"Parti Merkez Komitesi, SSCB Bakanlar Kurulu ve Yüksek Sovyet (parlamento) Prezidyumu, Bakanlar Kurulu Başkanı ve SBKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri Josef Stalin'in (İosif Vissariyonoviç Çugaşvili) ağır bir hastalık sonucunda, 5 Mart 1953 akşamı, saat 21.55'te öldüğünü derin bir üzüntüyle bildirir."
60 yıl önce, bu duyuru ile bütün dünya, Yirminci Yüzyıl'ın en büyük
diktatörlerinden birinin artık yaşamadığını öğreniyordu. Aşağı yukarı 30
yıl süren bu diktatörlük dönemine, sadece iç savaş ve İkinci Dünya
Savaşı değil, baskıcı politikalar, kitlesel devlet terörü, bazı
halkların yaşadıkları yerlerden kovulması, açlıktan ölen, sürgünlere
gönderilen, uydurma mahkemelerle infaz edilen on milyonlarca insanın
trajedisi de sığdı.
Stalin iktidarında tahminen 25 milyonu İkinci Dünya Savaşı'nda olmak üzere toplam olarak 50-60, hatta bazı tarihçilere göre 100 milyon civarında Sovyet yurttaşı öldürüldü. Yani son rakam ne olursa olsun, yaygın kanı, savaşta öldürülenlerden fazlasının devlet terörüne kurban gittiği yolunda.
Size çok korkunç da olsa, artık epeyce geçmişe karışmış görünen
tarihsel konulardan bahsettiğimin farkındayım. Ne gereği var şimdi,
değil mi? Onca yıl geçmiş aradan. Üstelik çok değil birazcık ararsanız,
bu yazdıklarımı reddeden, hatta şiddetle yalanlayan, aslında Stalin'in
ideal bir devlet yöneticisi olduğunu savunan birçok kişi bulabilirsiniz.
Tartışmaya değer mi şimdi?
Değmez mi dersiniz?..
* * *
Geçenlerde Rusya'da saygın bir araştırma kurumu olan VTsİOM'un
düzenlediği bir anketin sonuçlarını okudum. Bu sözü pek sevmem, ama
gerçekten de "sansasyon" denilebilir.
Anket sonuçları Rusya toplumunun yüzde 36'sının Stalin'in tarihsel rolüne olumlu yaklaştığını ortaya koymuş. Tersi görüşte olanlar yüzde 25, "fark etmezciler" de yüzde 30 civarında, gerisi de cevap ver(e)meyenler..
Yüzde 36!..
1990'da Stalin'i destekleyenlerin oranı yüzde 8'di. 2007'de ise yüzde 15...
Ne oluyor?
Onca tarihi sır açıklandı. Gizli anlaşmalar, Kremlin'in Hitler'le "dans" denemesi, Katyn katliamı, Gulag üzerine yazılanlar, Aleksandr Soljenitsin ve başka yazarların kitapları, daha 1984'te gösterilen Gürcü rejisör Tengiz Abuladze'nin Pişmanlık filmi ve daha niceleri, belgeseller, belgeler...
Bunca şeye karşın şimdi Rusya'da Stalinistlerin sayısı mı artıyor?
Sanmam.
Öyleyse?
Dünyadaki zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun belki de en derin
olduğu ülke Rusya. Üstelik yıllardır iktidar sanki buna hiç aldırmıyor
ve söz konusu uçurum giderek daha da derinleşiyor, her yıl Rus dolar
milyarderlerinin gövde gösterisiyle uluslararası listeler sarsılıyor.
90'ların başında diktatörlüğe karşı "özgürlük" diye haykıranların önemli
bölümü bugün çoktan "küpünü doldurmuş" durumda.
Bir de bitmez tükenmez sosyal çalkantılar, protesto mitinglerinde kavga
gürültüler, eşcinsellerin başkaldırışı, kutsal kiliseye saldıran Pussy
Riot üyesi kızlar... Ve kahrolası rüşvetçiler, bir türlü önü alınamayan
yolsuzluklar... Koskoca - eski - Savunma Bakanı Anatoliy Serdyukov'un yıllardır çaldığı ve akrabalarıyla metreslerine yedirdiği paralar...
