Friday, May 2, 2014

İspanyol Anarşizmi


İspanyol anarşizmi, Ukrayna Mahnovist hareketiyle birlikte, özgürlükçü düşüncenin dünya üzerinde eşine az rastlanır görkemde bir etki yarattığı ender devrimci örneklerin başında gelmektedir. Öyle ki, İspanyol devriminde belirleyici bir yere sahip anarşist sendika CNT’nin (Confederacion National del Trabajo/Ulusal Emek Konfederasyonu) iç savaşın başlangıcı olan 1936 tarihine gelindiğine aktif militan üye sayısı 1,5 milyonu aşmıştır.* Bu sayı dahi bize, İspanyol anarşizminin toplumsal karakterini anlamak bakımından önemli bir ipucu sunmaktadır. Anarşizmin 1. Enternasyonal dönemi itibariyle politik arenaya devrimci bir düşünce ve eylem olarak ortaya çıkışından o döneme kadar geçen uzun süre zarfında, hiçbir coğrafyada (Ukrayna hariç), İspanya’da yarattığı etkiyi yaratabilmiş değildir. Bu durumun kökeninde İspanyol toplumunun tarımsal üretime dayalı genel komünal yaşam alışkanlıklarıyla, 1. Enternasyonalin anti-otoriter Bakuninci seksiyonlarından neredeyse ilkinin İspanya’da örgütlenmiş olması gerçeği de yatmaktadır. İspanyol toplumunun dayanışmacı, ortak yaşam kültürüyle anarşizmin anti-otoriter, özgürlükçü politik eğilimleri, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte özel bir tarihsel kesişmeye işaret etmektedir. Bu tarihsel kesişme anarşizmin İberya yarımadasında hızla kök salarak gelişmesine ve yaklaşan o büyük devrimci mücadele döneminde, İspanyol sınıf mücadelesi pratiğinin en önemli figürü olmasına yetmiştir. Durruti’ye göre İspanyol siyasal tarihi gösteriyordu ki; teorisyenler proletaryaya çözümlerini veya direktiflerini sunman çok önce, işçi sınıfı kendi kurtuluşu için gerekli olan fabrika grupları ve atölyeler federasyonu gibi türlü araçları çoktan keşfetmişti.**
19. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte, 1. Enternasyonalin Bakuninci kanadına açık bir destek sunmuş olan dönemin ilk anarşistleri, sadece dayanışmacı kültürel kodların verdiği pozitif etkiyle sınırlı kalmamak üzere; feodal toprak ağalarına karşı köy direnişleri, sanayileşmenin hızlanmasıyla birlikte şehirlerde gelişen grev ve yer yer isyan dalgalarının tümünde aktif olarak yer almışlardır. Aslen bu süreçlerin içinde yetişmiş olan adı tarih kitaplarında nadir karşımıza çıkan bu değerli anarşist militanlar, anarşizm tohumunun İspanyol halkı nezdinde hızla kök salmasına vesile olmuşlardır. Birçok günümüz anarşistinin de varsaydığının aksine; İspanyol anarşizminin kökleri bu yüzden sadece Buenaventura Durruti ve birkaç yoldaşının varlıklarıyla ilişkilendirilerek açıklanamayacak kadar derinlerdedir.
20. yüzyılın başına gelindiğinde İspanya tam anlamıyla bir kaynayan kazanı andırıyordu. İspanya’nın sömürge toprakları olan Küba, Filipinler ve Porto Rico gibi ülkelerde ortaya çıkan sömürgecilik karşıtı halk isyanları sonuç vermiş, bu topraklar birer birer bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Sömürgelerini yitiren İspanya içten içe de kaynamaktaydı. Köylüler feodal toprak ağalarına karşı açık bir savaş içine girmiş, Endülüs, Asturya gibi maden bölgelerinde durmaksızın grevlerle üretim durdurulmuş, Leon, Barselona ve Madrid gibi büyük şehirlerde bazıları 9 aydan fazla süren grevlerle yaşam tam anlamıyla felç edilmişti. Elbette bu grev ve direnişlerin karşılığı kaçınılmaz bir şiddet ve baskı ortamının doğması oldu. Mayası bu gelişmelerden neredeyse elli yıl önce ekilmiş özgürlükçü ve devrimci fikirler işte böyle bir atmosferde tüm işçi sınıfı ve ezilenler içinde gelişmek açısından son derece uygun bir zemin de bulmuş oldu.
