Thursday, April 26, 2012

Jean Luc Godard

Jean-Luc Godard (d. 3 Aralık 1930) Fransız ve İsviçreli film yönetmeni ve sinema eleştirmeni. Fransız Yeni Dalga Akımının en etkili üyelerinden birisi.

Burjuva bir ailenin sosyalist çocuğu olan godard'ın babası doktor annesi ise isveç'in en zengin bankacılarından birinin kızıydı. sorborne'da etnoloji okurken aralarına katıldığı françois truffaut, jacques rivette ve eric rohmer sinemaya yönelmesini sağlamış, godard rivette ve rohmer ile beraber "gazette du cinéma"yı kurmuştur. "hans lucas" takma ismiyle pek çok yayın organına makale yazmıştır. rivette ve rohmer ile birlikte iki filmi finanse etmek için çalışmaya başlayan godard, ailesinin parasal desteği kesilince bohem hayatı tercih etmiş ve gerektiğinde yiyecek vs çalarak hayatını idame ettirmiştir. sosyalisttir. Çektiği bütün filmleri etiyle tırnağıyla zar-zor finanse edebilmiştir.

birlikte film yapmayı öğrenmek için ekibe mektup - jean-luc godard

''ben oynuyorum
sen oynuyorsun
biz oynuyoruz
sinema.
sanıyorsun ki
oyunun kuralı var,
ama yok.
sen sanıyorsun ki,
oyunun kuralı yok,
ama aslında var.
çünkü sen bir çocuksun,
henüz bilmeyen
oyunun ne olduğunu,
ve onun
yetişkinlere özgü olduğunu düşünen,
ki sen de artık onlardan birisin
unuttuğun için
bunun çocuk oyunu olduğunu.
o neyin içindedir?
birçok cevap verilebilir:
işte iki ya da üç tanesi:
kendini gözlemlemek
başkalarının aynasında.
unutmak ve bilmek,
hızlı ve yavaş
dünyayı
ve kendini.
düşünmek ve konuşmak,
garip bir oyun:
işte hayat budur!"

Jean Luc Godard'dan inciler

“Bugün bile, yapılması gerektiği gibi bir film yapmak, benim için, yaşamak istediğim gibi bir hayat yaşamaktan daha kolay... Eğer yaşamaya hakkım olduğuna inandığım hayatı yaşayabilseydim; film ya da sanatla uğraşacağımı düşünmüyorum.”

“Çölde küçük taşlar toplayan amcam Théodore Monod gibi ben de cümle parçacıklarıyla, cümleciklerle, teoremlerle ilgiliyim... Jacques Derrida bir blok alıyor ve onu söküyordu. Bense tersini yapıyorum, bulmacalar düzüyorum. Artemis'in ayağı, onu şuraya koyuyorum, bakıyorum olmamış. Sonra onu Raymond Chandler'a yapıştırıyorum ve diyorum ki kendime, hah işte, burada bir yasa olabilir.”

“%10’un bir parçası olarak o sinirli ve ciddi görünüşünün arkasında yatan büyülü sine
“Sinema, sanat ile yaşam arası bir şeydir. Resim ve edebiyattan farklı olarak hem yaşamı verir hem de yaşamdan alır. Ben filmlerimde bunu uygulamaya çalıştım.”

(Robert Bresson hakkında) “Sinemanın spektaküler bir şey olduğunu bana öğreten odur ama aynı zamanda ahlaki ve metafizik bir yönü olduğunu da, ki bu bir üslup ve özgünlük meselesiydi.”

“Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok.”

“Bir bilinç haline gelmek patlamaktır ve bu patlamada da acı vardır."

“Yığınla genç sinemacıyı etkilediğim ileri sürülüyor. Dahası bir Jean-Luc Godard stilinden söz ediliyor. Bence Godard’ın stili, bir stilinin olmamasıdır. Ben sadece filmler yapmak istiyorum, hepsi bu.”
“Filmler saniyede 24 kere gerçeğin ta kendisidir." (Le Petit soldat filminden)

“Sinemacı Freudyen anlamda bir ‘değişim bölgesi’ne sahiptir. Çeşitli eğilimleri vardır. Yeteneklidir. Bir büyücü gibi sözleri bedeniyle nakleder… Sinema bir cadıdır. Ortaçağ’daki gibi yakılamaz. O halde yüceltilmelidir.”

