Saturday, April 13, 2013

Suriye’de haftanın panoraması


Mehmet Serim

YDH-Gazeteci Mehmet Serim, bulunduğu Suriye’de son bir haftada yaşanan askeri ve siyasi gelişmeleri, YDH için özetledi.

Suriye’de çeşitli yerlerde çatışmalar sürüyor. Ordu başkent Sam’da Doğu Guta olarak adlandırılan geniş bölgede büyük bir kuşatma hareketi başlattı ve halen bu bölgede yoğun çatışmalar sürüyor.

Şam’a bir kez daha girme denemesi kararı alan muhalifler ise daha maç başlamadan yedikleri gol ile dağınık bir görünüm sergilese de Berze taraflarında yeni bir toparlanma ve saldırı hazırlığı var.

Halep, İdlib, Rakka, Dera, Deyr ez-Zor gibi illerde ise çatışmalar “normal seyrinde” devam ediyor.

Son günlerde konuşulan, ordunun ülke çapında büyük bir atak yapacağı yönünde... Daha önce de bu tur açıklamalar olmuştu ve denge pek değişmemişti, bu kez durum ne olur önümüzdeki günler gösterecek.

Diplomatik alanda ise küçük adımlar dışında değişen bir şey yok. Taraflar söylemlerini aynen sürdürüyor.

Bakan aranıyor

Diğer yandan “Suriye halkının çoğunluğunun oyları ile  başbakan seçilen” Gassan Hito ilan ile bakan aramaya başladı. Koalisyon’un internet sitesine girerseniz bakanlık için aday olabilme şartlarını görebilirsiniz. Eğer gerekli şartları taşıyorsanız Suriye’ye bakan olabilirsiniz!

Hito’nun bu çabaları Koalisyon’un diğer gelişmelerin yanı sıra kendi ajandasını uygulamaya devam ettiğini gösteriyor. Önceki yazımızda “çakma Suriye geliyor” derken bunu kastetmiştik. Ülkenin sınıra yakın bir yerinde Hito “başbakanlık çalışma ofisi” açabilir. Hito’nun “bu sopayı göstermek için” haziran zirvesinin sonunda Obama’dan alacağı işareti bekleyip beklemeyeceğini şimdilik bilemiyoruz.

El Kaideler ve Muaz el- Hatib’in ikilemleri

Kaddafi eğer imkan bulabilse ve zamanı kalsaydı Libya’da el Kaidecilerin savaştığını ispat edebilecekti. Ancak zaten “infaz” kararı verildiği için buna imkânı olmadı.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad da konuşmalarında zaman zaman “el Kaidecilerin Suriye’de savaştığını” belirtti. Ancak “Esad’ın üç ay içinde düşeceği umudunun üstüne eklenen medya bombardımanının yarattığı toz duman” bu gerçeğin görülmesini engelledi.

Esad, saldırılara dayanıp toz duman ortadan kalkınca olaylara gerçekçi göz ile bakanların çoktan görebildiği el-Kaideciler de ortaya çıkıverdi.

ABD’nin terör örgütlerine alma numarası yaptığı Nusra Cephesi, Irak el-Kaidesi’ne katılmayı nazik bir dille reddetmekle birlikte Eymen Zevahiri’ye bağlılık ilan edince el-Kaide’nin varlığı resmileşmiş oldu.

El Kaide terör örgütünün Lideri Eymen el-Zevahiri’nin çağrısından sonra Irak el-Kaidesi’nden yapılan açıklamada “İslam devleti” ve “Nusra Cephesi” isimlerinin iptal edileceği ve birleşik örgütün adının “Irak ve Şam İslam Devleti” olacağı belirtildi.

Nusra Cephesi’nin Irak el-Kaide’sine katılmayı reddeden açıklamasının gerçek mi yoksa taktiksel bir açıklama mı olduğu şimdilik meçhul; ancak bu taktiksel bir açıklama ise  iki örgütün birleşmesiyle oluşturulan sinerji bu örgütlerin Suriye ve Irak’ta devam ettirdiği savaşın pratiğinde yeni bir şey getirir mi? Irak ve Suriye sınırının kuzeybatı ve doğusunda açılacak yeni bir cephe söz konusu olabilir. Bu durum Irak – Suriye askeri işbirliği çalışmalarının daha da artması ile sonuçlanacaktır. Kimi yorumlara göre bu birleşme Suriye’de zaten savaş kıvamında devam eden mücadele açısından çok da önemli bir değişiklik getirmeyecek.

Ulusal koalisyon Lideri Muaz e-Hatib ABD Nusra Cephesi’ni terör örgütleri listesine aldığı zaman liderine karşı çıkmış ve el Nusra’nın Suriye devriminin bir parçası olduğunu söylemişti.

El Hatib el-Nusra’nın Irak el-Kaidesi ile birleşmesi sonrası ise “Koalisyon’un görüşlerinin el-Nusra ile uyuşmadığını” açıkladı.

