Saturday, July 28, 2012

At arabanın önüne

Dünyadaki birçok örnek, silahlı çatışmayı bitiren esas dinamiğin, devlet politikalarındaki değişim olduğunu teyit ediyor

At arabanın önüne
Meksikalı gerillalar.



Türkiye siyasal tarihinin temel dinamiklerinin başında hiç şüphesiz şiddet geliyor. Osmanlı’nın çöküş döneminden itibaren şiddet bu topraklarda siyasetin önemli araçlarından biri oldu. Bu dinamiğin son 30 yıldır yakıcı bir biçimde somutlandığı alan ise elbette Kürt sorunu…
Bu konuda soğukkanlı bir değerlendirmeye ihtiyacımız var. Sanki şiddetin kötü/iyi fikirlerden kaynaklandığına dair bir algı var: Kötü fikirler lanetlenirse şiddetin de son bulacağı gibi bir yanılsama içinde olanlar bir yanda, şiddeti yüceltenler de diğer yanda… Oysa şiddeti tarihselleştirmek ve bağlamına oturtmak gerekiyor. Şiddet son tahlilde politik, hukuksal ve kültürel bir inşadır.
Sosyal bilimlerin -özellikle tarihsel sosyolojinin- bu konudaki bulgularının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bulguların başında şu gelir: Şiddet, kötü fikirlerden kaynaklanmaz. Ve birçok toplumsal olgu gibi ilişkiseldir. Şiddeti dönüştürmek istiyorsanız, öncelikle ilişkiyi dönüştürmeniz gerekir: Esas olarak da -yazıda göstermeyi umduğum gibi- devletle girilen/girilemeyen ilişkiyi…
Siyasal rejimler, siyasal taleplerin dillendirilme biçimleri arasında izin verdikleri vermedikleri, hoşgördükleri görmedikleri veya özellikle teşvik ettikleri biçimleri öne çıkarmalarıyla şiddetin temel belirleyenidir. Böylelikle, şiddet içeren etkileşimlere ya da tam tersine, barışçıl alternatiflerin ortaya çıkmasına zemin hazırlarlar. 

Ayaklanma nedenleri
Dünyadaki bazı deneyimlerin bu söylediklerimi örnekleyeceğini umuyorum. Bu yazıda yararlandığım J. Goodwin’in ‘No Way Out’ kitabında uzun süren silahlı ayaklanmaları incelerken El Salvador (1980-1992), Guatemala (1980-1996) ve çatışmanın hâlâ sürdüğü Kolombiya örnekleri üzerinde durur. Neden bazı ayaklanmalar bu kadar uzun sürüyor? Bir yanıt, elbette sahip oldukları kitle desteğidir. Peki ama kitle desteği neden uzun süre devam ediyor? Ayaklanmanın etnik olup olmadığına bakmak da soruyu yanıtlamıyor. Uzun süren El Salvador ’da etnik boyut yoktu. Öte yandan yenilen Malaya ayaklanmasında etnik mesele kritikti. Başka bir ihtimal, dış yardımların varlığı/yokluğu. Bu dinamik de açıklayıcı değil. Venezuela devrimcilerine (1960-68) Küba ve Çin’den ciddi miktarda dış yardım vardı ama yenildiler. Öte yandan, Guatemela ve Peru’da ayaklanmacılar dış yardım görmediler ve uzun süre mücadelelerini sürdürebildiler.
Genel seçimlerin düzenli olarak yapılıp yapılmaması bir diğer açıklama olabilir. Bunun birçok durumda gerçekten de çatışmaların sona ermesinde rol oynadığını görüyoruz. Fakat genel seçimlerin varlığının, muhalif grupların devletin baskısı olmaksızın siyasal taleplerini özgürce yaptıkları anlamına gelmediğini bilmek gerekiyor. Sistemli bir devlet baskısının eşlik ettiği seçimler, ne ayaklanmacıları ne de destekçilerini etkiler. Üstelik devletin ulaşamadığı sınır bölgeleri varsa bu baskılar, ayaklanmacılar için çok daha geniş bir kitle desteği anlamına gelir. El Salvador ve Guatemala ’da 1980’lerde genel seçimler yapılmaya başlandıktan sonra da ordunun insan hakları ihlalleri, siyasal cinayetler devam etti. Bu ülkelerde tek bir ordu mensubu bu konularla ilgili ceza almadı.
Bu silahlı ayaklanmaların nasıl sona erdiğine bakmadan önce devlet şiddeti ile silahlı ayaklanmanın sürekliliği arasındaki ilişkinin en önemli örneği olan Kolombiya’ya bakalım. Güney Amerika ’nın ilk anayasal rejimini kuran, çok partili bir ülkenin, dünyanın en uzun süreli silahlı ayaklanmalarından birine tanıklık etmesi şaşırtıcı gelebilir. Oysa bu ülkede bir yandan seçimler yapılırken bir yandan da Amerika destekli paramiliter gruplar ve ordu, gerillaları destekledikleri için binlerce köylüyü öldürüp yüz binlercesini yerinden ediyordu. Sonuçta 2000’e gelindiğinde gerilla örgütü FARC 15 bin kişilik bir güce ulaştı. 

