İtalyan vaizi (Ferrara 1452-Floransa 1498). 1475’e doğru Bologna’da dominiken tarikatına girdi; coşkunluğu, sertliği ve kötümserliğiyle dikkati çekti. Kilisede reform yapmak istiyordu. Sert vaızlan, Siena, Floransa (1482-1487), Ferrara, Brescia ve Cenova’da pek ilgi uyandırmadı. 1490’da Flöransa’ya döndü. 1491’de San Marco manastırı başrahibi oldu ve kısa zamanda halk tarafından tutuldu. önceden bildirdiği olaylar kısa zamanda gerçekleşiyordu; böylece cesareti ve ünü arttı; sanat zevkiyle ve gelip geçici şeylerle mücadele etti. Lorenzo de Medici, tam bir bezginliğe kapılmış olduğu için Savona-rola’nın ataklık ve sataşmalarına karşı koymağa kalkışmadı. Savonarola ise yeni bir Kurus’un geleceğini, İtalya’yı bir baştan bir başa geçerek düzene sokacağını öne sürüyordu. Fransız istilâsı ve Charles VlII’in Flo-ransa’ya gösterişli bir şekilde girişi bu tehdit dolu kehanetleri doğrular gibi oldu. Çaresizliğe düşen Floransa senyörlüğü, Sa-vonarola’nm siyasete karışmasına ses çıkarmadı; sonra ona akıl danıştı; ardından, emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğdi. 1494-1498 Arasında Savonarola gerçek bir diktatör haline geldi. Siyasî fikirleri, ahlâkî ve dinî reform tasarılarına bağlıydı. Zorbalığa karşı olan Savonarola, Medici’lerin aleyhinde bulunuyor ve demokratik bir yönetim istiyordu. Ancak, kararsız ve gürültücü halk meclislerinden çekiniyordu. Birkaç ay içinde anayasa, adalet ve vergi düzeninde değişiklik yaptı, bir genel af ilân etti. Tasarıları gerçekleşebilecek nitelikteydi, ama fanatik yaratılışı yüzünden aşırı tedbirler aldı. Törelere yeni bir düzen verme kaygısının (kıyafet reformu, dindışı oyunların ve bayramların yasaklanması, tefecilikle mücadele v.b.) sebebi budur. Floransa bu tedbirlere kolaylıkla boyun eğdi: bazı kadınlar mücevherlerinden vaz geçtiler, bir kısım sanatçılar onun sanatla bağdaşmayan görüşlerini benimsedi (Savonarola bazı değerli tabloları, elyazmalarını, önemli eserleri yaktırdı); kiliseler doldu, ama aşırılığa kaçan bu reformun sürekli olmasına imkân yoktu. Uzlaşmazlığını gitgide artıran Savonarola yolsuzlukları ortaya çıkarmak ve ailelerde casusluk yapmak üzere küçük çocuklardan yararlanmaya bile kalktı. Kamuoyu ikiye bölündü. «Arribbiati»ler («kudurganlar») Savonarola taraftarları «Piagnoni»lerle («ağlayıcılar») mücadeleye başladı. Savonarola ise en şiddetli tedbir ve müeyyideleri kullanıyor, işkence ve ölüm cezaları istiyor; yeni felâketlerin gerçekleşeceğini ilân ediyordu. Papalık, Fransa kralının dostu olan Savona-rola’ya karşı tedbir almakta tereddüt ediyordu. Savonarola, saldırılarında kiliseyi hedef almaktan da çekinmedi. Charles VII İtalya’yı terkedince, papa Alexander VI, Sa-vonarola’yı Roma’ya gelerek kehanetleri konusunda açıklamalarda bulunmaya çağırdı (1495), sonra da vaiz vermesini yasakladı. Savonarola bu emri hiç bir zaman dinlemedi ve gitgide şiddetini artırdı. 1497’de afaroz edilince, Bütün Hıristiyanlara Mektup adiyle yayımladığı mektubunda Papalığa karşı açıkça baş kaldırdı; hattâ Papalığı yargılamak üzere bir genel konsil toplama yollarını aradı. Ama Floransa’da gözden düşmeye başlamıştı; düşmanlarının sayısı artıyordu. Savonarola’ya açıkça saldıranlar Fransiskenlerin safında toplandı. Savonarola tabiatüstü bir görevi olduğunu söyleyerek düşmanlarına karşı çıktı ve kendisini ateşle denemelerini istedi. Sözü ciddiye alınınca denemeden kaçındı ve yerine tarikatından bir başka rahip göndermeye karar verdi. Bunun üzerine halk isyan etti; Savonarola hapse atıldı, idama mahkûm oldu ve iki taraftarı ile asıldı. Cesedi yakıldı; külleri Arno nehrine döküldü (1498).
Savonarola ile ilgili çeşitli yargılar ileri sürülmüştür. Bazılarına göre bir hürriyet şehidi; bir reform öncüsüydü. Savonarola kiliseden ayrılmayı hiç bir zaman düşünmedi; kilisenin dogmasına hiç bir zaman saldırmadı. Ahlâk bakımından kusursuzdu, ama dengesiz tutumuyle garipliklere ve kendini beğenmişliğe düştü.