Tuesday, May 14, 2013

Dersimiz Güney Afrika

"Eğer geleceğimizi tek başlarına beyazların belirlemesine neden izin verelim deseydik, müzakere biterdi."
Dersimiz Güney Afrika
Haber: AHMET İNSEL
Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) istihbarat örgütünü yönetmiş ve yeni polis ve istihbarat örgütlerinin oluşması müzakerelerini yürütmüş Moe Shalk, Türiye’den gelen inceleme heyetine yaptığı dikkat çekici sunuş sırasında, “Politikacılar olarak bir kişiye silah vermek, savaş demek kolaydır. Asıl zor olan silahını bırak demektir. Çünkü savaş içinde askeri yapılar belli haklar elde eder ve bunları kaldırmak her iki tarafta da darbe riski yaratır” diyordu. Heyetimizin tüm üyeleri birden pür dikkat kesilmişler, birçoğunun bakmadan hiçbir zaman duramadıkları cep telefonlarına, Ipad’lere gözucuyla bile olsa kimse bakmamaya başlamıştı. Kendisinin ANC’ye çok genç yaşta üye olduğunu belirten Hint-Malay kırması Shalk, o zamanlar ANC’nin omurgasını oluşturan Güney Afrika Komünist Partisi üyesi olduğunu ve istihbaratçı eğitimini Stasi’den, yani ünlü Doğu Alman istihbarat örgütünden aldığını konuşmasının başında belirtmişti.
Askeri darbe olasılığı
Shalk, yeni rejime geçişte görevinin tek bir ordu, tek bir istihbarat örgütü yaratmak için müzakereleri yürütmek olduğunu belirtti. “Müzakerelerde askeri kanat taviz verilmemesi için lobi yapar. Askeri unsurların siyaset dışına çıkmasını sağlamak, müzakerelerin barış ve uzlaşma içinde sonuçlanması için şarttır.” ANC, ilk beş yıl içinde ordunun komuta kademesini ve bütçesini değiştirmeme güvencesi vermiş. Bu zaman zarfında ANC’nin silahlı kanadından, istihbarat örgütünden gelen kadroların bir kısmının kurulacak yeni örgütlere dahil edilmeleri başarılmış. Aynı zamanda “ordunun üzerinde sivil denetim kurmak, siyasal rolünü etkisiz bırakmak için bir sivil sekretarya kurulduğunu” ilave ediyor Shalk. Bu sekreterya ordu komutanlarına, “Yeni bir askeri kültür tanımlayın” emrini vermiş. Böylece, sadece fiziki olarak değil, zihniyet olarak da yeni bir askeri bütün yarattıklarını belirtiyor. Ordu komutanları beş yıl sonra değiştirilmiş. ANC’nin iç yeraltı örgütünün üyesi olan bir siyah, 1999’da ilk kez Genelkurmay Başkanı olmuş. Benzer gelişme polis ve istihbarat örgütlerinde de gerçekleşmiş. “20 yıl önce askeri darbe olasılığını tartışıyorduk” diyor Shalk, “şimdi artık böyle bir şey kimsenin aklına gelmiyor”. Ordunun, polisin ve istihbarat örgütünün rolünün ne olması gerektiği açık biçimde anayasasında yer alan yegane ülkenin Güney Afrika olduğunun altını önemle çiziyor.
Liderin önemi
Moe Shalk’e göre, “liderler tarihin akışını değiştirebilir”. Bunun için verdiği somut bir örnek var: Müzakerelerin en kritik döneminde, 1992’de ANC’nin askeri kanadının şefi Khsani’in bir suikast sonucu öldürülmesi. Bütün ANC kadroları, ülke ayağa kalkmış, bazı evler ateşe verilmeye başlanmş ve bir anda çok kanlı bir iç savaşın eşiğine gelinmiş. Bunu Mandela’ın yaptığı televizyon konuşması durdurmuş. Katili ihbar edenin bir beyaz kadın olduğunu söyleyip, bunun örgütlü bir ırkçı saldırı olmadığını belirterek insanlara sakin olmalarını, geleceğe güvenmelerini telkin etmiş. Toplumun yüzde 90’ını oluşturan siyah Afrikalılar, sözünü dinlemişler. Shalk, “O an artık Mandela fiilen başkandı” diyor. “İktidara el koyabilirdi. Bunu yapmadı. Beyazların iktidardaki Ulusal Partisi ile müzakelerin devam etmesini sağladı ve geçici yeni anayasanın hazırlanması ve Güney Afrika tarihinde ilk kez herkesin oy kullanma hakkına sahip olduğu demokratik seçimlerin ardından, 1994’te cumhurbaşkanı oldu.” Müzakerelerin sonucuna baktığınızda, küçük beyaz azınlığın değil, esas ANC’nin birçok konuda taviz verdiğini görüyorsunuz. Çoğunluk olmanın güvencesi ve barış içinde, birleşik bir ülke kurma iradesinin doğal sonucu bu.
