir sahibi olmadan belli bir fikri
kamuoyu nezdinde açıklama sorumluluğunu hissetmiş bile olsam, bunu basın
temsilcilerine yapamazdım.
Emperyalist
güçlerin Rusya’nın boğazını sıkmaya devam ettikleri bir süreçte suskunluğumu
sürdürmenin gerekli olduğunu düşünüyordum.
Ayrıca
gazetecilerle yaşadığım otuz yıllık deneyim, istisnalarının olduğunu
memnuniyetle itiraf etsem de, onların dürüstlükleri konusunda beni ikna etmeye
yetmiyordu.
Artık
suskunluk dönnemi sona erdi. Bu nedenle söylenmesi gerekenleri açıkça
söyleyeceğim.
Bu noktada
karşılaşacağım zorlukların bilincindeyim. Gericilerin, yani Rus devriminin
düşmanlarının sözlerimi yanlış yorumlayacaklarını biliyorum.
Komünist
Partisi ile Rus devrimini birbirine karıştıran devrimin sözüm ona dostlarının
da beni mahkum edeceklerinden eminim. Bu nedenle tutumumu iki tarafa da
açıklamamamın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Dört yıl önce
ABD hükümeti benden bir cani yaratarak evimi ve ülkemi terke zorladı. Ve
bunların tümü savaşa karşı sesimi yükseltme cesareti göstermemden dolayı oldu.
O zamanlar savaşın yol açacağı korkunç yıkıma, olağanüstü maddi hasara ve onun
sınırsız sayıda insan hayatına mal olacağına dikkat çekiyordum.
Suçum buydu.
Bugün savaşı
desteklemiş olan birçok insan, savaşın genel öfke seline kapılmayanların haklı
olduğuna, savaşın bir takım şarlatanlar ve onların hempaları tarafından savaş
lordlarının çıkarları için başlatıldığına, desteklendiğine ve finanse
edildiğine inanıyor. “Demokrasi için savaş”, “savaşı bitirmek için savaş” sloganları
dünyayı gerçek bir cehenneme çevirdi.
Açlık kralı
bütün ülkeleri kasıp kavururken, savaş sırasında insan etini yok ederek
zenginleşenler kralların bu en güçlüsüne kur yapıyorlar. Milyonlarca insanın
katledilmesi ve yerkürenin yarısının çöle çevrilmesiyle yetinmeyip, dünyayı bir
kaleye, halkların yüzyıllar süren savaşımla elde edilen hak ve özgürlüklerinin
zincire vurulduğu bir zindana çevirdiler.
Bir zamanlar
“cesur ve özgür insanların ülkesi” olarak bilinen demokratik Amerika, tüm
ülkelerin başkaldıranlarına kucak açan İngiltere, özgürlüğün eşiği Fransa ve
daha önemsiz birçok ülke… hepsi bugün ruhun çöllerinden başka nedirler?
Bunların bir zamanlar konuklara açık olan kapıları bugün kapalı ve sürgülü.
Sadece politik tutukluların iniltileri, sınırsız sayıdaki işsizin küfür ve
bedduları bu düşünce ve fikir mezarlığında sessizliği bozuyor.
Gerçekten de
savaş lordları, eserleriyle övünebilirler. Komploları başarılı oldu. Demirden
pençeleriyle dünya halklarının enselerine çölmüş bulunuyorlar. Aslında şu Rusya
da olmasa keyiflerine diyecek yok.
O asil sermaye
ve ordu ikilisi Rusya’da bir devrimin olacağını hesaplamamıştı. Tam da
emperyalizmin zaferinden emin olduğu, savaş ganimetlerinin su gibi akmaya
başladığı bir dönemde Rus halkının kalkıp da devrimi tüm dünyaya yayabilecek
bir yangını çıkarıvermesi hiç de “kibar” bir davranış değildi.
Bu
“hayasızlığı” ezmek için birşeyler yapmak gerekiyordu. Almanya ile savaş,
ikiyüzlülükle, Alman halkına karşı değil, Alman emperyalizmi ve militarizme
karşı bir savaş diye sunulmuştu. Aynı hilekar dil Rus devrimine karşı
tezgahlanan haçlı seferi olumlanırken de kullanıldı.
‘Rus halkna
değil, Bolşeviklere karşı savaşılıyordu -devrimi onlar ateşlemişlerdi, onların
yok edilmeleri gerekiyordu’ (emperyalistlerin söylemi bu.dev-demokrat). Böylece
Rusya’ya karşı savaş başlatıldı. İşgalciler milyonlarca Rus’u öldürdüler.
abluka nedeniyle yüzbinlerce kadın açlık ve soğuktan öldü.
Rusya
umutsuzluğun ve ölümün kol gezdiği korkunç bir çöle dönüşmüştü. Bolşeviklerin
iktidarı sınırsız bir güce ulaşırken, Rus devrimi yerle bir olmaktaydı.
Emperyalistlerin Rusya’ya karşı yürüttükleri dört yıllık komplonun sonucu
budur.
Peki, bu neden
oldu? Çok basit:Devrimi tek başına gerçekleştiren ve onu ne pahasına olursa
olsun saldırganlara karşı korumaya kararlı olan Rus halkı, sınırsız sayıdaki
cephede, içteki düşmanlara gerekli dikkati gösteremeyecek derecede meşguldü.
Rusya’nın işçi
ve köylüleri cephede kahramanca hayatlarını ortaya koyarlarken, içerdeki düşman
giderek güçleniyordu.
Bolşevikler, yavaş
ama güvenli adımlarla Sovyetleri yok eden,
devrimi çökerten, bürokrasi ve despotizm açısından dünyanın bütün büyük
devletleriyle boy ölçüşebilecek merkeziyetçi bir devlet kuruyorlardı.
İki yıllık
gözlem ve dneyimlerime dayanarak kesin olarak söyleyebilirim ki, dıştan sürekli
bir saldırı tehdidi olmasa, Rus halkı Kolçakların, Denikinlerin ve diğerlerinin
saldırılarında olduğu gibi, içteki tehdidi görecek ve defetmiş olacaktı.
Emperyalistlerin
karşı saldırıları olmasa, halk, komünist devletin yıkılan Rusya’yı yeniden inşa
etmek konusundaki yeteneksizliğini, sığlığını anlayacak, onun çablarının gerçek
hedefini kavrayacaktı.
Bu durumda
kitleler ülkenin dumura uğramış sosyal güçlerini harekete geçirebilirlerdi.
Peki halk da aynı şekilde yanılıp yolunu şaşıramaz mıydı? Tabii, bu da
mümkündü. Ancak bu durumda kendi insiyatifine ve gücüne güvenmeyi öğrenecek ve
sadece bununla bile devrim kurtarılabilecekti.
Yüzyılların en
büyük olayı Rus devriminin çöküşü, yalnızca yabancı güçlerin müdahalesini talep
eden bir kısım eski devrimcinin caniyane
aptallıkları ve bu müdahaleyi finanse eden
emperyalistler yüzünden gerçekleşmiştir. Bolşeviklerin, saldırıların hedefi
olmaları nedeniyle, uzunca bir süre sosyal devrimin kutsal sembolü olarak
gözükebilmelerini de buna borçluyuz.
Uğursuz bir
yanılgıyı burada ortaya koymak istiyorum. Hayır, devrime inancımı yitirmedim.
