Sunday, April 22, 2012

Jerome David Salinger


Jerome David Salinger 1 Ocak 1919'da New York'ta doğdu. 1934-36 arası Valley Forge Askeri Akademisi'ne, 1937-38 arası Ursinus College ve New York Üniversitesi'ne gitti. 1941-48 arasında Colliers, Esquire ve Cosmopolitan gibi dergilerde yirmi öykü yayımladı.

Salinger, Zen-Budizm öğretisinden etkilendi ve bunu yazdıklarına da yansıttı. Yeni Dönem öykülerinden oluşan Nine Stories (İngiltere'de For Esme – With Love and Squalor (Esme için – Sevgi ve Sefaletle)) 1953'te yayımlandı.
 Salinger, 1950'lerin ikinci yarısından itibaren New Yorker'da yedi tuhaf kardeşli Glass Ailesi'nin birbirine bağlı uzun öykülerini yayımlamaya başladı. Bu dizi öykülerin ilk ikisini Franny and Zooey adıyla 1961'de, sonraki ikiliyi ise Raise High the Roof Beam, Carpenters and Seymour: An Introduction adıyla 1963'te kitaplaştırdı. Glass Ailesi'ne ait yayımlanan son öykü olan Hapworth 16, 1924 ise New Yorker'ın 16 Haziran 1965 tarihli sayfalarında kaldı.
 Salinger, 1963'ten beri yeni bir kitabı çıkmamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
Türkçede J. D. Salinger: The Catcher in the Rye: Gönülçelen (Çev. Adnan Benk); Çavdar Tarlasında Çocuklar (Çev. Coşkun Yerli, YKY, 1997). Franny and Zooey: Franny ve Zooey (Çev. Ömer Madra, YKY, 1993). Nine Stories: Dokuz Öykü (Çev. Coşkun Yerli, YKY, 1993). Raise High the Roof Beam, Carpenters and Seymour Bir Giriş (Çev. Coşkun Yerli ve Sevin Okyay, YKY, 1999).

Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın Babası Salinger

İlk ve tek romanınız Catcher in the Rye (Gönülçelen) 1951 yılında yayımlandı. Çavdar tarlasında çocukları masumiyetlerini kaybetmeden yakalamak istiyorum diyordu kitabınızın sesi Holden Caulfield, tüm dünyadaki çocukları kurtarmak istiyordu. 1948 yılında yayınlanan meşhur hikâyenizin ismi Muzbalığı için mükemmel bir gündü. Dâhi ama akli dengesi bozuk -tabi bu ikisi aynı anlama gelmiyorsa- karakteriniz Seymour Glass ve eşi balayına gitmişlerdi.

Seymour, üzerinde bornozu plajda güneşleniyordu.Küçük bir kızla sohbet ediyor, oynuyordu.

Sonra odasına çıktı, silahını çekmeceden alıp intihar etti.
Okuyucuları şoke eden bu hikâye büyük başarılar vadeden bir hayatın ansızın yok olmasını, yüksek duyarlılığa sahip zihinlerin dengeyi tutturmakta ne kadar zorlandıklarını anlatıyordu.
 Siz kimdiniz?
Askerden dönüşte akıl sağlığı yerinde değil tanısıyla taburcu olmamak için hastanede kalmaya devam ettiniz. Böylece normal süreyi doldurup lekesiz bir sicille ordudan ayrıldınız.
 Eve gelip intihar etmediniz.
 Nazileri sorgulama biriminde çalıştığınız sırada tanıştığınız düşük rütbeli bir Nazi subayı olan Sylvia ile evlendiniz. Birkaç ay sonra boşandınız, Sylvia ile bir daha hiç konuşmadınız.
 Amerikan okullarında okunması tavsiye edilen kitaplar listesine girmiş olan Gönülçelen romanınızın anlatıcısı Holden, her gittiği okuldan atılan bir geveze, gereğinden fazla düşünen bir hayalciydi, duyarsızlığı ve dengeyi öğrenememişti. Bu yüzden bir tek İsa'yı beğeniyordu. Geri kalanlar onun için düzmeceydi.
 Siz de bir gün çalışma odanızın camından dışarıdaki dağları, güneşi, ağaçları gösterip "bunların hepsi illüzyon, bu sahte bir dünya" demiştiniz. Kızınız daha çok küçüktü, kafası karışmıştı.
 İlk öykünüz yayımlandığında yıl 1939'du. Son hikâyenizi 1965'de yayınladınız.
 Söylentiye göre yayımlanmamış onlarca hikâyeniz ve romanınız kimseleri sokmadığınız evinizde karanlık bir kasada saklı. Ve söylentiye göre sürekli yazıyorsunuz. Oysa 1975'den beri röportaj bile vermiyorsunuz. Paylaşmak değil yaratmak mı?
 1948'den önce yayınlanan hikâyelerinizin yeniden yayınını yasakladınız.
 Orduya katılmadan önce yazdığınız naif savaş hikâyelerinden soğudunuz.
 Normandiya çıkartmasında göğüs göğüse çarpıştıktan sonra savaşın tapınılmayacak kadar vasıfsız olduğunu anladınız.
 Yanık et kokusunu asla unutamayacağınızı söylediniz kızınıza ve bir daha savaştan bahsetmediniz. Arkadaşlarınızı siperlere kurban verdiniz, ateşin içinden geçip zen budizmiyle yaralarınızı sarmaya çalıştınız.
 1953 yılında Teddy adlı hikâyenizde reerkarnasyonu ve ruhsal yasaları anlatan, bebekliğinden beri astral seyahat yapan on iki yaşındaki ruhani yol gösterici Teddy karakterini yarattınız. Boş zamanlarında meditasyonla bedenini terkeden Teddy, duyguların ne işe yaradığını bilmediğinden bahsediyordu. Her şeyi biliyordu ama duyguları anlamıyordu, "ne yararı var ki şu duyguların, insanlar tarafından ne kadar da abartılıyorlar".
 1953 yılında New York'u terkedip Cornish kasabasına yerleştiniz ve bir daha dönmemek üzere edebiyat dünyasından kaçtınız. Harap bir evi kendi ellerinizle onarırken tüm o şaşaayı geride bıraktınız, oysa ki Amerikan üniversitelerinde sizinle ilgili ne kadar çok tez yazıldı.

