Friday, April 27, 2012

KROPOTKİN, DELİ GÜLLABİCİLERİ VE VASIFLI DELİLER


Geel bugün Anvers iline bağlı bir belediye. Aileler hâlâ akıl hastalarına bakıyorlar. Ancak bunun için hastaların "eleme"den geçmeleri gerekiyor. Daha açık bir anlatımla, beledi­ye sınırları içindeki akıl hastahanesinde sıkı denetime tabii tu­tulan hastalar arasında ancak "tehlikeli" olmadıkları saptanan­ların aileler arasında yaşamalarına izin veriliyor. Kısacası, Geel'deki geleneksel komünal terapi günümüzde, merkezi otori­tenin denetime girmiş ve kurumlaşmış bulunuyor.

 Bütün komüniteryen-anarşistlerde olduğu gibi, Kropotkin'in düşüncelerinde de romantik bir Ortaçağcılık vardır. O da Ortaçağ'ın köy ve kasabalarındaki yüz yüze ilişkileri, dayanış­mayı, lonca örgütlenmelerini, hayır kurumlarını yüceltir. Orta­çağ köylerini "karşılıklı yardımlaşma"nın egemen olduğu ide­al toplum kabul eder. Geel de böyle bir Ortaçağ köyüydü.
 Darwin'in evrim kuramını eleştiren Kropotkin'e göre doğadaki canlıların hayatta kalabilmek için birbirleriyle ölümü ne mücadele etmeleri kural değildir. Doğada esas olan dayanışma, yardımlaşmadır. Dayanışma insan toplumunun evrimin de de önemli rol oynamıştır. Tarih boyunca ilkel komünde. Ortaçağ'in köy ve kasabalarında, zanaatçı loncalarında hep da­yanışma egemen olmuştur. Ancak, on altıncı yüzyıl Avrupasında özel mülkiyet sisteminin yaygınlaşması ve modem dev­letin doğuşuyla birlikte kardeşçe ilişkilerin yerini göze göz, dişe diş bir rekabet almıştır.
 Geel'deki dayanışma ve karşılıklı yardım, kapitalizmin ge­lişimi içinde beliren ve bazı "altın kalpli kapitalistler" eliyle gerçekleştirilen hayır işlerinden farklıydı. Modern zamanlar öncesine özgüydü.

Kropotkin, Geel Köyü'nde Ortaçağ'a ilişkin ütopyacı ve romantik düşüncelerini zenginleştiren kanıtlar bulmuştu. Geel bir "kardeşlik toplumu"ydu. Tahakkümsüz, eşitlikçi, paylaşım­cı bir toplum. Sevinç ve kederi paylaşan, gönüllü yardımlaşan, özgeci insanların biraraya geldikleri komünite. Bu top­lumda özgürlük mucizeler gerçekleştiriyor, insanlık zaferler kazanıyordu.
 Geel Köyü'ndeki komünal terapi insanların devlete ihtiyaç duymadan en ağır ve en yaşamsal sorunlarını dahi çözümleyebileceklerini göstermişti. Kropotkin, o dönemde sosyalistlerce savunulan "devlet eliyle sağlık hizmetleri" düşüncesini eleş­tirirken, Geel'de özgürlüğün yarattığı bu mucizeyi kanıt ola­rak öne sürüyordu. Kropotkin'e göre sağlık devlete bırakılma­yacak kadar ciddi bir sorundur. Devlete, diğer alanlarda ol­duğu gibi, bu bakımdan da güvenilmez. Çünkü, bürokrasiyi yaşamın acilliğinin önüne geçirmekten çekinmez.
 İnsancıl davranışların, kardeşçe ilişkilerin yarattığı bu ko­münal tedavi bugün bizlere bir düş gibi görünüyor. Beri yan­dan. Ortaçağ'ın büyülü dünyasına dönmenin mümkün olmadı­ğı inkar edilmez bir gerçek. Fakat, özellikle 1960'larda akıl hastalarının durumlarını iyileştirmek için önerilen radikal çözümlerin Kropotkin'in Geel örneğinden yola çıkarak geliştir­diği düşüncelerle benzerlikler taşıdığını pekala söyleyebiliriz.
 Felix Guattari ve bir grup Lacancı psikiyatristin kurdukla­rı Clinique de la Borde, Mayıs 1968'in mirasını da sahiple­niyordu. Klinikteki doktorların teröristlere yataklık yaptıkları­nı ileri süren polis, buraya birkaç kez baskın düzenlemişti.
 1970 yılında Heidelberg'de bazı radikal doktorlar ve bir grup akıl hastası biraraya gelerek SPK (Sozialistisches Patienten Kolektiv/Sosyalist Hastalar Kolektivitesi) adlı bir örgüt kurmuşlardı. Örgütün amacı akıl hastalarının tedavisinde çok köklü değişikliklerin yapılması için kampanyalar yürütmekti. Parlamento dışı muhalefete karşı çok sert önlemlerin alındığı 1970'lerin Batı Almanyasında anarşist düşünceleri benimsemiş SPK doktorlarının Kızıl Ordu Fraksiyonu ile ilişkileri olduğu, hastalara bomba imal etmeyi öğrettikleri ileri sürüldü. Yargı­lamalar sonucu doktorlardan Siegfried Hausner, Wolfgang ve Ursula Huber hapis cezalarına çarptırıldılar. (Meraklısı için not: Endüstriyel müzik topluluğu SPK'nın adını bu kolektiviteden aldığını, topluluk üyelerinden Graeme Ravell ve Derek Thompson'ın da bir süre psikiyatri kliniklerinde hasta bakıcı­lık yapmış olduklarını anımsatalım.)