Tersine, Lenin’in askeri komünizm diye adlandırdığı şeyin dünyaya dayatılması
durumunda, gelecek her devrimin yenilgiye mahkum olduğuna mutlak bir biçimde
inandığım için bu yanılgıyı ortaya koymak istiyorum.
Bolşeviklerin
Rus Devrimine neler yaptıkları, devletin gerekliliği konusunda ikna olduğum
için değil; Rusya’da yaşananlar, hangi biçim altında ve hangi gerekçeyle
davranırsa davransın her tür devletin, kitlelerin özgür düşünmelerini ve eylem
taleplerini felce uğratan ölümcül bir ağırlık oluşturduğunu her çeşit teoriden
daha net bir biçimde gözlerimizin önüne serdiği için anlatacağım.
Bunu
anlatmayı Bolşeviklerin eliyle çarmıha gerilen devrim, eziyet edilen Rus
halkına ve yanıltılan dünyaya karşı bir borç olarak görüyorum. Ve bütün
borcumu, yazdıklarımın gerici güçler tarafından kötüye kullanılmasına ve görme
yetilerini yitirmiş radikallerin saldırılarına aldırış etmeksizin ödemek
istiyorum…
Stokholm, Ocak
1922 – Emma Goldman
Sovyet Devriminin Çöküş Nedenleri
Rus devriminin
boğulmasına katkıda bulunan faktörler tartışılırken, sadece karşı-devrimcilerin
bu trajedide oynadıkları role dikkat çekmek yeterli değildir. Şüphesiz ki
onların suçları sonsuza kadar lanetlenmeyi hak edecek kadar büyüktür.
Bu Rus
“yurtseveleri” -monarşıstler, Kadetler (anayasal demokratlar), sağcı sosyal
devrimciler vs.. – dünyayı bir dış müdahale için velveleye verdiler. Onlar bu
savaşta, kendi ülkelerinden ve başka uluslardan binlerce insanın kurban
edilmesinin baş sorumlularıdır. Kendileri tam bir güvenlik içinde yaşıyorlardı:
Onlara ne Çeka’nın kurşunları, ne de açlığın ya da tifüsün uğursuz eli
ulaşıyordu. Yurtsever rolü oynamak için bütün imkanları mevcuttu.
Ama bunların
hepsi yeterince bilinen şeylerdir ve yeniden açıklanmaları gerekli değildir.
Bilinmeyen, Rus devriminin çöküşüyle sonuçlanan bu büyük sosyal trajedide rol
oynayan güçlerin, sadece müdahale traftarı Ruslar ve müttefiklerinden ibaret
olmadığıdır.
Bir diğer güç Bolşeviklerin kendisiydi
ve şimdi onların rolleri hakkında birşeyler söylemek istiyorum.
Belki de Rus
devriminin kaderi daha doğarken belli olmuştu. Devrim, Rusya’nın kanını
kurutan, erkek nüfusun en seçkin kesimini yok eden ve tüm ülkeyi çöle çeviren dört yıllık
bir savaşın ardından ortaya çıktı.
Bu koşullar
altında devrimin, dünyanın geri kalan kısmının azgın saldırısına karşı koyacak
gücü bulamaması anlaşılabilirdi. Bolşevikler, Rus halkının büyük politik
değişimler için gerekli olan ilk atılımı gerçekleştirecek güce ve özveriye
sahip olduğunu, ancak devrimci bir dönemin yavaş ve yupratıcı günlük işleri
için zorunlu olan sabra sahip olmadığını iddia etmekteler.
Ben bu iddianın doğru olduğunu
düşünmüyorum.
Bu iddia iyi
gerekçelenndirilmiş olsa bile ben, Rus devrimini oğan ve halkı despotizm
boyunduruğu altına sokan şeyin, esas olarak dışardan gelen saldırılar değil,
Rusya’nın kendi içindeki anlamsız ve acımasız yöntemler olduğu savında
direnirdim.
Bu,
Bolşeviklerin Marksist devlet sanatıydı;ilk dönemlerde devrimin başarısı için
zorunluluk olarak göklere çıkarılan, ama her tarafa sefalet, güvensizlik ve
düşmanlık yaydıktan ve halkın Rus devrimine güvenini yavşa yavaş yok ettikten
sona zararlı görülüp bir kenara atılan taktikti.
Herhangi bir
dönemde, devrim için en büyük tehlikenin dış saldırılardan mı, yoksa içeride
halkın dışlanmasından, devrime olan ilgisinin felce uğratılmasından mı geldiği
yolunda bir kuşku var olduysa, Rus devrimi bu kuşkuyu ebediyen ortadan
kaldırmıştır.
Müttefiklerin
para, savaş malzemesi ve insan gücüyle destekledikleri karşı-devrim, tam
anlamıyla başarısızlığa uğramıştı. Onun yenilgisi Kızıl Ordu’daki kahramanlık
ruhundan ziyade, her saldırıya başarıyla karşı koyan halkın devrimci coşkusuyla
açıklanabilri. Buna rağmen Rus devrimi acılı bir sürecin sonunda can verdi. Bu
durum nasıl açıklanabilir?
Esas nedenler
uzakta değildir. Bir devrimin karşıdan gelen bütün direnişleri kırabilmesinde
ve engelleri başarıyla aşabilmesinde, onun sürekli olarak halkın önünü bir
meşale gibi aydınlatması, halkın ise sürekli olarak devrimin tutkulu kalp
atışını hissetmesi çok önemlidir.
Başka bir
ifadeyle, kitlelerin, devrimin kendi eserleri olduğunu ve yeni bir yaşam kurmak
demek olan o zor işe fiilen katıldıklarını her zaman hissetmeleri gerekir. Kısa
bir süre için de olsa, Ekim Devriminden sonra işçiler, köylüler, askerler kendi
devrimci kaderlerinin gerçekten de sahibi olmuşlardı. ama hemen sonra komünist
devletin görünmez demir eli işin içine girdi, kendi amaçları için kllanmak
üzere devrimi halktan kopardı.
Bolşevikler
Marksist kilisenin cizvit papazları gibidirler. İnsan olarak samimiyetsiz ya da
kötü niyetli oldukları için değil. Politika ve yöntemlerini belirleyen şey
onların Marksizmleridir.
Kullandıkları
araçlar kendi asli hedeflerini gerçekleştirilmelerini engelledi. Komünizm,
sosyalizm, eşitlik, özgürlük: Rus kitlelerin, uğruna büyük acılar çektiği her
şey, Bolşevik taktiğin “amaç bütün araçları kutsar” yolundaki cizvitçi ilkesi
ışığında anlamsızlaştırılıp kirletildi.
Ekim Devrimine
özelliğini veren idealist çabaların yerini kinizm ve kabalık aldı. Her türden
coşku felce uğratıldı her tür kamusal kaygı yok edildi, Bugün halka
katılımsızlık ve ilgisizlik hükmetmektedir. Ne yabancı güçlerin müdahalesinin,
ne de ablukanın halkı devrime yabancılaştırma, ona devrimle ilgili ger şeyden
nefret etme duygusunu verme gücü yoktu.
Bunu
gerçekleştiren Bolşeviklerin iç politikaları oldu. Halk bugün “Bütün bu
değişiklikler ne için yapıldı?” diye soruyor. “Tüm egemenler birbirinin aynısı;
yoksullara ise her zaman acı çekmek düşüyor.” Bolşeviklere Rusya üzerinde
iktidarlarını kurma imkanı veren, halktaki, yüzyılların boyun eğmişliğiyle
birleşen bu kadercilikti. Peki bu deneyim, Bolşevikleri, amacın tüm araçları
kutsamadığı konusunda ikna etti mi?