El Hatib böylece çelişkili açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. El Hatib’in açıklaması Batı’nın ittirmesi ile Masaya oturma öncesi (koalisyon ya da kendisi) Suriye kamuoyunda yüz aklama çabası olabilir mi? Bunu kısa zaman sonra öğrenebileceğiz.

Kimyasal konusu yeniden ısıtılıyor

Kimyasal konusu ise kurnazlık ile yeniden gündeme getirildi. Bilindiği gibi Suriye Halep –Han el Asel kimyasal saldırısı sonrası BM’den saldırının araştırılması için heyet oluşturulmasını talep etti.

Muhalifleri düştükleri her çukurdan çıkarma grevini üstlenen İngiltere ve Fransa ise muhaliflerin iddialarına dayanarak Suriye yönetiminin Humus’ta kimyasal kullandığını öne sürdü ve BM’ye başvuruda bulundu.

BM içinde ABD blokunun sözcülüğü görevini üstlenmiş olan Ban Ki Moon da Suriye’ye gidecek heyetin sadece Halep’te değil, muhaliflerin kimyasal kullanıldığını iddia ettiği Humus ve diğer yerlerde de inceleme yapmasına izin verilmesini istedi.

Suriye ise “bizim sizinle yazışmalarımızda bu yoktu, izin vermiyoruz” cevabını verdi. Irak müdahalesi öncesi yaratılan yalan girdabını dünya gibi Suriye yönetimi de biliyor çünkü.

Suriye Hariri suikastını araştıran savcılardan, Arap Birliği’nden, BM’den çok kazık yemiş bir ülke olarak ABD bloku ve sözcüsü Ban’ın son numarasını yutmadı.

Yine de önce Halep raporunu görelim eğer dürüştçe hazırlanırsa diğer iller için de izin veririz diyerek açık kapı bıraktı. Heyet halen Kıbrıs’ta tatil yapıyor. Eğer anlaşma sağlanırsa Suriye’ye girebilecek.

Kürtlerle dans

Genelde Kürtler özelde PYD Suriye yönetimi ile birlikte hareket etse de etmese de kuzeyde büyük bir güce özellikle isyan sürecinde herkes ihtiyaç duyuyor.

İsyan süreci başladığında Batı’nın (ve Türkiye’nin) beklentisi “Baas rejiminden yıllardır zulüm gören” Kürtlerin isyan surecinin en önemli katalizörlerinden biri olacağı yönündeydi. Ancak bu olmadı ve Batı hayal kırıklığı yaşadı.

Kürtler önce ne olacağını görmek için beklediler, ardından Esad akıllı bir şekilde Kürtleri en azından kendisine somut zarar vermeyecek pozisyonda tutmayı başardı ve Kürt cephesini açmayarak cephe sayısını azalttı.

Zaman zaman Halep’te olduğu gibi “tatsızlıklar” yasansa da Kürtler de halen rejimi çok rahatsız edecek bir girişimde bulunmadı.

Bu durum tersine dönebilir mi?

ÖSO – Kürt anlaşmaları haberleri, Davutoğlu’nun verdiği sinyaller bu yönde çabaların olduğunu gösteriyor.

Haberlere göre Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu PYD’yi de muhatap alabileceklerini belirterek bunun için 3 şart öne sürdü. Bu şartlar yönetimin yanında yer alınmaması, seçimlere kadar emrivaki yapılmaması (bir bölgede hakimiyet ilan edilmemesi) ve Türkiye’de teröre destek verilmemesi...

Ancak PYD değerinin farkında olarak nazlı gelin tavrını sürdürüyor. nitekim eş başkan Salih Muslim “ön şart olmaksızın” görüşmeye hazır olduklarını açıklayarak bir yandan “biz bağımsızız, size bağlanamayız” dedi, bir yandan “asıl siz bize ne vereceksiniz” mesajı gönderdi.

Kuzey Irak ve PKK ile anlasan hükûmetin PYD ile de anlaşarak üçgeni tamamlama niyetinde olduğu görülüyor. Ancak Türkiye’deki anlaşmanın kırılganlığı muhtemelen Salih Müslim’i de düşündürüyor.

Önce Şam daha sonra diğer bölgeler

Yazının girişinde ordu birliklerinin Şam’da başlattığı büyük saldırıya değindik. Bunun ayrıntıları başka bir yazının konusu. Geçtiğimiz günlerde Suriye genelkurmay başkanlığından yapılan açıklama ve hükûmete yakın kaynakların açıklamaları Suriye ordusunun ülke çapında muhaliflere büyük darbe vurmaya hazırlandığını gösteriyor.

Sam saldırısı bunun ön hazırlığı olarak görülüyor.

Bundan sonra ordu birliklerinin önünde olası üç hedef var: Dera, Halep, İdlib...

