Monday, October 22, 2012

“Ulucanlar Hepimizde Derin İzler Bıraktı!”

26 Eylül Ulucanlar Cezaevi katliamının üzerinden on üç yıl geçti. Ulucanlar katliamının hedef belirlenerek gerçekleştirildiğini belirten katliam tanıklarından Başak Otlu, “Ulucanlar, hepimizde derin izler bırakan bir aşamaydı” dedi. Bir başka tanık Fatime Akalın ise, katliamın F Tiplerinin hazırlık aşaması olduğunu ve cezaevinin operasyon için kendisi açısından meşru zemin hazırladığını ifade etti. Akalın, “Ulucanlar’’da böylesi bir katliamı yaşamak çok ağır, çok acı verici bir durum. Öte taraftan ise bu direnişte yer almak çok onurlu bir şey” sözleriyle Ulucanlar’’ın hayatı üzerindeki etkisini dile getirdi.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’’in İMF politikaları sonucu halklar daha çok yoksullaştırılırken, hakkını arayanların mücadelesini sonlandırmak ve içerisi ile dışarısının ilişkisini bitirmek isteyen devlet planlı bir katliamla 26 Eylül 1999′’da gecenin karanlığında geldi Ulucanlar’a.
20-30 kişilik koğuşlarda 100 kişinin kaldığı Ulucanlar Cezaevi’’nin insanlık dışı uygulamaları karşısında direnişe geçen tutsaklara yönelik gerçekleştirilen katliamda uzun namlulu silahlar, gaz bombaları, iş makinaları, yangın kancaları gibi her türlü işkence aleti devredeydi. 26 Eylül gecesi sabaha karşı saat 04.00’’de devrimci tutsakların kaldığı koğuşların tarandığı olayda, koğuşlardan işkence ile çıkartılan tutsaklar Ulucanlar’’ın hamamında hızarlarla katledildi.
Katliamın hemen arkasından ise 19 Aralık yaşandı. F Tipi cezaevlerinin hayata girmesi ile yüzlerce tutsak yaşamını yitirdi. Ancak ne Ulucanlar ne de 19 Aralık cezaevleri katliamı bir şeyi değiştirmedi. Türkiye cezaevlerinde tutsaklar hala sohbet haklarının uygulanması, tedavi edilmek gibi en temel hakları için direniyor.
1995 yılında tutuklandıktan sonra 6 yıl cezaevlerinde kalan ölüm orucu direnişçisi ve Ulucanlar katliamı tanığı Başak Otlu o lanetli geceyi ANF’’ye anlattı.
Ulucanlar Cezaevi’nde 26 Eylül 1999 tarihinde gerçekleştirilen ve 10 tutsağın ölümüyle sonuçlanan operasyona kadar cezaevi koşullarından bahseden Otlu, ölüm orucunun bıraktığı izler dolayısıyla yaşanan sürecin tümünü anımsayamadığını belirterek başladı sözlerine.
5. koğuşta kapasitenin üzerinde tutsak bulunması dolayısıyla yatacak yer olmaması gibi birçok sorun yaşandığını bu konunun cezaevi idaresine iletilmesine rağmen sonuç alınamadığını belirten Otlu, “5. Koğuşta yüzü aşkın tutsak vardı. “Mesela insanlar sandalyelerde yatıyorlardı, dönüşümlü yatmaya başlamışlardı artık. Eylemin bir nedeni buydu zaten. Bu kadar ciddi bir saldırı bekliyor muyduk hatırlamıyorum. Ancak bir saldırı bekliyorduk”” dedi.