Şüphesiz Lenin sık sık pişmanlığını
ifade eder.
Komünistlerin
Rusya çağındaki her Konklavesinden(1) sonra bir Mea Culpa(2) duyarız. Genç bir
komünist bir gün bana, “Lenin günün birinde Ekim Devrimini bir hata olarak
açıklarsa şaşırmam” demişti.
Gerçekten de
Lenin hatalarını itiraf ediyor. Ama bu durum onun aynı yanlış politikayı devam
ettirmesini hiçbir şekilde engellemiyor.
Her yeni
deneyim Lenin ve fanatik taraftarlarınca devrimin ve bilimin zirvesi olarak
sunuluyor. Yeni yasaların haklılığını ve anlamını sorgulayanların, ölçüsüz davrananların
vay haline! Böyleleri derhal karşı-devrimci, spekülatör ya da eşkiya diye
damgalanıyor.
Ancak Lenin
çok geçmeden yeniden pişmanlığını beyan edip, kendi kör takipçi sürüsüyle, son
deneyimin başarılı olabileceğine inanan bu insanlarla soytarılar diye alay
ediyor.
Lenin, tüm
dünyayı ve Rusya’yı dört yıl boyunca yanıltıp, komünizmin kurulmakta olduğu
konusunda ikna etmeye çalıştıktan sonra, Tüm Rus Sovyetlerinin son kongresinde
kendi arkadaşlarıyla alay etti, onları bugün Rusya’da komünizmin kurulabileceğine
inanacak kadar saf olmakla suçladı.
Lenin bu
açıklamaları yaparken cezaevi kapıları, hala, suçları aynı şeyleri üç yıl önce
ve daha hafif tonda söylemekten ibaret olan çok sayıda insanın üstüne
kapalıydı.
Burada
Bolşeviklerin, hedeflerine ulaşmak için, halka değişik dönemlerde hikmetinden
sual olunmaz gerçekler diye sunup kabule zorladıkları ve sonuçta devrimin
çöküşüne neden olan yöntemleri sıralamak ilginç olurdu.
Ancak
yazımızın boyutları, Bolşevik devletin sorumluluğunu taşıdığı bu eylemlerin
ayrıntılı biçimde incelenmesine izin vermiyor. Bu nedenle, sadece en önemli
dönemleri ve çarpıcı yöntemleri kısaca anlatmakla yetineceğim.
Brest-Litowsk
anlaşması, ardından gelen tüm kötülüklerin çıkış noktası oldu. Anlaşma,
Bolşeviklerin o zamana kadar dünyaya ilan ettikleri her şeyin toptan inkarıydı:
Savaş tazminatlarının reddi, her türden gizli diplomasinin ortadan
kaldırılması, tüm ezilen halklara kendi kaderlerini tayin hakkı.
Bolşevikler
buna rağmen, Alman halkını dikkate almaksızın, Alman emperyalizmiyle anlaşma
imzaladılar.
Bu anlaşma
Letland, Finlandiya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’ya ihanet edilerek satın alındı.
Sonuç? Yıllar süren iç savaş, birlik olmaları devrimin savunulması açısından
yaşamsal önemde olan devrimci güçlerin parçalanması ve ülkeyi bugüne kadar
egemenliği altında tutan kızıl dehşetin başlaması.
Ukrayna ve
Beyaz Rusya köylüleri Alman saldırganları geri püskütrtmeyi bildiler, ancak
Bolşeviklerin ihanetini ne unuttular, ne de affettiler.
“Çeteleri yok
etmek” için Ukrayana’da sürekli olarak bulundurulan bir milyon askerin varlığı,
Ukrayna köylülerinin Bolşevik devleti nasıl bir aşkla sevildiklerine tanıklık
ediyor.
Brest-Litowskihanetine
kadar işçilerle omuz omuza olan köylüler, anlaşmanın ardından, işçi ve
köylülerin temsilcileri olma iddiasındaki Bolşeviklere nefret ve tiksinti
duygularıyla yüz çevirdiler. Lenin, devrimin nefes alması için onay istiyordu.
Ama bu onun
Rusya açısından bedeli en ağır olan hatasıyd: çünkü bu, devrimin boğulması
demekti.
1:
Kardinallerin Papa’yı seçmek için yaptıkları toplantı (ç.n)
2: (Latince) hata yaptım (ç.n)
2: (Latince) hata yaptım (ç.n)
Raswjorstka (Ürünlerin Zorla alınması)
Brest-Litowsk
Anlaşmasını, Raswjorstka, yani ürünlerin köylülerden zorla alınması izledi.
Bolşevikler, Raswjorstka’ya, şehirlerin yiyecek gereksinimini karşılamayı
reddettikleri için başvurmak zorunda kaldıklarını iddia etmekteler.
Bu, olsa
olsa, kısmen doğrudur. Köylüler gerçekte ürünlerini hükümetin ajanlarına
vermeyi reddediyorlar ve işçilerle doğrudan ilişki kurabilme hakkını talep
ediyorlardı. Ancak köylülerin bu talepleri kabul edilmedi.
Bolşevik
hükümetin yetersizliğii ve bürokrasinin kokuşmuşluğu köylülerin
memnuniyetisizliğinin ortaya çıkmasında büyük rol oynadı. Ürünlerine karşılık
olarak vaat edilen endüstri ürünleri köylülere ya hiç ulaşılmadı ya da ulaştığı
ender durumlarda da eksik, kırılıp dökülmüş olarak ulaştı.
Kharkowda
bulunduğum dönemde bürokrasinin merkezi mekanizmasının yetersizliğini
gözleyebilme imkanım olmuştu. Bir büyük fabrikanın deposunda çok soayıda tarım
makinası bulunuyordu. Moskova, sabotaj cezası tehdidi ile bunların iki hafta
içinde hazır hale getirilmesini emretti.
Emir yerine
getirildi. Ama daha sonra makinalar altı ay boyunca burada yatmaya devam etti
ve merkezi hükümet bunları makina gereksinimleri had safhada olan köylülere dağıtma
konusunda en küçük bir girişimde bile bulunmadı. Bu, Moskova’daki “sistemin”
nasıl çalıştığı, daha dorğusu çalışmadığını gösteren çok sayıdan örnekten
sadece biridir.
Bu koşullarda
köylülerin, Bolşevik devletin yönetme yeteneğine olan güvenlerini yitirmiş
olmalarına şaşılabilir mi? İşte Bolşevikler, sonunda köylülerin güvenini ikna
ve dostlkla kazanamayacaklrını görmek zorunda kaldıkları çareyi Raswjorstka’da,
yani ürünleri köylülerden zorla almada buldular.
Köylüleri bu
kadar öfkelendirecek ve onları yeni hükümetin mutlak düşmanı haline getirecek
daha başarılı bir yöntem asla bulunamazdı. Raswjorstka, köylüleri sürekli
tehdit altında tutan bir dehşet sembolü oldu ve onların herşeyini ellerinden
aldı.
Bu çılgın
yöntemin, çok sayıda kurbana ve davasa tahribata yol açank korkunç sonuçlarına
ilişkin tam bir dökümünün yapılması anacak gelecekte mümkün olabilecektir.
İnanılmaz gibi gözükse de açlığın en büyük nedenlerinden birinin Raswjorstka
olduğu, Rusya’da iyi bilinen bir gerçektir.
