Çevik Kuvvet, savunmasız kişinin yüzüne gaz sıkarken ne düşünür, emri hiç mi sorgulamaz? Bu polisler nasıl seçilir, sorgulayan ne olur? İşte yanıtı.
Haber: İPEK İZCİ
- ipek.izci@radikal.com.tr
Bu
haberin çıkış noktası, herkesin doğrudan polise sorduğu bir soruydu
aslında: “İlla ölelim mi, durmanız için?” Polis aracı TOMA sıkıştırmış,
tazyikli su sıkıyor. Herkes yüzükoyun yatmış. Bırakın kaçmayı;
kımıldayacak alan bile yok. Birkaç saniye sonra ise küçük bir patlama
sesinin ardından ciğerleri bembeyaz bir bulut dolduruyor. Peki, polis
emri hiç mi sorgulamaz? Gaz atarken ne düşünür? Konuyu Emniyet-Sen’in
kurucularından olan ve avukatlığını da yapan eski polis Emrullah
Aksakal’a sorduk. 80 öncesinde Çevik Kuvvet’te görev yapan kıdemli
memurlar emri sorguladıkları için, 12 Eylül sonrası 20’li yaşlardaki
memurların görevlendirildiğini anlatıyor Aksakal. Ve emir-itaat konusunu
tek atışta açıklıyor: “Meslekte ikbal bekleyen yeni memurlar, emir
verenin isteklerini fazlasıyla yapmak ister. Bunlar itaat etmezse aday
memurluktan asil memurluğa geçemezler.” Aksakal, genç polislerin
portresini şöyle çiziyor.
GAZ, EN KOLAY MÜDAHALE YOLU Gaz sıkma toplumsal müdahalenin en kolayı. Bir kere pratik; uzaktan müdahaleye imkân verir, sıkılan gazdan sıkana ulaşılması mümkün değil. İzi doktor raporu aşamasında geçmiş olur. Gaza maruz kalan karşılık veremez. EĞİTİM VE CEZALANDIRMA YOK
Polislerin insanlara vahşice saldırması şeklinde bir genelleme doğru olmaz. Birçok toplumsal müdahalede “Vurma!” diye meslektaşlarına engel olan polis görülür. Hata yapanlar var diye teşkilatı kötülememek lazım. Şu an nereden baksanız İstanbul’da 15-20 bin polis görev yapıyor bu gösterilerde. Üç-beş kişi bir araya gelip gözaltına aldıkları adamı çok ciddi dövenler var. Evin içine gaz atanlar, eylemciye taş atanlar... Vatandaşa bu kadar kötü davrananlar mutlaka cezalandırılmalı. Ama bu memur neden böyle yapıyor, marjinal grupla normal eylemciyi nasıl ayıramıyor diye de sorulmalı. Amirler neden net bir şekilde görev tanımı yapmıyor, uygulamayı kontrol etmiyor diye sorgulanmalı. Siyasi otorite belirlediği derecenin aşılmaması için eğitim ve cezalandırma yapar. Sorun, eğitim ve cezalandırmanın yapılıp yapılmadığındadır. Kolluğun siyasi otoriteyle eylemci arasındaki rolüdür. Bir memur yanlış işler yaptıysa bile siyasi otorite onu eğitmek için ne yaptı şimdiye kadar? Hammaddeniz neyse, aldığınız ürün/hizmet de o olur. Gariban polisin ne suçu var, İstanbul gibi yerde yaşam savaşı veriyor. ASIL SİYASİ OTORİTE ELEŞTİRİLMELİ
Devletin otoritesine karşı gelen birileri var. Polise verilen görev de onlara engel olmak. Parkta sadece bekleyen kişilere gaz atılırsa o zaman ona duygusal düşüncesini sorabiliriz. Ama taş atılıyorsa, sorgulamaz bile. “Bana taş attı, meşru müdafaa” der, gaz sıkar. Onun işi net: Kanun çerçevesinde emirleri yerine getirmek. Sabahın altısında parkta sadece oturan insanlara saldırmak, tabii ki normal bir davranış değil. Ama ben müdahale kararını polisin verdiğini düşünmüyorum. Şu