Saturday, August 18, 2012

Mehmet Güneş’in Savunma’sı


9. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
                                                                                                        Dosya No:2009/213 E.
Mehmet Güneş
Önce bir açıklama yapmak istiyorum. Burada bulunuşumu hukuki bir süreç, yasal bir uygulama olarak görmüyorum. Siyasal kimliğim ve eylemlerim nedeniyle altıncı kez tutuklanıyorum. Sayısını hatırlamadığım kadar çok da emniyet yetkililerince gözaltına alındım. Söylemek istediğim emniyet teşkilatının beni çok iyi tanıdığı ve dava konusu örgütle bir ilgimin olmadığını bildikleridir. “Bile bile lades” diyorlar; toplumu, kamuoyunu terörize etmek için sık sık benzeri operasyonlar yapıyorlar. Muhalifleri, devrimcileri sindirmek için bu oyunları oynuyorlar. Ben başından beri bu oyunda yer almayacağımı belirttim. Evime gelen polislere de “Bu hukuki bir uygulama değil, çete faaliyetidir” dedim. Bu gerçekleri karşısına çıkarıldığım savcıya da anlattım. Şimdi görüyorum ki savcılık bu hukuksuzluğu iddianame haline getirmiştir. Benim açımdan savcılık bu iddianameyi hazırlamakla tüm hukuki kimliğini yitirmiştir ve bundan dolayı iddianame de yok hükmündedir; yaşanan keyfiliğe hukukilik kazandırmaya hizmet etmektedir.
Aynı şekilde böylesi bir iddianameyi kabul etmekle mahkemeniz de her türlü hukuki hükmünü kaybetmiştir. Mahkemenizi bir hukuk kurumu olarak görmüyorum. Ama mahkemenizi de reddetmiyorum. İki sebepten… Öncelikle bir şey değişmez, zaman kaybı olur. İki; heyetiniz değişse bile gelen heyet de sizin gibi “özel” olacaktır. Ben kendi tecrübelerimden biliyorum ki bu tür başında “özel” ibaresi bulunan kurumlar, genel hukuk kuralları ve adaleti sağlamayı değil kendilerine verilen “özel” görevleri yerine getirirler. Ayrıca Anayasalara -kağıt üzerinde de olsa- eşitlik ilkesi girdiğinden beri “özel” mahkemelerin mahkeme vasfını yitirdiğini düşünüyorum.
Burada açıklayacaklarım bir savunma değildir. Kendimi suç işlemiş olarak görmediğim için savunma yapmıyorum. Heyetinize bir şey anlatmak, ikna etmek amacım da yoktur. Sadece şahsıma karşı yapılan faşizan uygulamaları kamuoyuna teşhir etmek istiyorum
Bu iddianamenin hukuk dışı olduğunu söylemiştim. Bu iddianameyi aynı zamanda kişilik haklarıma bir saldırı olarak kabul ediyorum Bundan dolayı bu düzmece iddialara karşı savunma yapmayı kendi kendime saygısızlık olarak görüyorum.
DİJİTAL DEVLET TERÖRÜNE HAYIR
Bu iddianamede benim tarafımdan gerçekleştirildiği iddia edilen hiçbir şeyi reddetmiyorum, hepsini kabul ediyorum. Dosyaya dâhil edilmem telefon görüşmelerim, birlikte yargılandığım buradaki insanlarla ilişkilerim, evimde ve bilgisayarımda gerek kendi yazdığım yazılar gerekse başkaca yazılı kaynaklar, kitap ve dergiler nedeniyledir. Doğrudur, bunların hepsi bana aittir.
Benim telefonlarım dinlenmiş ve bu dinlemelerden bazıları dosyaya geçirilmiş. Bunun hukuk denen kavramla uzak yakın ilişkisi yoktur. Burada “şu konuşmada ne demek istiyorsunuz?” sorusunu hukuk adına soramazsınız. Bu tam bir engizisyon sorusudur. Bu telefon konuşmalarının hepsi benimdir, hepsini kabul ediyorum. Burada söylediklerimden kim ne anlıyorsa anlamakta serbesttir. Bunlar konusunda ne bir soruya cevap veririm ne de tevil yoluna giderim. Tam olarak ne söylemişsem hepsinin arkasındayım, siz ceza istiyorsunuz diye ağzımdan çıkanı geri alacak değilim. Kim istiyorsa bunları tepe tepe kullanabilir. Kim istiyorsa bunlardan dolayı istediği cürümü atfedebilir. Ben telefon kullanıyorum, telefonda konuşmaktan hiç çekinmedim bundan sonra da çekinmem. Hele bugünkü Türkiye’de daha fazla konuşacağım, telefon konuşmalarımda siyasi görüşlerimi açıklamaya, tartışmaya devam edeceğim.