Çünkü bu
sistemle sadece köylülerin son pudlarına(3) değil, gelecek yıl ekecekleri
patateslerine ve tohumlarına da el konuldu. Volga
yöresindeki içler acısı durumun asıl nedeninin kuraklık olduğu doğrudur. Ama
birkaç bölgenin Volga’daki açlığa derman olacak kadar ürün yetiştireceği de en
az o kadar doğrudur.
Mallarına el
konulan köylülerin hükümet ajanlarına karşı direnişlerini takip eden ve daima
“komünistlerin” yönetiminde gerçekleştirilen cezalandırma seferlerinde
köylülere karşı şiddet kullanılıyor ve genellikle, uğranılan köyün tümü tahrip
ediliyordu.
Köylülerin
yerel makamlar ve nihayet Moskova nezdindeki protestoları da sonuçsuz
kalıyordu. Şimdilerde Rusya’da Bolşeviklerin gıda maddedileri “toplamaları” ile
ilgili anlamlı bir anekdot dilden dile dolaşmaktadır:
Bir köylü heyeti
Lenin’in karşısına çıkar;“Evet beybaba,” der Lenin köyün en yaşlısına, “artık
memnun olmalısınız. Toprağınız, ineğiniz, tavuğunuz, kısaca herşeyiniz var.”
“Öyle evlat, Tanrıya şükür,” diye yanıtlar köylü; “Toprak bana ait, ama ürünü
elimden alıyorsun; inek benim malım, sütü elimden alıyorsun; tavuk benim
tavuğum, yumurtayı elimden alıyorsun. Tanrıya şükür evlat.”
Bu şekilde
sömürülüp aldatılan köylüler komünistlere cephe aldılar. Raswjorstka, tüm
adaletsizlikleriyle ceza seferleri, ülkede güçlü bir devrim karşıtı hissiat
yarattı.
Rusya
konusunda yazılar hazırlayan kimi yazalar hükümetin köylülerin
uzlaşmazlıklarıyla ilgili geliştirdiği tezi aynen kabullendiler.
Örneğin,
bugünkü Rusya’nın diğerleriyle karşılaştırılamayacak ölçüde en samimi ve ciddi
eleştirmeni Bertrand Russel,”Bolşevizmin Teorisi ve Pratiği” başlıklı yazısında
şöyle diyor: “Köylülerin Bolşeviklere yönelik antipatileriyle ilgili nedenlerin
yetersiz olduğunun itiraf edilmesi gerekir.”
Açıktır ki,
Bertrand Russel’ın Raswjorstka’nın sonuçlarını gözlemleme fırsatı hiç
olmamıştır, yoksa başka bir izlenim edinirdi. İşin gerçeği, Rus köylüleri o
kadar pasif ve ağırkanlı olmasalardı, Bolşevik Devletin ömrü fazla uzun
olmazdı.
Görünen o ki,
Bolşevik devlet, köylülerin pasif direnişi sonucu bile neredeyse yıkılacaktı.
Lenin’i yeni vergi politikasına ve serbest ticarete zorlayan şey –
Raswjorstka’nın insanlık dışı ve karşı-devrimci olması değil- bu gerçeğin
farkedilmesidir.
3: Pud: Eski
Rus ağırlık ölçüsü: 16.38 kg(ç.n)
Rus Kooperatifleri
Rus
kooperatifleri halkın yaşamında büyük bir kültürel ve ekonomik güç
oluşturuyordu. 1918 yılında ülke çapında 25.000 şube ile büyük bir ağ oluşturan
kooperatiflerin dokuz milyon üyesi vardı.
Aynı dönemde,
ödenmiş sermayaleri 25 bin rubleyi bulurken, bir önceki yılda ciroları 200
milyon ruble tutuyordu. Açıktır ki, kooperatifler devrimci örgütlenmeler
değillerdi.
Ancak
varlıkları şehirle köy arasındaki ilişkilerde bağlantı unsuru olarak hayati
önem taşıyordu. Başlarında ne türden karşı-devrimciler olursa olsun bunlar, tüm
örgütlenmeye zarar vermeden, kolaylıkla ayıklanabilirlerdi.
Ancak bu
yaplanmaların faaliyetlerine izin verilmesi, kaçınılmaz biçimde, merkezi
devletin yetkilerinin sınırlanması gibi gözükecekti.
Bu nedenle
kooperatifler “tasfiye edildi” ve böylelikle Rusya’nın yeniden inşası açısından
önemli bir unsur yok edildi. Ancak kooperatifler zafer çığlıklarıyla öbür
dünyaya gönderildikten, kooperatif hareketi içinde özveriyle çalışmış çok
sayıda kadın ve erkek yaşamlarını atıl bir şekilde cezaevlerinde geçirdikten
sonra, Lenin bir kez daha göğsünü dövüyor ve bir kez daha -mea culpa- diyordu.
Bugün
kooperatifler yeniden kurulmaya ve ölü bedenler caanlandırılmaya çalışılıyor.
Kooperatiflerin yasal olarak yeniden tanınmalarından kısa bir süre önce, o sırada
ölüm döşeğinde olan Kropotkin, Dimitrof’dan altı kooperatifiçinin cezaevinden
salıverilmesi arzusunu dile getirmişti.
Bu adamları
ciddi ve inançlarına bağlı işçiler olarak tanıyordu. Yaptıklarına sadık
kaldıkları için zaten 18 aydan beri Butyrki hapishanesinde çile çekiyorlardı.
Bunlar ancak Lenin’in kooperatiflerin yeniden kurulması gerektiğini
açıklamasından sonra serbest bırakıldılar. Kooperatiflerin Bolşevik devlet
yapısı içerisinde, tasfiye edilmelerinden önce sahip olduklar anlamı ve gücü
bir gün kazanacaklarına inanmak zordur.
Sovyetler
Bugünkü
Rusya’yı Sovyet Rusya, Bolşevik devleti de Sovyet Devleti diye adlandırmak
düpedüz gülünçtür. 1905 devrimi sırasında ilk kez kurulan Sovyetler Ekim
Devriminden sonra yeniden ortaya çıktılar.
Sovyetlerin
Bolşevik hükümetine olan yakınlığı ilk Hristiyan hareketin Hristiyan kilisesine
yakınlığı kadardır. Köylü, işçi, asker ve denizci konseyleri Rus halkının
özgürleşen güçlerinin kendiliğinden sonuçlarıydılar.
Sovyetler,
kitlelerin yüzyıllar boyu süren baskı dönemlerinden sonra dile getirdikleri
gereksinimlerine denk düşüyorlardı. Daha 1917 yılının Mayıs, Haziran ve Temmuz
aylarında Sovyetlerin dinamik gücü, işçileri ve köylüleri fabrikaların ve
toprağın mülkiyetini ele geçirmeye zorluyordu.
Sovyetler
büyük bir hızla bütün Rusya’ya yayılıp Ekim Devriminin ateşini tutuşturdular ve
çalışmalarını bu olaydan sonra da aylar boyunca sürdürdüler.
Sovyetlerin
anlamını kavrayamayan bazı sosyalist politikacılar bizzat Sovyeler tarafından
bir kenara atıldılar. Bu hareketin kabaran dalgasına karşı çıkmayı deneselerdi
Bolşeviklerin başına da aynı şey gelirdi. Ancak kurnaz ve hilekar bir cizvit
olan Lenin, halkın genel çığlığını kendi parolası haline getirdi:
-Bütün İktidar Sovyetlere!-
Ancak Lenin ve
sadık kullarının kendilerini koltuklarında emniyette hissetmelerinden sonra
Sovyetlerin yıpratılması süreci başladı.