unutulmamalı: Polis uygulayıcıdır, sorumlu gücün karar ve derecesini belirleyen siyasi otoritedir. Burada tartışılması gereken de siyasi otoritedir. Asıl ona dur denilmesi lazım. Türkiye uygulamasında; kolluğa güç kullanma talimatı verilir, olaydan sonra da toplumsal tepki veya hukuksal zorlama gelirse polisten birkaç günah keçisi seçilerek baskı unsurunun gazı alınır. Oysa yapılması gereken karar mercilerindeki insanları sorgulamaktır. Alınan ve alta verilen emir, görev tanımı neydi? Bu emrin yapılabilirliği sorgulandı mı? Uygulaması denetlendi mi? Bunların hiçbiri yapılmaz. Bu olumsuzluğun üzerine polislerin çağdaş olmayan iş yaşamı eklenince verilen güvenlik hizmeti defolu oluyor. İyi hizmet üretemeyen polis, siyasi görüşünü işine karıştırınca da kalite iyice düşüyor. Polis işine duygularını karıştırdığı için amatörlükten öteye geçemiyor. SOLCULAR ONLARA, ONLAR SOLCULARA KARŞI
Polis genelde köy veya varoş kökenli. Bu nedenle muhafazakâr. Bu nedenle türban eylemcisine, cuma (namazı) çıkışı eylemcisine, Madımak Oteli eylemcisine hoşgörülü. Otoriteye sorgulamadan bağlı. Bu nedenle Diyarbakır Meydanı’nda Türk bayrağı yakan, PKK eylemcisine hükümetin sürecinden dolayı hoşgörülü hatta ağlayandır. Bu nedenlerle de taraf oluyor. Taraf olunca ülkücü, muhafazakâr, cemaatçi, sağcı oluyor ancak hiçbir zaman solcu olamıyor, olmuyor. Solcular hep polisi dışlamıştır, alt kesim görmüştür, kendi de hiçbir zaman polis olmayı düşünmemiştir. CHP ’ye “Bugün iktidarsınız” deseniz, size bir tane Emniyet Genel Müdürü adayı gösteremez. Sol kesim artık polise sahip çıkmalı. Halk onları anlasın ki onlar da halkı anlasın. ALTI GÜNDÜR ÇALIŞIYORLAR
Kendinizi polisin yerine koyun; müdahale ediyor, müdahale edilenler tarafından fırça yiyor. Müdahale etmiyor bu sefer neden etmiyorsun diyorlar? Ve altı gündür çalışan bu adamlardan sağlıklı düşün-mesini de beklememek gerek. Anayasa’nın 137. maddesini neden sorgulamıyorlar diyorsunuz, sorgulayacak durumda değil ki! Altı gündür dışarıda, her taraftan fırça yiyor, eleştiri alıyor. SORGULAYANLAR 12 EYLÜL’DE ATILDI
Çevik Kuvvet’ten şubelere gitmek amirinin sübjektif değerlendirmesine bağlı olduğu için, meslekte ikbal bekleyen yeni memurlar emir verenin isteklerini fazlasıyla yapmak ister. Emri sorgulayamaz; zira bırakın mesleki olgunluğu hayat görüşü dahi daha çok yenidir. Çevik Kuvvet’te hep yeni, 20 yaşlardaki arkadaşlarımız görevlendirilir. 1980 öncesinde bu birimlerde kıdemli memurlar emri sorguladıkları için, 12 Eylül sonrası ‘tıfıl’ memurlar görevlendirilir oldu. İtaat etmezlerse aday memurluktan asil memurluğa geçemezler. Reşit kız arkadaşı polisevindeki odasına girdi diye meslekten atılan memurun emri sorgulaması mümkün mü? Bir polisin sendika kurucusu olmasının hemen ertesinde; 1996 yılında edinilmiş bir bilgiden dolayı 2012 yılında apar topar gözaltına alınması uygulamasında, memurun emri sorgulaması beklenebilir mi? Yasa haftada 40 saat demesine rağmen 60 saat çalıştırılan polisin hukuku uygulamasını bekleyemezsiniz.