Tuesday, October 8, 2013

Comandante Che Guevara


Ernesto Sabato 

"Dünyanın öbür ülkeleri benim mütevazı çabalarımın reklamını yapıyor. Küba'ya olan sorumluluğun nedeniyle senden esirgenen şeyi ben yapabilirim, artık ayrılmamızın vakti geldi. İnşa etme umutlarımın en katıksızını ve sevgili varlıklarımın en sevgilisini burada bırakıyorum. Küba'yı, örnek olmak dışında her türlü sorumluluktan azat ediyorum. Son saatim başka göklerin altında gelirse, son düşüncem bu halk, özellikle de sen olacaksın, Fidel.

Sevgili anne ve baba: Topuklarımın altında bir kez daha Rocinante'nin kaburgalarını hissediyor, kolumda deriden kalkanım, yola koyuluyorum. Neredeyse 10 yıl oluyor, size başka bir veda mektubu daha yazmıştım. Hatırladığıma göre daha iyi bir asker, daha iyi bir doktor olamadığımdan yakınıyordum. İkinci unvan artık umurumda değil, asker olarak da o kadar kötü değilim.. Bu mektubum belki de sonuncusu. Sonu aramıyorum fakat mantıken mümkün. Şayet böyle olursa, son bir kez kucaklıyorum sizi. Sizleri çok sevdim, yalnızca sevgimi ifade etmeyi bilemedim; ben tavırlarımda aşırı derecede katıyım ve sanırım bazen beni anlamadınız. Öte yandan beni anlamak da o kadar kolay değil. Bana inanın, sadece bugün." 
(Che Guevara)

Yılanlarla, boa yılanlarıyla, dev örümceklerle ve jaguarlarla dolu bu vahşi ormanda, ilk çarpışmadan itibaren, dördüncü tümenle birlikte dört gün devriye gezdim. (Murray Sayle, savaş muhabiri)
27. Gün: Dörtte, tırmanacak bir yer bulmak için yeniden yürüyüşe geçtik, bunu yedide başardık fakat niyet ettiğimizin tersine karşımızda zararsız gibi görünen çıplak bir tepecik vardı. Hava kuvvetlerinden kurtulmak için seyrek bir ormanda biraz tırmandık ve orada, tepecikte bir yol olduğunu keşfettik, gerçi bütün gün boyunca oradan tek kişi geçmedi. Hava kararırken bir köylüyle bir asker tepeciğin ortalarında meydana çıktılar ve orada bizi görmeden bir süre eğlendiler. Aniceto bir keşiften dönerken yakındaki bir evde büyük bir asker grubu görmüştü: O yol bizim için en kolay olandı ve şimdi kesilmişti. Sabah eşyaları güneşte parlayan destek grubunun yakındaki bir tepeye çıktığını gördük. Sonra, gün ortasında aralıklı silah sesleri işitildi ve parıltılar görüldü, sonra da, ateş sesleriyle birlikte "işte orada", "çık oradan", "çık oradan yoksa"  gibi bağırtılar işitildi. Adamın akıbetini öğrenemedik, Camba olabileceğini tahmin ettik. Hava kararınca öbür taraftan suya inebilmek için yola çıktık ve öncekinden biraz daha sık bir fundalıkta durduk; su için aynı kanyona dönmek gerekiyordu, bulunduğumuz yerdeki kaya çıkıntısı aşağıya inmemize engel oluyordu. Radyo, Galindo bölüğüyle çarpışmış olduğumuz haberini geçti, teşhis edilmek üzere Valle Grande'ye nakledilecek üç ölü bırakmıştık. Anlaşılan Camba ve Leon'u ele geçirememişlerdi. Bu kez kaybımız büyüktü; en önemli kayıp Coco'ydu, Miguel ile Julio ise müthiş savaşçılardı ve üçünün de insan olarak değeri ölçülemezdi. Leon iyi bir ressamdı. Yükseklik 1800 metre. (Che Guevara)
Comandante Che Guevara'nın her an düşeceği hesaplanıyordu, öyle olmalıydı, günlerdir demirden bir çember içine hapsedildiğine göre. Toprak ve dikenler burada herhangi bir insanoğlunun derisini sefil bir tabakaya çeviriyor. Karmakarışık, kuru ve dikenlerle kaplı bitki örtüsü yer değiştirmeyi neredeyse imkansızlaştırıyordu, gündüzleri bile sıkı sıkıya gözetlenen sel yataklarına saklanarak idare ediyorlardı. Gerillaların bu susuzluk, açlık ve terör kuşatmasına nasıl tahammül edebildiklerini anlamak mümkün değil. "O adam sağ kurtulmayacak" diyor bir subay. (Bir savaş muhabiri)