Bugün
Sovyetler Rusya’daki herşey gibi, bedensel varlıkları kaybolmuş birer siluetten
başka birşey değildirler.
Sovyetler,
bugün sadece Komünist Partisi’nin kararlarını tekrar ediyorlar. aşka bir
politik yaklaşımın duyulma olasılığı yoktur. Komünistlerin seçim yöntemleri
Tammany Hall’i(4) bile kıskandırıyor olmalıdır.
Rusya’ya geri
dönüşümden kısa bir süre sonra önde gelen bir komünist bana, -Murphy usta ve
Tammany Hall bizim elimize su dökemez- demişti. Ben doğal olarak adamın şaka
yaptığını düşünmüştüm. Ancak çok geçmeden gerçeği ifade ettiğini farkettim.
Komünist
oyları şişirmek için komünistler her tür hileyi kullanıyorlar. Alışılmış
yöntemlerin yetmediği yerlerde istihkakın kesilmesi ve tutuklama tehditleri
kullanılıyor. Çeka, kader gibi her an hazır ve nazırdır ve seçmenler
kendilerini neyin beklediğini bilmektedirler.
Bu nedenle
komünistlerin neden bütün seçimleri kesin olarak kazandıklarını anlamak
kolaydır. Buna rağmen Bolşevik Rusya’da Menşeviklerin, Sol Sosyalist
Devrimcilerin, hatta Anarşistlerin ara sıra bir temsilci çıkarabilmeleri az şey
değildir.
Yayın çıkarma,
özgür konuşma ve fabrikalarda yasal propaganda hakkı olmadan muhalefet partilerinin
Sovyetlere temsilci seçmeyi başarmaları bir mucize gibidir. Ancak orada sesini
duyurma olanağı hiç yoktur. Komünist şakşakçılar (kişiliksiz alkışçılar)
komünistler dşında kimsenin sesinin duyulmamasına özen göstermekteler.
Arada sırada
bir anarşist Sovyet seçilirse, hükümet normal olarak temsilciliği tanımayı
reddetmekte ya da Çeka, herhangi bir bahaneyle, seçilen kişinin karşısına
çıkarılmaktadır.
1920 yılında
Moskova’da fabrika kulüplerinden birinde bir seçimde bulunmuştum. Hükümet,
işçilerin adayı olan bir anarşistin seçilmesini ikinci kez onaylamamıştı.
Karşı aday
olarak Maku sağlığı İdaresi komiseri Semasçko çıkarılmasına rağmen, işçiler
üçüncü kez anarşisti seçtiler. Semasçko’nun, rakibinin kişiliğine yönelik
hakaretleri, onu gözden düşürüme çabaları, seçmenleri yumrukla yıldırma ve
aforoz etme tehditleri fayda etmedi.
İşçiler adamın
yüzüne karşı güldüler, alaycı bravo çığlıklarıyla onunla dalgalarını geçtiler
ve üçüncü kez anarşisti seçtiler. Birkaç ay sonra, seçilen kişi bir bahaneyle
tutuklandı ve ancak uzun bir açlık grevi sonunda ve o sırada Moskova’da bulunan
bir İngiliz işçi misyonunun gezisi sırasında bir skandalın patlak vermesini
önlemek isteyen Bolşeviklerce serbest bırakıldı.
Moskova’yı
terk etmemden, yani 1 Aralık 1921′den hemen önceMoskova Sovyetinin üç anarşist
üyesi tutuklandı. Bunlardan birisi başkent dışına sürgüne gönderildi. Diğer
ikisi hakkında ise, sonradan öğrendiğime göre, normal olarak, sorgu yapılıp
dava açılmadan sanığın kurşuna dizilmesi ile sonuçlanan -çetecilik ve yeraltı
faaliyeti- suçlamasıyla dava açılmış.
Bu kişilerin
suçları Moskova Sovyetinde her şeyi açık yüreklilikle söylemekten ibaretti.
Bu
yüzden oradan -uzaklaştırılmaları- gerekiyordu. Açıkça görülmektedir ki, ne
Moskova Sovyetinin, ne de Rusya’daki başka bir Sovyetin görevini yaparken kendi
başına karar verme hakkı ya da bağımsızlığı hakkı söz konusudur.
Hatta Komünist
Partisi’nin sıradan bir üyesinin bile orada görüşlerini açıklama konusunda
fazla olanağı yoktur. Hem Sovyetlerin, hem de tüm Bolşevik hükümetin içinde
-proletarya diktatörlüğü- çok küçük bir grubun elinde bulunmaktadır – o,
Rusya’yı ve Rus Halkını tek başına egemenliği altında tutan merkezdeki küçük
gruptur.
Bir zamanların
ideali olan -işçilerin, köylülerin ve askerlerin özgür fikir alışverişi- halkın
artık rağbet etmediği ve tüm inancını yitirdiği bir komediye dönüşmüş
bulunuyor.
4: 19.
yüzyılda Amerika’da Demokrat Parti içine yerleşmiş mafyavari bir grup (ç.n.)
Çalışma Seferberliği
Gerçekte
angaryadan başka bir şey olmayan çalışma seferberliği dünyaya komünist sistemin
en önemli unsurlarından biri olarak övgüyle sunuldu. “
-Bugün Sovyet
Rusya’da herkes çalışmak zorundadır. Artık parazitler yoktur.-” Gerçi Lenin
hiçbir zaman bu uygulamanın Rusya’yı yeniden inşa için yürürlüğe konan başka
birçok benzer uygulamagibi bir hata olduğunu itiraf etmedi; ama onun,
angaryanın işçilern verimliliğini artırmak konusunda hiçbir şey gtirmediğini
net olarak anladığına inanıyorum.
Uygulandığını
dönemde angarya, sadece kitlesel bir kölelik sistemi kurmayı ve burjuva
asalakların yerini Bolşevik asalaklar aygıtının almasını başardı.
Görevi
işçileri zorlamak, iş sırasında gözetlemek, tutuklamak ve zaman zaman da,
işlerini izinsiz erketmeleri durumunda, kurşuna dizmekti.
Gerçekten de
işçilerin büyük çoğunluğu işyerlerine gidiyordu, ancak çalışmak için değil;
avarelik etmek, karılarının ve çocuklarının köyde un ve patatesle
değiştirebilecekleri birkaç parça malı gizlice üretmek için, Açlıktan ölmemenin
tek yolu buydu.
Sadece köyden
şehire bir şey getirilme imkanı üzerine bile bir kitap yazılabilir.
Ticaret
yasağıyla birlikte, resmi görevli olmayan herkesin köyden şehiren
getirebilecekleri mallara el koymak üzere tüm tren istasyonlarına askerler ve
Çeka elamanlarından oluşan müsadere birlikleri (Sagrhaditelniotrjad)
yerleştirilmeye başlandı.
Ancak büyük
zorluklarla seyahat izni alabilen, seyahat imkanı çıkana kadar günlerce, hatta
haftalarca istasyonlarda bekleyen, tıka basa dolu pis vagonlarda ayakta, bazen
de vagonların üstünde ya da merdivenlerde yolculuktan sonra bir pud un ya da
patates elde edebilen bu şanssız zavallılar, seyahatlerinin son istasyonunda
önlerine çıkan müsadere birliklerinin herşeyi ellerinden almalarını sessiz
sedasız sineye çekmek zorundalardı.