‘KADINLARDAN ÖLÜ İSTEMİYORUM’
Cezaevinin uygulamaları karşısında tutsakların koğuşu işgal ettiklerini dile getiren Otlu, İsmet Kavaklıoğlu, Halil Türker, Abuzer Çat, Ümit Altıntaş, Zafer Kırbıyık, Aziz Dönmez, Habip Gül, Ahmet Savran, Önder Gençaslan ve Mahir Emsalsiz’’in katledildiği lanetli geceyi ise şöyle anlattı: “Sabahtı, birisi ‘saldırı var’ diyerek seslendi. Yataklarımızdan fırladık, koğuşta iki kapı iki barikat vardı içeri girmesinler diye iki kişi dış kapıyı tutmaya çalıştık. Askerler, gaz bombaları ile kancalarla saldırıyorlar. Biz yaralarımızdan sonradan fark ettik ki bizi kanca ile çekmeye çalışmışlar. Fatime yaralandı bu saldırıda ve inmek zorunda kaldı oradan. Zaten hiçbir şey yapamazsak dahi koğuşu ateşe vermeyi düşünmüştük. Artık içeri girmek üzereyken askerler biz de içeri girdik ve hepimiz bir birimize kenetlendik. Silahlarla vuruyorlardı kafamıza. Bu arada silah çektiler ancak rütbelilerden biri ‘kadınlardan ölü istemiyorum’ diye engelledi. Hedeflerinde erkek arkadaşlar vardı. Liste tutmuşlar ve katliam sırasında da erkek arkadaşların isimleri okunarak hedef alındı. Bizi dipçiklerle döverek ayırdılar. Zaten koridor hazırlamışlardı ve buradan geçirirken de sürekli saldırıyorlardı. Sonrasında görüş yerine götürdüler orada da dayatmaları kabul etmeyince yine saldırdılar. Ve biz erkek arkadaşlarımızın durumunu öğrenmek istiyorduk ancak o sırada öğrenemedik, bir grup olarak bizi Niğde’’ye götürdüler orada öğrenebildik ölenleri ve yaralananları.”
Otlu, yaşanan katliamda erkeklerin hedef alınarak kadınların orada katledilmemesini ise, devletin ‘savunmasız, korunması gerekir’ diye gördüğü kadının orada katledilmesinin toplumda daha büyük bir yankı uyandırmasını göze alamaması olarak değerlendirdi.
Eskiden Hara olan Ulucanlar Cezaevi’’nin bir dönem satın almayı gibi bir hayali olduğunu dile getiren Otlu, “Ulucanlar’’ın hayatımızda çok anlamlı bir yeri var. İyi ve kötü şeyler yaşadık orada. Saldırılar yaşadık, direnişler büyüttük. Ağladık, güldük… Ulucanlar gerçekten ayrı bir yerde duruyor. Cezaevinden çıktıktan sonra çok etkilenmedim. Çünkü biz sonuçlarını biliyorduk zaten. Elbette ölümü ve sakat kalmayı tercih etmeyiz ama sonuçlarını bilerek isteyerek yaşadık. Duygusal olarak ise Eylül ayında bilhassa 26’sında çok kötü oluyorum” diyerek Ulucanlar’’ın hayatındaki etkisini özetledi ve katledilen tutsaklarla paylaşımına değindi.
OTLU: “ULUCANLAR HEPİMİZDE DERİN İZLER BIRAKAN BİR AŞAMAYDI”
Ölüm Orucu’’ndan kalan hasarlardan kaynaklı birçok şeyi anımsamakta güçlük çeken Otlu, Ulucanlar’’da yaşananları katliamın bir ay sonrasında arkadaşlarının söyledikleri üzerinden anımsadığını ve yaşadığı bilinç kaybından kaynaklı Abuzer Çat ile yaşıyormuş gibi sohbet ettiğini dile getirdi. Ve bunu şöyle ifade etti.
Ulucanlar katliamının hemen ardından yaşanan 19 Aralık cezaevleri katliamına ilişkin ise hiçbir şey anımsamayan Otlu, 20 cezaevine düzenlenen bu operasyonları ise arkadaşlarının anlatması ile bildiğini söyledi. “”Devlet bu katliamların bizden kaynaklı olduğunu söylüyor ama bizden kaynaklı olan bir şey değil. Aslında cezaevine yönelik yapılanlar dışarıya gözdağı vermek amacıyla yapılıyor”” dedi.
Ulucanlar’’ın aslında F Tiplerinin hazırlık süreci olduğunu ifade eden Otlu, “İçeride herkes biliyordu bir F Tipi süreci yaşanacağını ancak dışarıda toplum F Tiplerini algılayamadı ve hala da bilmiyorlar. Ulucanlar saldırılarının toplum üzerindeki etkileri devleti ikna etti ki sürece devam ettiler. Bu nedenle Ulucanlar, hepimizde derin izler bırakan bir aşamaydı” diyerek sözlerini tamamladı.