Sabahın sekizinde Victor adlı bir köylü, çiftliğinin yakınlarındaki çalılıklar arasında bilinmeyen şahısların dolaştığını bildirmek için La Higuera askeri karakoluna geldi. Subay bilgiyi getirene para verdi ve haberi hemen bölgeyi kuşatan Ranger birliklerine iletti. Binbaşı Miguel Ayoroa, bölgede operasyon yapan iki Ranger bölüğünün komutanı, telsizle San Antonio, Yagüey ve Yuro dere vadilerinin çıkışlarının kapatılmasını emretti. Yüzbaşı Prado müfrezesiyle Yuro vadisine gitti ve adamları gerillalarla öğlene doğru karşı karşıya geldi. İlk karşılaşmada iki asker öldü. Atış, üç saat boyunca ara ara münferiden devam etti. Yavaş yavaş, Rangerlar toprak kazanarak, düşmana 70 metre kadar yaklaşıncaya kadar ilerledi. 15.30'da gerillalar ilk görünür kayıplarını verdiler. (Askeri taraftan)

Gerillalara yaklaşacak şekilde manevra yaptık ve hemen ardından saldırıya geçtik. Gördüğümüz ilk asi, sonradan Willy olarak teşhis ettiğimizdi, ikincisi sonradan Che olarak teşhis ettiğimizdi. Derhal ateş açtık ve Che'yi mitralyöz kurşunuyla yaraladık. Willy ve diğerleri, çatışma devam ederken onu çekmeye çalıştı. Rangerlarımızın başka bir kurşunu Comandante'yi göğsünden vurup beresini uçurdu. Arkadaşları onu perdelerken Willy şefi, başka dört Ranger'la karşılaştıkları bir tepeye kadar götürmeyi başardı. Willy güç toplamak için bir an bile nefes almadan şefinin vücudu sırtında geldi. Ve güç toplayıp Guevara'ya bakmak için durduğunda ise pusudaki askerler ona teslim olma emri verdiler. Askerlerden önce Rangerlar ateş açtı. Sonra da yanlarına ulaştılar. Che'nin yaraları ağırdı ve astım, nefes almasını önlüyordu. Böylece şifreli mesajı gönderdik: "Merhaba, Satürn. Papa'yı ele geçirdik." (Yzb. Prado)

Guevara dört asker tarafından bir battaniyeyle, ele geçirildiği yerden kilometrelerce uzaklıktaki La Higuera'ya taşındı. Orada Yüzbaşı Prado mahkumları, karakolun sorumlusu Albay Selich'e teslim etti. Guevara'nın sırt çantasındakilerin envanterini yaptı: iki günlük, bir şifre kitabı, şifreli mesajlarla bir işaretler kitabı, Che'nin kopya ettiği bir şiir kitabı, bir saat ve başka üç dört kitap. (Bolivya Ordusu raporu)

Che ile konuşan Albay Selich oldu. Che gibi yaralı pek çok askerle beraber bir hangardaydık. Fakat o başka bir uçtaydı ve bağırdığı için albayın dediklerini açıkça duymamıza rağmen Che'nin sözlerini işitmiyorduk. Latin Amerika'dan söz ediyordu. Albay, Che ile uzun süre kaldı, belki bir saat ya da daha çok. Albayın ortaya çıkarmak istediği ve Che'nin söylemeyi reddettiği bir şey hakkında tartışıyorlardı. Ta ki Guevara sağ eliyle albaya bir yumruk atıncaya kadar. Böylece albay kalkıp gitti. Binbaşı Guzman, Guevara'yı bir helikopterle bir hastaneye nakletmek istedi fakat albay karşı çıktı ve hastaneye yalnız biz gittik. (asker Giménez'in raporu)

işte 
burada, elinizdeyim
bu terk edilmiş yerlerde tek başına
ama unutuluştan uzakta