Çoğu durumda
komünist devletin koruyucuları el konulan malları kendi aralarında
paylaşıyorlardı. Yoksul kurbanlar başlarına başka birşey gelmediyse kendilerini
şanslı saymalıydılar.
Çünkü değerli
yüklerinin müsadere edilmesinin dışında, işin içinde, çok sık yapıldığı gibi,
“-spekülasyon-” iddiasıyla, içeri atılmak da vardır.
Kıtlık
döneminde hayatta kalmaya çaba harcadıkları için Rusya’nın hapishanelerini
dolduran mutsuz insan yığınlarının yanında, gerçekten spekülasyon yaptıkları
için hapse atılanların sayısı yok denecek kadar azdır.
Bolşeviklerin
bir konuda haklarını teslim etmek lazım -onlar yarım iş yapmazlar. Angarya
yasallaşır yasallaşmaz acımasız bir şekilde uygulandı.
Erkek kadın,
genç yaşlı, yırtık pırtık ayakkabıları ve lime lime olmuş ince elbislerine
akılmaksızın, ayrım gözetilmeksizin, buz gibi havada ve tipide kar küremeye ya
da buz kırmaya zorlandılar.
Bazen odun
kesmek için gruplar halinde ormana gönderildiler. Sonuç zatülcenp, akciğer
iltihabı ya da veremdi. Ancak bu sonuçlardan sonra Kremlin’deki bilgeler
işbölümünü düzenleyecek bölümler açtılar. Bu bölüm, işçilerin bedensel güçleri
konusunda karar veriyor, onları sınıflandırıyor ve mesleklerine göre işlere
dağıtıyordu.
İşe zorlamak
için kullanılan yöntemlere karşı derin bir nefret duydukları için, insanların
bu köleleştirici ve insanlık dışı koşullarda işten kaçmaya çalışmalarına
şaşmamak gerekiyor. İnsanlar zamanla komnist devlet, damarlarından yaşam
enerjilerini soğuran bir sülük gii görmeye başladılar.
Uzun savaş
yıllarının darbelerini yaşayan, Yudeniç’in sürülerine karşı şehirlerini kahramanca
savunan, savaş ve açlığın dehşetini yaşayan, tüm Rusya’nın en devrimci işçileri
olarak nam salan Petrograd işçilerinin bile sahte devrimcilerden ve onlarla
bağlantılı her şeyden nefret etmeye başlamaları bir mucize miydi? Ancak bu
onların hatası değildi.
Onların
ideallerini ve inançlarını yıkan Bolşeviklerin zalim devlet mekanizmasıydı.
İnsanlarda,
ancak uzun dönemde aşılabilecek devrim karşıtı bir ruh hali yaratan oydu.
Petrograd Sovyeti’nin bir
toplantısındaki bir sahneyi hiç unutmayacağım.
Kronstadt’ın kaderi ile ilgili kararın
verileceği geceydi.
Komünist
liderlerin uzun konuşmalarından sonra birkaç işçi ve denizci söz istedi. ir
cephane işçisi konuşuyordu. Yüzü izleyicilere değil, oturum başkanına dönüktü.
Gerinlikten sesi titriyor, gözleri alevler saçıyor ve tüm bedeni sarsılıyordu.
Petrograd Sovyeti’nin başkanı Zinovyev’e hitap ediyordu:
“-Üç buçuk yıl önce siz Alman ajanı,
devrim düşmanı olarak damgalanıp hafiyelerin hakaretlerine ve takibine
uğrarken, biz Petrogradlı işçiler ve denizciler sizi kurtardık, sizin için
savaştık, kan döktük ve sizi sonunda bugün olduğunuz yere getirdik. Bunu siz
halkın isteklerine tercüman olacağınızı düşündüğümüz için yaptık. Ama o andan
itibaren siz ve hükümetiniz bizden uzaklaştınız. Ve şimdi bizlere hakaretler
yağdırıyor ve bizi karşı-devrimci ilan etmekte diretiyorsunuz.Ekim Devriminde
verdiğiniz sözleri yerine getirmenizi istediğimiz için bizi hapse atıyor ve
kurşuna diziyorsunuz.-”
Adamın başına
neler geldiğini bilmiyorum. Cüretkarlığından dolayı cezaevini ya da merzarlığı
boylamış olabilir. Ama çığlığını kimse duymadı. O çığlık, devrim döneminde
olağanüstü bir coşku düzeyine ulaşan, şimdiyse bolşevik devlet tarafından
zincire vurulan ve ölümle pençeleşen bir ruhun, tüm Rus halkının ruhunun
çığlığıydı.
Çeka
Çeka, tam
adıyla Tüm Rusya Olağanüstü Komisyonu, şüphesiz Bolşevik rejimin en karanlık
kurumudur. Bolşeviklerin iktidar almalarının hemen ardından, karşı-devrime,
sabotaj ve spekülasyona karşı mücadele amacıyla kuruldu.
Başlarda
İçişleri Komiserliği, Svoyetler ve Komünist Partisi’nce kontrol edilen Çeka,
zamanla tüm Rusya’nın en güçlü örgütü haline geldi. Çeka bugün devlet içinde
bir devlet değil, devlet üzerinde bir devlettir. En ücra köyüne kadar bütün
Rusya bir Çeka ağıyla sarılmış durumdadır. Devasa bürokratik sistemin her
bölümünün, tanrısal kudreti ile Rus halkının ölüm kalımı konusunda karar veren
kendi Olağanüstü Komisyonu mevcuttur.
Çeka’nın
yarattığı cehennemitüm dehşetiyle dünyaya anlatabilmek için Dante olmak
gerekirdi: Kendi maşaları üzerinde yarattığı bayağılaştırıcı, kişilik yıkıcı
etki; Rusya’ya yaydığı dehşet, güvensizlik, nefret, acı ve ölüm korkusu.
Tüm Rusya
Olağanüstü Komisyonu’nun başı Dzerjinski’dir. Başkanlığın diğer üyeleri gibi o
da denenmiş bir “komünisttir”. Kamuya açık bir raporda şöyle diyor Dzerjinski:
“Biz örgütlenmiş dehşetin temsilcileriyiz… biz Sovyet rejiminin düşmanlarını
terörize ediyoruz. Ev arama, mala ve sermayayeye el koyma, göz altına alma,
soruşturma yapma, suçlu olduğuna inandıklarımızıyargılama ve cezalandırma ve
idam cezası verme yetkisine sahibiz.”
Başka bir
deyişle, Çeka aynı zamanda muhbir, polis, hakim, gardiyan ve cellattır. O,
kararlarına itiraz edilemeyen ve eline düşenin nadiren kurtulduğu en yüksek
otoritedir. Operasyonlarını hemen her zaman geceleri yapar.
Bir bölgedeki
ani bir ışık seli Çeka’nın olağanüstü hızlı otomobillerinin gürültüsü, halkı
ürkütmenin ve dehşete düşürmenin sinyalleridir. Çeka gene iş başında.
Bu gece
tutuklanan bahtsızlar kimler acaba? Sırada kim var?
Çeka devrim
düşmanlarına karşı savaşmak amacıyla kurulmuştu. Ancak Çeka’nın ortaya
çıkardığı her gerçek komplonun ardından, yeni uydurma ya da bizzat kendilerinin
teşvik ettikleri komplolar çıkıyor.