İDARE OPERASYON İÇİN MEŞRU ZEMİN HAZIRLADI
Ölüm orucu direnişçisi ve katliamın bir başka tanığı Fatime Akalın ise yine uzun yıllar Türkiye cezaevlerinde kaldı. Ankara’’nın merkezinde bir mahallenin ortasında bulunan Ulucanlar Cezaevi’’nin devrimcileri dışardan koparamadığına dikkat çeken Akalın, dışarıdaki çocuk seslerinin içeriye gelmesi gibi içeride yaşananların da dışarıdan duyulduğuna işaret ederek, “”en kritik şeyler bile ailelerimize iletilebiliyordu. Bu yanıyla sadece sınırlarımızın çizildiği ancak dışarıdan koparılamadığımız bir cezaeviydi Ulucanlar”” dedi.
Operasyonun imha amaçlı yapıldığının altını çizen Akalın, çevre illerden de tutsakların getirildiği Ulucanlar’’da kapasitenin üzerinde tutuklu bulunduğunu belirtti ve katliam sürecini şöyle anlattı: “Koğuşların kalabalık olmasından dolayı defalarca idare ile görüşüldü ve koğuş istendi. Çözüm önerileri sunuldu ancak bunların hiç biri idare tarafından kabul edilmedi. 5. Koğuştaki arkadaşlar, birkaç adli tutuklunun bulunduğu bir koğuşu işgal ettiler. Bunun ardından idare, sayımı bıraktı, ilişkileri keserek görüşleri yasakladı. Ve operasyon yapmak için kendi açısından meşru zeminleri hazırladı. Tabi bundan bir operasyonun geleceğini anlamıştık ve artık nöbetteydik. 26 Eylül sabaha karşı 04.00 sıralarında ‘askerler içeri giriyor’ diye bağırarak koğuşa çekildiler. Ve askerler her türlü silahla bize saldırırken bizim elimizde sadece koğuştan elde edebildiğimiz savunma araçları vardı” diye anlattı.
‘CEZAEVİ SÜRECİMİN BÜYÜK BÖLÜMÜ ULUCANLAR İNTİKAMININ HAYALİ İLE GEÇTİ’
Yapılan liste sonucu isimlerin tek tek okunarak katliamın gerçekleştirildiğini anlatan Akalın, ölüm sınırında olan iki ismin ise Ulucanlar’’da ölmemeleri için başka cezaevlerine gönderildiğini belirtti.
“İki arkadaşımız ise ellerinden tesadüfen kurtuldu. Mesela öldürmek için birinin kalbine ateş ediyorlar ama kurşun kalbinin yakınından geçiyor” diyen Akalın, “Ulucanlar’’da böylesi bir katliamı yaşamak çok ağır, çok acı verici bir durum. Öte taraftan ise bu direnişte yer almak çok onurlu bir şey. On tutsağın katledildiği o katliamdan sağ çıkmayı da kendine yediremiyorsun, ‘ben niye sağ çıktım’ duygusunu yaşıyorsun. Aynı duyguyu ben ölüm orucu süreci sonrasında da yaşamıştım. Zaten süreklileşmiş bir toplumsal travma var ve o yönüyle bunu yaşıyorsun. Bir şekilde duyguların bölünüyor. “Benim için cezaevi sürecimin büyük bir bölümü Ulucanlar’’ın intikamını alma hayali ile geçti”” diyerek Ulucanlar katliamının hayatı üzerindeki etkisini dile getirdi.
İKİNCİ LANETLİ GECE: 19 ARALIK
Türkiye cezaevleri tarihinde ilk defa Ulucanlar’’da ateşli silahla bir katliamın gerçekleştirildiğine dikkat çeken Akalın, devletin bunun üzerinden kısa süre sonra ikinci bir lanetli geceye imza atarak 19 Aralık cezaevleri katliamını gerçekleştirdiğini hatırlattı.
Akalın, dün olduğu gibi bugün hala Türkiye cezaevlerinde hak ihlallerinin yaşandığına işaret ederek, Ulucanlar’da yaşananların hiçbir şeyi değiştirmediğini ve tutsakların bugün direnişlerine devam ettiğini şu sözlerle özetledi: “”19 Aralık’’ta 20 cezaevine girip devrimcileri hücrelere attılar. Bu yanıyla devlet açısından bir başarı olabilir ancak yine başaramadılar. Orada hala dik duran insanlar var. Devlet, devrimci hareketi tasfiye etmek istedi, başaramadı.””