ANC’nin amacı, “birleşik, özgür, ırkçı ve cinsiyetçi olmayan, demokratik bir Güney Afrika” kurmaktı. Beyazların bir kısmı ve Zuluların özerk bölgeler kurma talebine karşı, ANC birleşik bir Güney Afrika kurulması konusunda ısrarcı oldu. Mandela ve diğer ANC yöneticileri hayati önemde bir karar almışlar. Irkçılık tarafından dağlanmış bir toplumda, beyazların kendi aralarında süreçle ilgili referandum yapmalarını kabul etmişler. “Eğer” diyor Shalk, “geleceğimizi tek başlarına beyazların belirlemesine neden izin verelim deseydik, müzakere biterdi.” Bunun, ANC’nin karşı tarafı geri dönülmez biçimde müzakereye dahil etme taktiğinin son derece önemli bir parçası olduğunun altını çiziyor.
Allah izin verirse
Konuşmasının sonunda bugün hâlâ küçük bir azınlık olan beyazların Güney Afrika’da zengin sınıfı oluşturduğu, yoksulların, alt sınıfların ise sadece siyahlardan oluştuğu kendisine hatırlatılınca, “Yüz bin kişilik orduyu yönetmek kolaydır, yüz bin kişinin hayatını değiştirmek ise kıyas kabul edilmez biçimde zordur” diye yanıtlıyor. Cumhurbaşkanı yardımcısı veya ANC üst düzey yöneticileri de bu soru kendilerine sorulduğunda, “Bu uçurumu kapatmak için, 1994’le bugün arasında sürenin çok kısa olduğunu” belirtiyorlar. Irk ayrımcılığı rejiminin geriye bıraktığı mirasın izlerini bir kuşak içinde çözmenin imkansız olduğunu görmek zor değil. Bu imkansızlığa, yeni anayasada mülkiyet haklarının çok güçlü biçimde korunması ilkesi ilave olunca, örneğin toprak reformu yapmak zorlaşmış. Ayrıca başka bir toplantıda ANC hükümeti bakan yardımcılarından biri, toprak mülkiyetini dağıtsalar da, çiftçilik yapacak bilgisi olan siyah Afrikalı sayısının son derece yetersiz olduğunu da belirtmişti. Irk ayrımcılığının bıraktığı saatli bomba, işte tam bu. Moe Shalk bu nedenle, hayatının ilk 30 yılını güvenlik sorunlarına hasrettiğini, gelecek 30 yılını kalkınmaya hasretmek istediğini söylüyor, heyetimizden gelen “Allah izin verirse” sesleri arasında.
Mandela-Öcalan
Görüşmenin sonunda Shalk heyetteki iktidar partisine yakın birkaç kişiye, “Öcalan’ı ne zaman serbest bırakacaksınız? Mandela, 1985’ten sonra ev hapsindeydi ama istediği herkesle görüşebiliyordu, bu bizim için şarttı” diye soruyor. Devletin bütün bu görüşmeleri dinlediğini ama ANC istihbaratının da buna karşı kısmen önlem aldığını konuşmasında daha önce belirtmişti. Kendisine soru yöneltilenlerden biri, “Her ülkenin durumu farklı” diye yanıt verince, “Elbette bu sizin bileceğiniz bir şey. Yalnız şunu unutmayın, beyazların hükümetinin en büyük endişesi bizim 1985’ten itibaren iç savaşı yükseltme kararımız değil, Mandela’nın hapiste vefat etmesiydi” deyip, “Öcalan kaç yaşında, sıhhati nasıl?” diye soruyor, vedalaşırken.
Güney Afrika’da siyasal ve toplumsal tarih, sosyoloji, demografi bizden çok farklı elbette. Ama Kürt sorununda bizim durum bütünüyle benzersiz, başka deneyimlerden alacağımız hiçbir ders yok demek bir zeka işareti olmasa gerek!