“Film; kendini alıcı karşısında doğrulamak isteyen birinin özel günlüğü, not defteri ya da tek başına konuşmasıdır.”

“İnsan bir kitapla şok olmaz. Buna karşılık sinemada şok yaşanır.”

“Nicholas Ray, sinemadır.”

“Her Fransız aslında iki meslek icra eder. Kendi mesleği ve film eleştirmenliği.”
“Sinema ne sanattır ne de hayatın kendisi; ikisinin ortasında bir şeydir.”

“Kimi insanlar sokakta yürürken etrafı bakıp gözlemler, kimileri ise önüne bakar ve başını kaldırdığında birdenbire mühim bir şeyler görüverir; bunu sinemaya uyarlarsak, ben ikinci türden bir yönetmenim.”

“Ben kapıları açmayı severim, o kadar!”

“Sinema uygulamadan kurama giden bir tablodur.”

“Kitaplar sabah vakti yazdıklarımız, filmler de akşam vakti hayal ettiklerimizdir.”

“Sesli sinemayla birlikte, görmeyi, düşünmeyi, hayal kurmayı da bir yana itmek gerekti. Sesli sinemanın bütün büyük filmleri sessizdir. Öyleyse, örnek olarak sessiz filmler alınmalı ve bunların sesli sinema döneminde ne hale geldiklerine bakılmalı

“Aşksız film olmaz… Sinema her şeyden önce onu yapanların bu sanata derin bir aşkla bağlanmalarıyla yürüyor. Televizyon ise bir çeşit mecburiyet gibi.”

“Sinema Habil, televizyon ise Kabil diyebilirim.”

“Görüntülere ses katmadığı için halk tarafından sevilen sessiz sinema çok güçlüydü. Endüstri, bilinçaltı korkuya kapıldı ve filmler sesli yapılmaya başlandı.”

“Adlarla çok ilgiliyim. Neden acaba Amerikalılar kendilerini bütün bir kıtanın adıyla adlandırırlar mesela? Amerikalı, bu hukukî bir ad, ama topraktan gelmiyor. Büyük handikapları ve bugünkü o karmaşık suçları işte budur. Ayakları toprağa basmıyor. İşte belki burundan konuşmalarının nedeni de bu.”

“Doğru sayılan değerlerin yanlış, yanlış sayılanların da doğru olduğu ileri sürüldü… Ama bugün ne doğru var ne de yanlış ve her şey zorlaştıkça zorlaştı… Evet, giderek daha fazla şey gösteriliyor, ama giderek daha az şey görmekteyiz.”

“Sinemada pek istediğimi yaptığımı söyleyemem. Belki 20 kez yapabildim.”

“Düşünmüyoruz, düşünülüyoruz… Kendimize ait bir şeyimiz yok. Bakmıyoruz, şeyler tarafından bakılıyoruz. Bakışlarımız yönlendiriliyor, belki düşüncemiz de.”

Yirmili yaşlarda sayısız film yaptım; ama bunları kimse görmedi. Çünkü bunları çekmedim. Benim zihnimde kaldılar. Bugün bu yapmadıklarımı da yaptıklarımın yanında sunabilmeyi isterdim.”

“Montaj hiç varolmadı. Hayatı akışa hiç geçiremedi, çok ender istisnalar dışında -tıpkı evrimde olduğu gibi. Arthur Rimbaud ile Stephen Mallarmé gerçek montajcılardı. Sinema bunu yapmayı başaramadı. Yine de, çocukça niyetleri vardı ama paranın kötü kullanımı yüzünden bunlar çok çabuk yozlaşıp gittiler. Sinemanın binde biri yine de kurtarılabilir. Diyelim ki bu sulardan kurtarılmış Musa olsun.”

“Burjuva sinemacılar gerçeğin yansımalarına odaklanırlar, biz ise bu yansımanın gerçekliği ile ilgileniyoruz.”

“Hikaye anlatmakta iyi olanlar Amerikalılardır, Fransızlar değil. Flaubert ve Proust hikaye anlatamazlar. Onların yaptıkları başka bir şeydir.