Stalin zamanında hiç mümkün olabilir miydi bütün bunlar!..
Böyle düşünenlerin hepsinin Stalinist ve Komünist Partisi üyesi ya da
yandaşı olduğunu hiç sanmıyorum. Komünist olmayıp da "düzen ve disiplin
isteyen" milyonlarca Rusya yurttaşı var bence.
Bunlar arasında bizzat tanıdıklarım var. Stalin'i sevdiklerini söyleyemem. Zaten onu kendileri için istemiyorlar; cezalandırmak istedikleri başkaları için istiyorlar...
* * *
Geçen hafta merkezi Rus kanallarından birinde geç saatte Stalin Bizimle
adlı altı bölümlük bir film gösterildi. Stalin konusunda "dengeli" (?)
bir tutum izlemeye çalışan devlet acaba "çaktırmadan" fikir mi
değiştiriyor, diye düşünmemek elde değildi. Stalin çok zekiymiş, çok
okurmuş, şiir de yazarmış, yabancı liderler ona hayranmış, bedava sağlık
ve eğitim hizmetlerinin organizasyonundan tutun da uzay araştırmalarına
ve Moskova Üniversitesi'yle başkent metrosunun temellerinin atılmasına
kadar her yerde onun imzası varmış. (Yalan da değil hani!) Yılbaşı
kutlamaları bile onun sayesinde gelenekleşmiş...
Stalin döneminde yaklaşık 900 bin kişi resmen kurşuna dizildi.
Tatarlar, Çeçenler ve başkaları, milyonlarca insan sürgüne gönderildi.
Bu konularda çıt yok!..
Stalingrad muharebesinin son yıldönümü ne kadar güçlü kutlanmıştı. Ve
Volgograd'ın adı neredeyse yeniden Stalingrad olmak üzereydi. Geçenlerde
Amerikalıların evlat edindikleri Rus çocuklarını öldürmelerini protesto
ettiğini haykıran bir Duma üyesi, sözü nasıl olduysa bambaşka bir yere
getirdi ve Moskova'da bir sokağın adının "Stalingrad Sokağı" olması
gerektiğini savunarak epeyce alkış aldı...
Düşünüyorum da, ilginç... Benim hatırladığım kadarıyla, asıl ideolojik önder Vladimir Lenin'di
ve Stalin de onun devamcısı ve "en iyi Leninist" idi. Ama şimdi...
Lenin çok gölgede kaldı. (Anketlere göre, Rusya'da 1989'dan 2012'ye
kadar popüler liderler sıralamasında Lenin'e verilen destek yüzde 72'den
37'ye düştü.) Stalin ise şahlanıyor. Adı televizyon programlarda,
yarışmalarda, gazetelerde, kitaplarda...
Neden acaba?
Belki de bir siyaset bilimcinin de dediği gibi, Stalin "tam da Rusların idealindeki lider tipi." Yani "sert yönetici, demir yumruk; halkı kendi kaderiyle ilgili sorumluluktan tümüyle 'kurtaran', her şeye tek başına karar veren ve ne pahasına olursa olsun uygulayan, uygulatan bir diktatör"...
Parti tümüyle lidere bağlı, kimseden farklı görüş çıkmıyor, en yakın
yardımcıları bile ondan korkuyor; medya tümüyle onun emrinde, tek bir
muhalif ses gelmiyor; yerel yönetimler de öyle; parlamento "kukla";
yargı o ne derse onu yapıyor; halk ona tapıyor...
O ne zaman kükrese herkes ya suspus oluyor, ya çılgınca alkışlıyor...
Kimsenin "liderden bağımsız bir vicdanı kalmamış durumda". Yalnızca ahlaki değerler değil, akıllar da ona tutsak...
Bu satırlar size bir şeyler hatırlatıyor mu?..
Bir şey daha hatırlayın o zaman: Yıl 2013!..