Çeka’nın en
önemli unsurunun ajan ve provokatörler olduğunu unutmamak gerekiyor. Bunlar
tifüs salgını gibi Rusya’nın tüm atmosferini zehirliyorlar. Kurbanlarını
kıstırmak ve onları tehlikeli karşı-devrimciler ve spekülatörler olarak
cezalandırmak için, ne kadar iğrenç ve korkunç olursa olsun, her türlü vasıtayı
kullanmaktan çekinmiyorlar.
Gerçekte ise
Çeka’nın bizatihi kendisi karşı-devrimci saldırıların ve emsalsiz
spekülasyonların yuvasıdır.
Her komünist,
parti disiplini gereği, her zaman Çeka’da görev yapmakla yükümlüdür. Ancak Çeka
mensuplarının büyük çoğunluğu eski Çarlık Okhrana’sının, Kara Yüzler’in
elemanlarından ve ordunun eski üst rütbeli subaylarından oluşmaktadır.
Bunlar
barbarca yöntemler kullanmak konusunda ihtisas sahibi kişilerdir. Batılı
ülkelere Rusya’da, başlarında işçi ve köylülerin bulunduğu halk mahkemeleri
üzerine yazılmış parlak raporlar verildi. Çeka’nın alanında bu tür mahkemelerin
esamesi bile okunmaz.
Oturumları gizlidir.
Sözüm ona
sorgular, tabii yapılıyorsa, her tür adaletin grotesk bir biçimde
çiğnenmesinden başka bir şey değildir. “Sanık” daha önceden üretilmiş
delillerle karşı karşıyadır. Ne tanığı vardır, ne de savunma imkanı
verilmiştir. Bu dehşet odasını terk ederken serbest mi bırakılacağı, yoksa
hüküm mü giyeceği konusunda bir fikri yoktur.
Bir gece
hücresinden geri getirilmemek üzere alınıp götürülene kadar sinirleri harap
eden sürekli bir belirsizlik içinde yaşar. Ertesi gün bir Çeka mensubu kalan
pılı pırtıyı almak için hücreye gittiğinde, diğer tutuklular, soğukkanlılıkla
işlenen sonu gelmez cinayet serisine bir yenisinin daha eklendiğini öğrenmiş
olurlar.
Ya akraba ve
arkadaşlar?Onlar, günler haftalar boyu Çeka merkez binasının bulunduğu Lubyanka
sokağında sıraya girer, bir önceki gece kurşuna dizildiğini öğrenecekleri güne
kadar sabırla yakınlarından bir haber beklerle. Böylece bu kederli insanların
trajedilerine ve acılarına bir de aşağılanma eklenmiş olur.
Çarlığın eski
Okhrana’sının yaptığı gibi Bolşevik Okhrana da (Çeka.bn.dev-demokrat) yaptığı
alçakça şeyleri halktan gizliyor. Ama gerçek günün birinde gün ışığına çıkacak.
Çeka’nın duvarlarının arkasında yapılan korkunç işlerle- vahşi işkenceler,
rüşvet, yaygın spekülasyon- ilgili şimdiden oldukça önemli yazılı materyal
bulunuyor.
Durum hakkında
bilgi sahibi olmak için Bolşeviklerin muhaliflerine uzlaşmanız bile gerekmiyor.
Çeka’nın kendisi de zaman zaman bize bu materyali sunuyor. Örneğin Çeka’nın
haftalık yayın organının üçüncü sayısındaki bir yazıda işkencenin zorunluluğu
savunuluyor: “Bu kadar duygusallık yeter”başlığını taşıyan yazıda kelimesi
kelimesine şunlar söyleniyor: “-Rusya’nın düşmanlarına karşı mücadelede, onları
itiraf etttirmek ve sonunda başka bir dünyaya göndermek için işkenceyi
kullanmak zorunludur.”-Okuyucu asla Çeka’nın 1918′den itibaren ilerici olduğu
vehmine kapılmamalıdır.
Geçen yıl
Profesör Tagantseff’in sözüm ona komplosu açığa çıkarıldığında tutuklulara
dayak atıldı, içecek verilmeyerek işkence yapıldı ve ek olarak benzeri
olağandışı “devrimci” yöntemler de kullanıldı. Bu bilgileri karşı
devrimcilerden değil tutuklular arasında bulunan ve Çekacı yöntemlerin
başarısına tanıklık eden çok dürüst bir komünistten aldım. Karşı-devrimciler
arasında bir komünist mi? Bu nasıl mümkün olabilir?
Çok basit.
Çeka ağını attığında suçlularla birlikte suçsuzları da, gerçekte çoğunlukla
suçsuzları da yakalar. Yoksa, bütün şehir duymadan örneğin 68 kişinin bir
komploya katılması nasıl mümkün olabilir?
Gerçekten de
geçen yaz 68 kişi Petrograd’da Tagantseff komplosuyla ilişkilendirilerek
kurşuna dizildi. Ve bu sayı Çeka’nın zindanlarında ölüme gönderilen suçsuz
erkek ve kadınların, hatta çocukların küçük bir yüzdesini oluşturuyor.
Hükümetten
tekrar tekrar bu korkunç örgütün gücünün sınırlanması talep edildi. Böyle bir
deneme 1920 yılının sonbaharında yapıldı. Ama hemen bunun ardından Moskova’da
işlenen suç sayısı hızla arttı ve “komplolar” sıklaştı.
Tabii ki,
Çeka’nın, Bolşevik devlet açısından vazgeçilmezliğini kanıtlaması
gerekmekteydi.
Bunun üzerinde
Dzerjinski’ye açık bir teşekkür mesajı gönderildi ve bu mesaj Pravda’da
yayımlandı. Petrograd Sovyeti’nin toplantılarının birinde Zinovyev, Dizerjenski’yi,
“kendini devrime adamış bir aziz” ilan etti.
Karanlık
Ortaçağ’ın tarihi bu tür martirlerle doludur. Bolşeviklerin insanlık tarihinin
en karanlık dönemini taklit etmek zorunda kalmaları ne korkunç.
Bu vesileyle,
Bolşeviklerin, 1917 yılında geçici hükümetin asker kaçakları için ölüm cezasını
yürürlüğe koyma girişimi sırasındaki tavırlarını hatırlamak ilginç olacaktır.
O zaman
Bolşevikler bu türden bir vahşete karşı çok şiddetli tepki göstermiş, ölüm
cezasının insanlık açısından ne kadar barbarca ve alçaltıcı olduğunu
savunmuşlardı.
Ekim
Devriminden hemen sonra, Sovyetlerin İkinci Tüm Rusya Kongrelerinde
Bolşevikler, diğer devrimci unsurlarla birlikte, bu cezanın kaldırılması
doğrultusunda oy vermişlerdi. Bugün Razstrels (kurşuna dizme) Çeka’nın komünist
devletçe kabul edilen ve bir komünist azizin yetkisi dahilinde uygulanan en
gözde yöntemdir.
Peki,
sosyalist devrimin yeni bir toplumsal yaşamın doğum eylemi olduğunu vazeden
Marksizm ne olacak? Rusya’da uygulandığı şekliyle Bolşevik yöntem ve ilkelerde
bunun bir işareti var mıdır? Bolşevik devletin kanıtladığı şey, kendisinin
şimdiye kadar Rus devrimi açısından yok edici bir komplo olduğu ve böyle olmaya
devam ettiğidir...