Kropotkin, Geel örneği için, "özgürlük mucizeler yaratıyor" demişti. Yaşamının son dokuz-on yılını akıl hastanesinde ge­çirmiş olan Antonin Artaud'un şu kehaneti Kropotkin'in sö­zünü daha da anlamlı kılıyor: "En sonunda mucizenin gerçek­leşmemesi mümkün değil."

 Deli Derleme

''Amok Koşucusu''Birden çıldırarak koşmaya başlayan ve önüne kim çıkarsa çıksın öldüren ve öldürülene veya bayıltılana kadar durmadan koşan ve öldüren insanlara verilen ad. amok hastalığı genellikle malezya ve hindistan'da görülen kültürel bir sendromdur. Savaşlarda da bilinçli olarak kullanılan bir savaş yöntemidir.'' Osmanlı'da (deliler birliği) başıbozuklar Vikingler'de Berserkerler bu yöntemi kullanırdı. ikinci dünya savaşı'nda da Japonlar Amerikan askerlerine karşı yıldırma amaçlı olarak ellerinde süngülerle "banzai" diye bağırarak koşar ve karşılarına çıkan askerleri öldürürler ve ölene kadar koşarlardı. bunun savaştaki etkisi oldukça yüksektir.

*Osmanlıda deliler birliği:Asıl olarak kendilerine kılavuz, rehber manasına gelen delil ismi verilmesine karşın, cesur ve korkusuzca düşmana atılmaları nedeniyle halk arasında deli olarak anılmışlardır. 16 yüzyılda deliler; Rumeli beylerbeyi, Semendere ve Bosna sancak beylerinin yönetiminde; 17. yüzyılın sonlarından itibaren de Anadolu vezir ve beylerbeylerinin yönetimi altında olmuşlardır. 60'ar kişilik "bayrak" adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde "Delibaşı" adı verilen komutanları tarafından yönetilmişlerdir.

17.yy'dan itibaren başlarına bir arşın uzunluğunda siyah kuzu derisinden üstü sarıklı bir kalpak giymeye başladılar.Bayraklarında "Kaderde ne varsa o gelir başa" yazılıydı. Efsanevi bir ünleri vardır.

Bir rivayete göre de ıslatılmış mermer üzerine çıplak elle tokat atarak talim ederlerdi. İri yarı adamların ellerinde sadece bir kalkanla ve dahi kimi zaman o bile olmaksızın üzerlerine saldırdığını gören düşman askeri ne olduğunu anlayamadan, meşhur Osmanlı tokadıyla karşı karşıya gelir, ve bunun nasıl bir şey olduğunu anladığında ya ölü ya da artık savaşamayacak denli sakat bir asker olurdu. Osmanlı tokadı kavramı buradan çıkmıştır.18. yüzyılda bozulmaları sonucu yönetimi altındaki beylerbeyinin görevden alınması sonucu görevlerini kaybetmişlerdir. Bu süreçten sonra köylere saldırmaya başlamışlar, eşkiyalık faaliyetleri sebebiyle 1829'da II. Mahmut tarafından dağıtılmışlardır.(Tanzimat Dönemi Osmanlı Ordusu (1839-1876)) dersimli sevuşen
 Not:''Halk diline "deli güllabicisi" olarak geçen akıl hastanelerinde çalışan hizmetlilere güllabi denir.

yalınayak şiirdir

1. biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim

emrazı zühreviye hastanesi'ne kapatıldı anamız

adıyla çalışan ermiş sirkeci kadınlarındandır

şeker atar hâlâ mazgallardan cankurtaran'da

acı bacı'nın acı bilmez uçurtma çocuklarına

yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?

2. velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim

babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede

acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği

dudullu'dan tâ salacak'a koşarak alkışlayalım

fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları

hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir? 
Ece Ayhan