Ekimin dokuzunda, öğleden sonra ikide, Başkan Barrientos ve General Ovando ele geçiriliş haberini aldılar. Üst düzeyde bir toplantı yapıldı. İnfaz teklifini sunan General Torres ve General Vazquez de oradaydılar. Hiç kimse karşı çıkmadı, sustular. Hemen sonra General Ovando, Valle Grande'ye şu emri gönderdi: "Papa'yı selamlayın." Emir La Higuera'da Albay Miguel Ayoroa tarafından alındı. Teğmen Pérez'e gönderildi ve o da, Astsubay Mario Teran'a ve Çavuş Huanca'ya gönderdi. İnfazcılar karabinalarını aldılar. Che'nin kapatıldığı yerde gerilla Willy de bağlı yatıyordu. Teran göründüğünde Willy ona hakaret etti ve Teran onu kafasından vurdu. Huanca da yakındaki bir sınıfa kapatılmış olan Reynaga'ya aynısını yaptı. Talih, Comandante Guevara'yı öldürmesi için Mario Teran'ı seçmişti. Willy'nin hayatına son verdiği sınıftan sıkıntıyla çıktı, korkuya kapılmıştı, silahını daha güçlüsüyle değiştirmeye karar verdi. Teğmen Pérez'in bulunduğu yere, otomatik kurşun atan bir M-2 karabinası istemek için yöneldi. Teran alçak, önemsiz bir adamdı. (eski bakan Antonio Arguedas'ın açıklaması)

açıkta ve ayaktayım, ölmeye hazırım
bakın bana, bahtsızlıklar, kutlamalar, ihanete uğradım ebediyen
günler, yıllar, bulutlar, ne yapacaksınız bana

Sınıfa vardığımda, Che doğrulup bana dedi ki:
- Beni öldürmeye geldiniz.
Sarsıldım ve cevap vermeksizin başımı eğdim.
- Ötekiler ne dedi? diye sordu bana.
- Hiçbir şey, diye cevap verdim.
Ateş etmeye cesaret edemedim. O anda Che bana çok büyük, devasa göründü. Gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Beni suçladığını hissettim ve tedirgin oldum.
- Sakin ol, dedi bana. -İyi nişan al.

söylesene nereye saklandın, ah! şu ölüm
kimse seni göremez ki
imkansız ve suskun

Böylece geriye bir adım attım, kapıya doğru, gözlerimi kapattım ve ilk kurşunu attım. Che, parçalanmış bacaklarla, yere düştü, kıvranmaya ve kan kaybetmeye başladı. Ben bütün gücümü topladım ve koluna isabet eden ikinci kurşunu attım, sonra omzuna ve nihayet kalbine. (Astsubay Teran'ın raporu)

Che'nin cesedi, henüz sıcakken, taşınacağı helikoptere doğru bir sedyeye sürüklendi. Yerler ve sınıfın zemini kanla lekelendi ama askerlerden hiçbiri temizlemek istemedi. Bir Alman din adamı yaptı bu işi, sessizce lekeleri sildi ve Guevara'nın vücudunu delip geçen kurşunları bir mendilde topladı.

Helikopter gelir gelmez sedye patenlerden birine bağlandı. Vücudu, bir çarşafa sarılmıştı, gerilla ceketi hala üstündeydi. Eddy Gonzales, Batista döneminde Havana'da bir kabare işletmişti, ölü Comandante'nin hareketsiz yüzüne bir tokat atmak için yaklaştı.

Helikopter hedefine vardığında, bedeni bir tabla üzerine, başı aşağıya sarkıtılıp gözleri açık bırakılarak kondu. Bir çamaşır teknesinin üzerine konmuştu, neredeyse çıplak, fotoğrafçıların ışıklarıyla aydınlatılmıştı. Elleri baltayla kesildi, teşhis edilmesini önlemek için. Ama gövdesini de parçalara ayırdılar. Tüfeği Albay Anaya'nın, saati General Ovado'nun elinde kaldı. Operasyonlara katılan askerlerden biri, Guevara'nın yoldaşlarından birinin ormanda yapmış olduğu makosenlerini çıkardı. Fakat çok kullanılmaktan ve rutubet yüzünden iyice yıpranmışlardı, işe yaramadı. (Gazetecilerin haberlerinden)

seni hatırlayan çiçekler olacak, sözler, gökler
bunun gibi yağmurlar ve değişmeden yaşayacaksın
başarmış olarak
uyu, bahtsızlıklardan kurtulmuş, hüznün tüm gururuyla.