Anarşizm İspanyol işçi sınıfına ve emekçilerine, şartların olgunlaşmasını ve monarşiye karşı öncelikle sosyal demokrasiyi vaaz eden sosyalist partilerden çok daha cazip geliyordu. Bu yüzden irili ufaklı anarşist grup ve organizasyonlar yarımadanın dört bir yanında gelişimlerini bu dönemde hızla sürdürdü. 1911 yılına gelindiğinde bu irili ufaklı örgütlenmelerin genel ülke siyasetine daha çok dokunabilecekleri ve devrimci hamleyi üretebilecekleri çatı örgütleri CNT doğdu. CNT kurulduktan 8 sene sonra yani yıl 1919 olduğunda üye sayısını 370 bine ulaştırmayı başarmıştı.*** Durruti aynı yıl bir tornacı olarak çalışmaktayken CNT’ye örgütlendi.
Bir sendikal örgütlenme olan CNT’nin bu hızlı gelişimi, anarko-sendikalizmin İspanyol işçi sınıfı üzerindeki pozitif etkisini anlamak bakımından son derece önemlidir. Lakin CNT’nin bu hızlı büyüme trendini sadece anarşizmin cazibesiyle açıklamak da bir gerçeği gözden kaçırmamıza neden olacaktır. Bu gerçek, Sosyalist Parti’nin kontrolündeki UGT’nin kitlelerin devrimci özlem ve beklentilerinin açıkça gerisinde kalması ve CNT’nin kuruluşuyla birlikte bu hoşnutsuz kitlelerin devrimci enerjilerini akıtacak kanal olarak CNT’yi görmeleridir.
CNT etki sahasını genişlettikçe uluslararası gelişmelere devrimci yanıtlar üretmek konusunda da kendisine güven tazeleyerek hareket etmeye başladı. 1922 yılında III. Enternasyonal’den ayrılma kararı alarak, Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelere anarşist cepheden taraf olduğunu ilan etmiş oluyordu. Rus Devrimi’nin ortaya çıktığı andan itibaren yarattığı pozitif enerji ve işçi sınıfına olan inanç, gelişen parti diktatörlüğünün yarattığı baskıcı uygulamalarla birlikte yerini İspanyol topraklarında derin bir hayal kırıklığına bıraktı. Aynı dönemde İspanyol anarşist hareketinin Ukrayna’daki Mahnovist İsyan Ordusu’nun varlığından veya özgürlükçü devrim mücadelesinden muhtemelen hiç haberi olmadığı veya çok az haberi olduğu da ortadadır. Fakat Durruti ve yoldaşı Ascaso İspanya’da arandıkları 1927 yılında bir süreliğine geçtikleri Fransa’da Mahno ile buluşma fırsatı bulmuşlardı. Ukrayna Mahnovist hareketi Bolşeviklerce ezilmiş, geriye kalan bir avuç militanı Fransa’ya ancak kaçabilmişlerdi. Bu buluşmada Rus Devrimi deneyimlerini bu iki İspanyol’la paylaşan Mahno’nun, Rusya’daki en önemli eksikliklerinin anarşist bir örgüte duyulan ihtiyaç olduğunu dile getirmesi ile İspanya’da aynı yıl kurulan FAI (Federacion Anarquista İberica/İberya Anarşist Federasyonu) arasında nasıl bir düşünsel bağ olduğu sorusu oldukça önemlidir.
FAI, CNT içinden çıkmış militan bir anarşist örgüt olarak doğdu. İç savaşın ve büyük yenilginin tarihi olan 1939’a dek İspanyol militan anarşizminin en önemli temsilcisi olarak varlığını sürdürdü. Kimi kaynaklara göre militan sayısı hiçbir dönemde 30 bini aşmamış olsa da, yarattığı politik etkinin ve İspanyol anarşizmine rengini veren anarko-komünist ideolojisinin niceliksel ağırlığından çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değildir. FAI’nin varlığıyla birlikte İspanyol anarşizmi kabul değiştirmeye başlayarak genel anarko-sendikalist tezlerinin yerini özellikle iç savaşın başlangıcından hemen önceki 1936 Zaragoza IV. CNT kongresinde anarşist komünizmi devrimci mücadelenin yegane görünümü olarak kabul edecek ölçüde ileriye taşıdı. İç savaşın hemen arifesinde CNT/FAI örgütlenmesi, açıkça liberter komünist devrim programını kongre kararıyla taçlandırarak mücadelesinin karakterini çizmiş oluyordu.
