Wednesday, April 4, 2012

Gece O Kadar Kirliydi ki düşmanı kaybettik

Gece O Kadar Kirliydi ki düşmanı kaybettik!
Sarphan Uzunoğlu
“İşçi işçinin kurdudur” diyordu kocaman gıdısı sallanarak bir patron o sırada. Birileri grev kırıyordu ya da. Özetle, bir yerde, şu kocaman evrende, yeterince patron yokmuşçasına bir proleter bir diğerinin patronu olmayı deniyordu, belki sokakta, belki tek göz pireli bir odada…

Brezilyalı yazar Plinio Marcos’un yazdığı, yazar ve çevirmen Orhan Güner’in Türkçeleştirdiği „Gece O Kadar Kirliydi ki İkisi de Kayboldu“, pazarda çalışan ve aynı bodrum katını paylaşan iki hamalın hikayesini Güneşli Pazartesiler’e (Los Lunes Al sol) aşina olanların tebessümle karşılayacağı biçimde anlatıyor.
Oyuna bugüne dek yapılan yorumların çoğu oyunun “ötekileştirme” üzerine oldukça başarılı bir teması olduğu üzerineydi. Ancak hem geleneği bozmak hem de “ötekileştirme” kavramının liberal bir şekilde tanımlanmasına bir itiraz getirmek şart.
Mikro iktidar çatışması
Marcos’un metni, bir pazar yerinde çalışan iki hamalın hikayesini anlatıyor. Biri lise mezunu diğeri ise eğitim almamış olan bu iki hamal, yaşadıkları tek göz odada serbest rekabet sloganıyla geleceği belirlenen milyonların trajedisine, bir mikro iktidar çatışmasını ekliyorlar.
Oyunun Türkiye’ye uyarlanan versiyonunda işçilerden birinin okumuş ve yükselmeye hevesli bir Kürt, diğerinin de yetim bir Türk yurttaş olduğunu görebiliyoruz. Oyun böyle bir etnik çatışma üzerine kurgulanmamış olsa da “Kurnaz abi-Hayatla tanışan kardeş” çatışmasının etnik olandan çok daha derin bir çatışmadan kaynaklanacağını görmek gerekiyor.
Oyuncular Fatih Al ve Erhan Bektaş’ın canlandırdığı karakterler, her açıdan sermaye-emek çatışmasını yaşıyor. Bektaş’ın canlandırdığı karakterin varlığının belirleyicileri arasında birer ideoloji olarak “erkeklik, kapitalizm ve mikro şiddet” yer alıyor. Karakterlerden biri sahip olmadığı ayakkabının yükselmesi ve bir beyaz yakalıya dönüşmesinin önündeki tek engel olduğunu düşünürken, diğer karakter de sahip olduğu ayakkabıyı onunla paylaşmayarak ona inançsızlığının üstünden bir iktidar kurguluyor.
Oyunda karşılıklı iktidar unsurlarının birincisi erkeklik. Homofobi, birbirlerine başlangıçta maddi üstünlük sağlayamayan bu iki “arkadaş”ın birbirlerine karşı ilk kozu oluyor. Bir kadınla birlikte olamayışlarının “maddi ve manevi” nedenlerini aramak yerine her ikisi de karşıdakine bu “eksiklik” olarak gördüğü durumu yansıtıyor. Ortaya psikolojik bir harp sahnesi böylece çıkmış oluyor.
Erkekliğin kapitalist çağda özdeşleştiği şiddetse ikincil bir iktidar aracı olarak hemen dibindeki yerini alıyor. İşçiler, başta pazar yerinin “ağası” olarak adlandırabileceğimiz figür üstünden, sonra da elde edilen bir silahlaysa bir “suç aracı” olarak kendini gösteriyor.
Tam bu noktada tartışılması gereken sınıflararası nefretin ne zaman şiddet olduğu ne zaman olmadığı oluyor. Örneğin oyunda iki arkadaşın giriştiği ve başarıyla çıktığı soygun sırasında silahın kullanımı ile silahın oyunun sonraki aşamalarındaki kullanımı arasındaki fark nedir? Ezilenin ezilene karşı uyguladığı şeye şiddet denebilir mi? Şiddet devlet tekelinden ne zaman çıkar ve bir mikro iktidar aygıtına dönüşür?
İktidara karşı suskunlar
„Gece O Kadar Kirliydi ki İkisi de Kayboldu“ hiçbir şekilde, “işçinin işçinin kurdu” yahut “ötekileştirmenin” her yerde olduğuna dair bir bakış açısı değil. Yalnızca öteki kavramıyla anlatılamayacak, sermaye, kapitalizm, “yükselme”, “insana atfedilen kariyerist değerler” bağlamında incelenmesi gereken ve kapitalist modernite toplumunun sermayeye göbekten bağlı dayatmacılığını işçiler arası bir çatışma üzerinden işliyor. İktidarın organik ilişkilere yansıyan çirkin yüzüne dair bir metinle karşı karşıya olduğumuzu hatırlamakta fayda var. Keza oyun “ötekileştirme” kavramının temel olarak üstüne oturduğu “etnik farklılıklara ve hakim ırk söylemine” dayalı yahut “cinsel eğilim”e ilişkin bir süreç olarak gerçekleşmiyor. Aksine her ikisi de toplumun tüm “sağcı” eğilimlerini üstünde barındıran iki karakterin de onur duydukları kimlik ve varlıklarıyla o kadar sarhoşlar ki, gerçek iktidarın üstlerinde kurduğu temel etkiye karşı ses çıkaramayacak kadar suskun hale getiriliyorlar.
GÖRSELLER:Misha Gordin