Üç-beş yıldır tüm Türkiye’de dijital terör estiriliyor, sık sık basında gazeteciler, hem de anlı şanlı(!) gazeteciler, “ telefonda konuşmaktan korkar hale geldik artık telefonda konuşamıyoruz” diyorlar. Benzeri şeyleri televizyonlarda da adlarının başında bir sürü unvan taşıyanlar tekrar ediyorlar. Bunları tüm toplumun tanıdığı bildiği insanlar da söylüyor. Telefon dinleyenlerin de amacı zaten budur. Ben bu dijital istihbarat terörüne meydan okuyorum. Bu, oto-sansür yaratmak içindir. Sansürden daha tehlikelidir. Herkesi kendi beynine kelepçe vurmaya zorlamaktadır. Emniyetin istihbarat birimleri, kocaman dinleme aygıtları, özel mahkemeler umurumda değil şimdiye kadar nasıl konuşuyorsam, bundan sonra da telefonda konuşmaya devam edeceğim.
Telefonda konuştuğum kişinin kim olduğunun ve ne olduğunun hiçbir önemi yok. Bunlar mevcut yasalara göre takibat altında olabilirler veya direkt kanunların suç saydığı fiil ve eylemler içinde olabilirler. Bu konuları araştırmak, güvenlik detektifliği yapmak benim görevim değildir. Böyle bir görevim olmadığı gibi hiçbir yerden bu tür işler için maaş da almıyorum. Telefonla arandığımda veya bir tanıdığımı telefonla ararken acaba bu ‘suçlu’ mudur bunu ararsam başım belaya girer mi diye düşünmeyi zül addediyorum. Ben telefonla aradığım biri için savcılık temiz kâğıdı almak zorunda değilim.
Telefonla “örgüt” kurduranlara ve telefon konuşmalarından örgüt çıkaranlara papuç bırakmam. Burada bahsedilen telefon görüşmelerini yaptım. Emral Pamuk ve Bayram Akdoğdu’yla telefonda konuştum. Bu konuşmalardan hareketle benim örgüt üyeliğimi kanıtlamak isteyen bunu yapmakta serbesttir. Ayrıca sizin için daha önemli olabilecek bir kanıtı kendim açıklıyorum. Polis dinlemeleri tespit edememiş ya da eski tarihli dinlemeleri koymamış. Ben Devrimci Karargah Örgütü’nün kurucusu ve lideri olarak tanıtılan Serdar Kaya ile de telefon görüşmeleri yaptım.
Serdar Kaya’yı 1975 yılından beri aynı siyasal ortamlarda bulunduğumuz için tanıyorum. Serdar Kaya o zamanlar Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydi. Kendisini bu tarihten beri tanıyorum. Daha sonra siyasal görüşlerimiz farklılaştı ve ayrı kanallardan yollarımıza devam ettik. Ayrılıklar ilişkimizi bitirmedi, hep bir biçimde karşılaştık. Yıllar sonra, farklı örgüt dosyalarından tutuklandık ve uzun yıllar Bayrampaşa Cezaevi’nde birlikte kaldık. 2004 yılında çıkan Bilinç ve Eylem Dergisi’nde yazılar yazdık. Ayrıca kendisiyle ailece tanışırız. Kendisini olduğu gibi eşini, çocuğunu da yakından tanıyorum.
Devrimci Karargâh örgütü kamuoyunca tanınıp Serdar Kaya’nın da bu örgütle ilişkileri ilan edildikten sonra bir daha görüşmemiz olmadı. Olsaydı inkar etmeye tenezzül etmezdim. Şimdi bunu şunun için anlatıyorum. Buradan çıksam ve 40 yıldır tanıdığım Serdar Kaya beni arasa, olabilir eski tanışıklığımıza binaen herhangi bir saikle arayabilir, hiç tereddüt etmeden yine telefona cevap veririm. “Beni arama başım belaya girer” demeyi zül addediyorum.
DEVAMI: http://www.haberfabrikasi.org/s/?p=20656