Herkes Salinger'den bahsediyordu.

Gizemli, eksantrik, dâhi.
 Gençliğin öfkesini en iyi anlatan kitabı yazan şu büyük yazar. Kendi içinde kapalı kalmış bir hayalet.
 Hayat hikâyenizle ilgili tüm detayları yok etmek için çok çalıştınız. Hakkınızda yazılan bir biyografiyi dava ederek piyasadan kaldırdınız.
 Özel yaşamınızı o kadar korudunuz ki, karınız ve çocuklarınız yalnızlık ve iletişimsizlik hisleriyle yaşadılar.
 İnsanlarla görüşmeden, insanları aramadan yaşarken ailenizi ıssızlığa sürüklediniz ve sonunda yeniden yalnız kaldınız.
 Hep genç kızları sevdiniz. Otuz altı yaşındayken evlendiğiniz Claire Douglas'ın okulu terketmesini istediniz.
 Elli üç yaşında, on sekiz yaşındaki Joyce Maynard'la çıkmaya başladınız. Son olarak kendinizden kırk yaş küçük olan Colleen O'Neill'le evlendiniz.
 Ama hep Viyana'da birlikte buz pateni yaptığınız o küçük kızı özlediniz. Kar yağarken paylaştığınız o masumiyeti.
 Budizmden sonra Hinduizm yoluna girdiniz. Düzenli olarak yoga yapmaya başladınız.
Makrobiyotik beslenmeyi ve daha bir sürü alternatifi denediniz.
 İnanmak için çok çaba sarfettiniz, Holden gibi, bir psikiyatri kliniğinde son bulmamak için çok çırpındınız.

Kaçtıkça kaçtınız.

Masumiyetini kaybetmiş her iyi çocuk gibi düzmece olmaktan kurtulmaya çalıştınız. Ama başaramadınız değil mi Bay Salinger? Yeniden çocuk olamamak çok zor değil mi? Kaybolmuş masumiyetini mürekkep izlerinde aramak. Ve hep yanılmak şu düzmece dünyada, kandırıldıkça kandırmayı öğrenmek.
 Siz kimdiniz Bay Salinger? Hep terketmek için hazır beklediniz. Hep vazgeçmek için.
 Huzuru bulamadınız Bay Salinger. Beyninizin içindeki karakterlerin, II. Dünya Savaşı'nın kanlı cephelerinin ve çocukluk günlerinizin ağır duyarlılığının içinde kayboldunuz.
 The Inverted Forest hikâyenizdeki şair gibi hayalle gerçek arasında kendinizi yitirdiniz. Ve Bay Salinger, ne söylersek söyleyelim, siz kendinizden bile gizlendiniz.
 Aşırı duyarlılığınız yüzünden bir yabancı gibi yaşadınız. Ve tüm bu düzmece dünyayı kendi kurallarınızla sadeleştirmeye çalıştınız.
 Ama ne var ki inanmak çok zordu, öyle değil mi?
 Bu kadar inceliği, bu kadar yoğun hissetmek inanmayı imkânsız kılıyor öyle değil mi?
 Holden Caulfield, Seymour Glass, Teddy ve J.D. Salinger kitaplara hapsolmuş korkak dâhiler.
 Şimdi hepiniz küçük bir evde birliktesiniz.
Gerçek dünyadan uzakta, Cornish'te.
 K Dergisi Sayı: 1, 6 Ekim 2006