Fakat, CNT seçimleri kazanan Cumhuriyetçi Halk Cephesi hükümetine üye göndererek, Kropotkin’in 1. Dünya Savaşı esnasında Alman yayılmacılığına karşı savaşa taraf olarak İtilaf Devletlerini desteklemesinden sonraki en büyük hatayı yapmaktan da geri duracak devrimci kararlılığı gösteremedi.
1936 yılının Temmuzunda General Franco’nun Cumhuriyetçi Hükümeti devirerek monarşiyi tekrar İspanya’ya egemen kılma hedefiyle giriştiği isyan hareketiyle iç savaş başlamış oldu. İç savaş öncesinde CNT/FAI örgütlenmesi başta Katalan bölgesi olmak üzere İspanyol topraklarının önemli bir bölümünde işçi sınıfının en etkin gücü konumundaydı. 1936 yılı Mayıs ayında eski İçişleri Bakanı Miguel Maura’nın verdiği bilgiye göre, CNT 1.577.000 ve sosyalist UGT 1.447.000 üye sayıları ile İspanyol işçi sınıfının en önemli iki aktörüydü.****
Francisco Ascaso Temmuz 1936 da, Buenaventura Durruti ise Kasım 1936 da öldü. İç savaşın henüz başında anarşist hareketin yaşadığı bu kayıplar, mücadelenin seyri ve geleceği üzerinde de muhtemel olumsuz etkilere yol açtı. CNT/FAI’nin yeterli askeri beceriye sahip bir örgütlenmeye dönüşememesi, devrimci mücadelenin ve genel olarak işçi sınıfının politik/stratejik olgunluğa sahip olmaması ve özellikle Sovyetler Birliği’nin enternasyonalizmi bir kenara bırakarak kendi kontrolündeki stalinist parti ve örgütlere destek çıkmak dışında bir bütün olarak İspanyol devrimine sırtını dönmüş olması ve elbette ki Franko’nun dönemin diğer faşist ülke yönetimlerinden yoğun destek görmesi gibi bir dizi iç ve dış faktör savaşın kaybedilmesinin temel nedenleri oldular. Tüm bu olumsuz tabloya rağmen İspanyol özgürlükçüleri ve devrimcileri 3 yıl boyunca Franko diktatörlüğüne karşı onurlu bir mücadeleyi sürdürdüler. 1939 yılına gelindiğinde İspanyol topraklarında tarihi çok eskilere uzanan özgürleşme ve devrim mücadelesinin sonuna gelinmiş ve ancak 1976 yılında Franko’nun ölümüyle sona erecek bir diktatörlük dönemi başlamış oldu.
Modern anarşizm tarihinin gördüğü bu en son devrimci halk ayaklanmasının sadece anarşist komünizm açısından işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşu mücadelesi açısından da özel bir değere sahiptir. Tüm eksik ve hatalı yanları dikkatlerden kaçırılmamak ve aynı hatalara tekrar düşmemek kaydıyla, İspanyol anarşizminin inançlarımızda ve gönlümüzde yarattığı derin izler silinmeyecektir. Milyonları aşan insan kalabalıklarıyla bir halkın faşizme karşı verdiği bu muazzam devrimci mücadelesi, anarşizmin bir sınıf ideolojisi olduğu ve ancak emekçilerin ve ezilenlerin tarafında saf tuttuğu taktirde gerçek bir devrimci düşünce/eylem çizgisi üretebileceğinin son derece açık tarihsel bir belgesidir. İspanyol anarşizmi bu anlamıyla bizler açısından onur duyduğumuz bir tarihsel kesiti ifade eder. Mahnovist İsyan Ordusu ile birlikte İspanyol anarşizmi bugünden yarına yaratmaya çalışacağımız her türlü devrimci mücadelemizde, omuzlarımıza sorumluluk yüklemektedir.