Humus’ta ordu büyük üstünlük sağlamış durumda. Humus son bir aydır yeniden hareketlenmişti. Özellikle Halidiye bölgesine toplanan muhaliflere büyük darbe vuruldu. Kuseyr ve Tel Kelakh’a ise eskisi gibi Lübnan’dan sızmalar yaşanmıyor. Ordu stratejik olarak bu bölgelere önem veriyor.

Rakka ve Deyr ez-Zor ise şimdilik ihmal edilebilir yerler olarak görülüyor.

Rakka’ya zaten takviye birlikler gönderilmiş ve burada yaşanan çatışmalar sonrası ordu üstünlük sağlamıştı. Halen belli mahalleler muhaliflerin elinde; ancak asıl hedef olan 17. Birlik için savaşı muhalifler şimdilik kaybetti.

Deyr ez-Zor’da da muhalifler zor zamanlar yaşıyor.

Putin – Obama görüşmesi öncesi Dera kozu kullanılabilir mi? Dera’da Dael’in ele geçirilmesinden sonra muhalifler sessizliğe burundu. Beklenen bir sinyal mi var, yoksa hazırlıklar henüz tamamlanmadı mı belli değil. Ancak Dera’da büyük bir mücadele yaşanacağı konusunda herkes hemfikir. Bir yandan Ürdün’deki hazırlıklar diğer yandan tampon bölge senaryoları bu olasılığın zayıf olmadığını gösteriyor.

Halep merkezde değişen bir durum yok. Bazı mahallelerde çatışmalar sürüyor. Kırsalın Türkiye tarafları ise malum. Muhalifler birçok merkezi halen ellerinde tutuyorlar.

Idlib için neredeyse bir yıldır büyük savaş olacak senaryoları dile getiriliyor. Ancak şu ana kadar belirleyici bir çatışma yaşanmadı.

Ordu ve yönetimin İdlib’e “son cephe” gözüyle baktığını söyleyenler de var. ancak diğer yandan ordunun her tarafa yetişemediğini de göz önüne almak gerekiyor. Yani eğer mümkün olsaydı bugüne kadar İdlib çatışması yaşanırdı. Ancak coğrafi koşulları nedeniyle İdlib zor bir cephe ve ordunun zorunlu olarak bu cepheyi sona bırakmış olma olasılığı yüksek.

Herkes haziran zirvesini bekliyor

G8 toplantısında yaptığı görüşmeler sonrası Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Suriye konusunda çözüm için hemen hemen görüş birliğine varıldığını” söyledi. Açıklamanın zayıf olduğu çok açık. Diğer yandan Rusya Suriye’deki tarafların Masaya oturması için tekrar çağrıda bulundu ve “askeri çözümde ısrarın sonuç getirmeyeceğini” tekrarladı.

Lavrov’un açıklamaları sonrası 20 Nisan’da yapılacak Suriye’nin dostları grubu çekirdek toplantısından nasıl bir sonuç çıkabilir?

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bu toplantıda yine belirleyici olacak.

Kerry’nin Lavrov ile görüşmesinin ardından ve haziranda gerçekleşmesi beklenen Putin–Obama görüşmesi öncesi en azından “oyalayıcı” cümleler ile yetineceği öngörülebilir. Yapılan yorumlar haziran zirvesine kadar diplomatik alanda hiçbir gelişmenin yaşanmayacağı yönünde.

Bu durumda Suriye’nin dostlarının İstanbul toplantısında somut açıklamalar yerine siyasi çözümüm gerekliliği, Hito’nun hükûmet kurma çalışmalarının desteklendiği, tarafların Masaya oturmak için çaba harcamaları gerektiği gibi klasik cümleler ile yetinilecektir.

Haziran zirvesi ise “son toplantı” olacak gibi görünüyor. “zirveden anlaşma çıkarsa çözüm, çıkmazsa rest” diyenlerin sayısı çoğalıyor.

Anlaşmazlık konusu olan Esad için bir formül üretilebilirse gerçek geçiş dönemine girilecek demektir. Ancak Rusya ve Amerika Esad konusunda direnmeye devam ederlerse yeterince gerilmiş olan ip kopabilir.

Bugüne kadar sabırla “canımı acıtıyorsunuz” diyen Rusya özellikle Arap Birliği toplantılarında yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalara henüz cevabını vermese de olası sonuçlara hazır olduğunu Tartus’a yeni savaş gemileri göndererek ortaya koydu.

Mart ayı ve sonrasının Suriye’de zor geçeceği bekleniyordu. Nitekim bu gerçekleşiyor. Dışarıda artık iyice belirginleşen tavırlar ve bu nedenle artan gerilim bir yerde kırılmaya yol açacak. Bu kırılmaya kadar herkes “elinden geleni” yapacak.

Suriye içindeki taraflar da bu kırılma öncesi askeri açıdan ne yaparlarsa kar sayacaklar. Çünkü hesaplar çözüm beklentisi üzerinden yapılmıyor. Çözüm surecine girilmesi olasılığı düşünüldüğünde bile “karşıdakine ne kadar zarar verirsek o kadar iyi” anlayışı hakim.