Emma Goldman-
Devrimci
Demokrat’ın Not'u ve Yorumu
Emma Goldman,
Rus devrimini, yani Bolşevikleri desteklemek için, anarşist yoldaşı Aleksandr
Berkman’la birlikte ABD’den Ruya’ya gelmiş ve yaklaşık 2 yıl Rus’ya da
kalmışlar ve gördükleri karşısında büyük bir hayal kırıklığı ve dahası şok
yaşamışlardır. (etraflı bir konu geçiyoruz, çünkü Emma ve Berkman bu konuyu
gerek başka makalelerinde, gerekse de kitaplarında daha etraflı
anlatmışlardır)
Bizim şu notu
düşmemiz gençler için gerekli diye düşündük: Emma’nın burada her yaptığı
‘yoruma’ katılma durumunda değiliz. Örneğin; Brest-Litovsk anlaşması
konusunda Emma ile ters kutuplardayız. Ve bu anlaşmanın ‘elzem ve de gerekli
olduğunu, Rus devrimine bir ara soluk aldırdığını’ düşünüyoruz.
Keza;‘Kızıl
Terör’ (özellikle Anya Kaplan’ın Lenin’i ‘hain’ diye vurmasından sonra
gemi iyice azıyla aldı bu terör) konusunda da farklıyız. Şöyleki; sabotajları
önlemek adına kurulan ÇEKA, giderek bütün muhalefeti tutuklayacak, hatta
sorgusuz-sualsiz onbinlerce infazlar yapacaktı Lenin’in
vurulmasından sonra. Bunları birbirinden ayırmak gerekir,diye düşünmekteyiz.
(ki,Emma buna dokunmuş zaten)
Ve elbette ki
ÇEKA, daha Lenin zamanında bile (yine Lenin’in destek ve onayıyla)
yetkileri ‘Merkez Komitesinin’ 0MK) bile üstüne çıkarılmıştı ve bu kurum ‘Parti
Üstü’ bir teşkilat oldu vede Vahşeti Alman ‘gestaposunu’ aratmayacak hale geldi
çok kısa sürede....
İşte bu
noktada; Terör? Ama Kime karşı bu terör? Sorunu ortaya çıkıyor.
ÇEKA, 1918
yılı sonuna doğru her türlü ‘muhalefetin’de baş düşmanı olup çıktı. Fakat;
Lenin’i tanıyoruz, Lenin zaten hertürlü muhalefetten nefret eder, onlara sadece
yüzünü değil, sırtınıda dönerdi (Axselrod’un kulakları çınlasın). Yani,
ÇEKA’nın giderek muhalefte yönelmesi Lenin’in bilgisi dahilinde, vede onayıyla
olmuştur.
Diyeceğimiz;iç
savaşta ve devrim yıllarında, belkide devrimden sonrada kısa bir süre için,
büyük burjuvaziye ,sabotaj ve karşı-devrimci komplolara karşı bir ‘örgüt’
gerekli ama bu örgüt; Gestapo yavrusu ‘Çeka’ gibi olmamalı...
-NEP dönemine
de farklı yaklaşıyoruz Emma’dan. (Bence,Emma aslında ‘aşırılıkları’ çok güzel
eleştiriyor yerden yere vuruyor bunları çok haklı olarak ama ‘telefuzda’ farklı
anlatıyor,diye düşünüyorum, belki de çeviri hatası bu dil?) 14 Ülkenin işgal
ettiği Rusya’da devrim olurken ekonomide ve siyasette ‘savaş komünizmi’ diye
bir tutum alınması çoğu zaman zorunluktur (‘eleştirenlerin tutuklanması,
doğrudur’ demiyorum elbette) AMA, ‘savaş komünizmi’ adına, KÖR BİR TERÖR
bataklığına saplanmadan, ÇEKA’ya benzemeden.
Lenin
Rusya’sı,rejimi,malesef dozunu kaçırmış bu ‘terörün’ ve dahası; savaş bittikten
sonra da, ne muhaliflere, ne işçi sınıfına, nede köylülüğe, veya ‘sivil
toplum’ kuruluşlarına bile, söz, eleştiri ve eylem, ‘örgütlenme’,
‘basın-yayın’ hakkı vermemiş, ‘Tek Parti Devleti’ kurarak ‘Totaliter’
(her türlü demokrasiden uzak) bir rejim inşa etmiş, Stalin gibi insan ve
insanlık düşmanının iktidara gelmesinin önünü de bizzat kendisi açmıştır.
Emma
Goldman’ın,ÇEKA’nın vahşi terörünü kınarken burada görmediği şudur;
ÇEKA’nın kendisi, ‘İşçi Köylü Teftiş Kuruluna’ bağlıdır ve ‘kurumun’ başında da
STALİN vardır! (Fakat,Emma’nın kitaplarını ve makalelerini yazdığı dönemlerde
Stalin’i duymamıştı ve tanınmıyordu, bu yüzden olsa gerek 1928 yılında kitabını
yazarken de Stalin’e yer vermemiş) (bolşevik partide bile tanınmıyordu Stalin’i
1922 yılına kadar).Ama O, az ilerde açık çehresi ile ortaya çıkacak, haşmeti ve
vahşetiyle, tanıtacaktır kendini Rus kamuoyuna.
Fakat, herşeye
rağmen, bütün farklı düşüncede olan parti ve örgütleri kapatan, ‘her türlü
yetkiyi’, ‘partisinin’ ve ‘kendi elinde’ toplayan ‘Tek Adam’, ‘Tek Parti’
rejimi kurarak koskoca Rusya’yı ‘hapishane’ haline dönüştüren, Lenin’dir,
Stalin sadece bu totaliter rejimin,CengizHan’ı veya korkunç İvan’ıdır. O kadar.
Bir diğer
gerekli açıklamamız; Emma burada adeta ‘komünizme’ saldırıyor gibi bir dil
kullanıp, sanki anti-komünistmiş gibi bir imaj yaratmış olmasıdır.Okur şunu
bilmeli; Emma Goldman, kendisini (tıpkı Alexandr Berkman gibi)
‘Anarşist-Komünist’ olarak tanımlamaktadır kitaplarında (bakınız; Emma Goldman,
‘Hayatımı Yaşarken’.Cilt.1.Cilt.2. Metis-Kaos yayınları). Burada ‘komünist’
derken Emma, ‘Bolşeviklerin ve Lenin’in’, (Emma’nın deyimi ile) ‘Diktatör
Komünizmini’ kast ediyor. Yani Emma’nın buradaki dili genç okurların
kafasını karıştırmamalı, komünizme karşı biri değil Emma, çünkü kendisi
komünist-anarşist.
Yukarıdaki
Emma Goldman makaleleri, 1922 tarihini taşıyor, yani; bolşevik Rusya’dan
ayrıldıktan (1 Aralık 1922’de Lenin Rusya’sından ayrıldı)lar Emma ve Alexandr
Berkman) hemen sonraki yıl yazdığı yazılar. ‘Hayatımı Yaşarken’ adlı iki
çiltlik kitaplarını ise, 1928 yılında kaleme almış Emma. Bu kitaplarda
‘açıklamaları ve anlatımları’ daha detaylı....
Emma’nın ‘Rus
Devriminin Çöküş Nedenleri’, yazdığı makaler ve kitapları aşan bir konu ama iyi
bir gözlemci olduğuda inkar edilemez. Çünkü olayların nedenini ve toplumun o
anki içinde bulunduğu durumu bize aktaran en önemli iki tanıktan (diğeri;
Alexandr Berkman) biridir Emma Goldman.
Halim Kar
6 Eylül 014-