Herhangi tekilliğin siyaseti, yani ortaklığı (Kızıl, İtalyan, Komünist
olmak gibi) herhangi aidiyet koşulu yoluyla ve (son günlerde, Fransa’da
Blanchot tarafından önerilen negatif ortaklık gibi) koşulların basit
yokluğu yoluyla dolayıma sokulmayan, ama sadece kendisine ait olan
yoluyla dolayıma sokulan bir varlığın siyaseti nasıl olabilir? Pekin’den
gelen bir haber bu soruya bir yanıt vermek için bazı öğeleri
beraberinde getirmiştir.
Çin Mayıs’ı gösterilerinde en etkileyici şey, göstericilerin
taleplerinde görece belirleyici içerikler olmayışıdır (demokrasi ve
özgürlük bir çatışmanın gerçek nesnesini oluşturamayacak kadar genel ve
yaygın nosyonlardır, tek somut talep Hu Yao-Bang’ın rehabilitasyonu
hemen kabul edilmiştir). Bu durum devletin tepkisindeki şiddeti daha da
açıklanamaz hale getirmektedir. Bununla birlikte devletin orantısız güç
kullanımının sadece görünürde olması ve Çinli yöneticilerin bakış
açılarıyla, tek dertleri demokrasi ve komünizm karşıtlığı için nahoş
konular bulup çıkartmak olan batılı gözlemcilerden çok daha aklıselim
davranmış olmaları da mümkündür.
Gelmekte olan siyasetin yeni gerçeği, bu siyasetin artık devletin
denetimi ya da ele geçirilmesi için bir mücadele olmayacağı ancak devlet
ve devlet olmayan (insanlık) arasında bir mücadele olacağıdır, herhangi
tekillikler ve Devlet organizasyonu arasında üstesinden gelinemeyecek
bir ayrışma olacaktır. Bu durumun toplumsal olanın devlete karşı sıradan
talepleriyle hiçbir ilgisi yoktur, ve son yıllarda pek çok kez muhalif
harekette ifadesini bulmuş bir durumdur. Son yıllarda protesto
hareketlerinde sıklıkla ifadesini bulmuş olan bu karşıtlığın sadece
devletin karşısında toplumsal olanın olumlanışıyla bir ilgisi yoktur.
Herhangi tekillikler bir societas (toplum) oluşturamazlar çünkü geçerli
kılacakları herhangi bir kimlik, tanınmalarını ve kabul edilmelerini
sağlayacak herhangi bir aidiyet bağı yoktur ellerinin altında. Aslında
son tahlilde devlet her türlü kimlik talebini tanıyabilir (günümüzde
devlet ve terörizm arasındaki ilişkiler tarihi bu durumun dokunaklı bir
teyididir) hatta kendi içinde devlete özgü bir kimlik talebini bile
tanıyabilir ama tekilliklerin bir kimlik talebinde bulunmadan
oluşturduğu ortaklığa, temsil edilebilir bir aidiyet koşulu olmadan
ortak-aidiyet oluşturan insanlara (üstelik bu sıradan bir önvarsayım
biçiminde bile olsa) hiçbir şekilde tahammül edemez. Devlet, Badiou'nun
gösterdiği gibi, ifadesi olacağı toplumsal bağ üzerinde temellenmez,
yasaklayan bir çözülme üzerinde temellenir. Devlet için önemli olan
olduğu haliyle tekillik değildir, sadece tekilliğin herhangi bir kimliğe
dahil edilmesidir (ama herhangi'nin tam da bu haliyle yani bir kimlik
olmadan ele alınması işte bu devletin uzlaşmaya yanaşmayacağı bir
tehdittir).
Temsil edilebilir her türlü kimlikten tam anlamıyla yoksun bir varlık
devlet için kesinlikle önemsiz olacaktır. Kültürümüzdeki çıplak hayatın
kutsallığıyla ilgili iki yüzlü doğmanın ve insan haklarıyla ilgili boş
beyanatların görevi bunu saklamaktır. Kutsal bu noktada terimin Roma
hukukunda sahip olduğu anlamdan başka bir anlama sahip olamaz: sacer
(kutsal olan) insanların dünyasından dışlanmış olandır ve tam da bu
nedenle kurban edilemediğinden, öldürülmesi hukuka uygundur, onu öldüren
cinayetle suçlanmaz (neque fas este um immolari, sed qui occidit
parricido non damnatur) (Bu açıdan bakarsak, Yahudilerin yok edilmesinin
ne cellatları ne de onların yargıçları tarafından insan katli olarak
görülmemesi, yargıçlara insanlığa karşı suç olarak sunulması anlamlıdır.
Savaşın galip güçleri bu kimlik yokluğunu, kendisi de yeni kıyımların
kaynağı haline gelen bir devlet kimliği vererek telafi etmeye
çalışmışlardır).
Bizzat kendi kedisine aidiyetten, kendisinin dil-de-olmasından
yararlanmak isteyen ve bu yüzden her türlü kimlik ve her türlü aidiyet
koşulunu reddeden herhangi tekillik devletin baş düşmanıdır. Bu
tekilliklerin ortak(lık)-ta-olmalarını gösterecekleri barışçıl
gösterilerin ortaya çıktığı her yer bir Tienanmen olacaktır ve er ya da
geç tanklar görünecektir.
Giorgio Agamben - Gelmekte Olan Ortaklık, MonoKL yay., s.109-11
[1] 1989’da Çin’in Tienanmen Meydanı’nda gerçekleştirilen kitlesel gösteriler ve ölümlere atıfla [ed.n.].