Kolombiya ve El Salvador
El Salvador ’da başarılı olan barış müzakereleri, Kolombiya’da başarısız oldu. Bunun temel nedeni, gerillanın silahı bırakıp müzakereye başladığında hapse gireceklerini düşünmeleriydi. Zira 1980’lerdeki barış görüşmeleri sırasında gerillaların desteklediği parti siyaseten imha edilmişti. Görüşmeler sürerken Union Patriotica partisinin 3500 üyesi öldürülmüş ya da kaybedilmişti. Gerillaların barış görüşmelerine inanmamalarının temel nedeni buydu.
El Salvador ’da da devletin insan hakları ihlalleri, cinayetleri seçim dönemlerine eşlik etti. Sonuçta, tıpkı Kolombiya’daki gibi genel seçimlerin varlığına rağmen gerilla hareketi de büyüdü. Ta ki 1992’ye kadar… Bu tarihten sonra iki ülkenin yolları ayrılıyor. Barış anlaşmasıyla birlikte silahlı çatışma El Salvador ’da sona erdi. FMLN gerillalarının silah bırakması, sosyal adaletin tesis edilmesi ya da toprak reformu gibi temel taleplerin karşılanması nedeniyle olmadı. Birincisi her iki taraf da savaşı kazanamayacaklarını kabul etti. Ama çok daha önemlisi, hükümet ordusunu radikal bir biçimde yeniden düzenlemeyi kabul etti. Askerlerin sayısı azaltıldı, korucular kaldırıldı, Savunma Bakanı ile birlikte yüze yakın subay ordudan atıldı, Hakikat Komisyonu kuruldu, eski gerillaların da başvurabilecekleri yeni polis kuvvetleri kuruldu. Bunların hiçbiri toplumsal adaleti sağlayacak düzenlemeler değildi, ama FMLN militanlarının ve destekçilerinin devlet baskısı olmaksızın siyasal faaliyetlerde bulunabilecekleri ortamı hazırlayacak düzenlemelerdi.
Sınıfsal yapı, gerillaların silahlı mücadelesi vs. açılarından birbirlerine çok benzeyen El Salvador ve Kolombiya’nın arasındaki temel fark, devletin tutumundaki radikal değişiklikti. Sonucu da bu fark belirledi. 

Şiddetin bitmesi için
Silahlı çatışmayı bitiren esas dinamiğin devlet politikalarındaki değişim olduğunu diğer örnekler de teyit ediyor. Filipinler’deki Huk Ayaklanması (1946-1954), 1950’de iktidara gelen hükümetin orduyu denetim altına alması ve gerillaların yeni yasal yapıların içinde siyaset yapabilmeleriyle sona erdi. 1960’lardaki Venezuela ayaklanması da 1970’de benzer biçimde bitti. 1969’daki yeni hükümet, gerillaların silah bırakmaları karşılığında bütün yurttaşlık haklarını tanıdı, birçok eski gerilla parlamentoya girdi.
Bu kısa tarih parçalarının söylediği, silahlı ayaklanmaların ana nedeninin yoksulluk, sömürü, eşitsizlik olmadığıdır. Yoksulluk, sömürü, eşitsizlik dünyanın birçok coğrafyasında var. Fakat ancak küçük bir bölümünde silahlı ayaklanmalar var ve çok daha küçük bir bölümünde bu ayaklanmalar devam ediyor. Ana neden, Goodwin’in şu saptamasında söylediğidir: “Silahlı ayaklanmalar, somut sorunları olan ve ayaklanma kapasitesi olan insanların barışçıl siyasal faaliyetlerinin devlet tarafından şiddetle bastırılması sonucunda oluşur.”
Şiddet ilişkisel ise öncelikle ilişkinin devlet kısmının dönüşmesi gerekiyor. Dünyadaki tecrübelerin bize gösterdiği şudur: Silahlı çatışmanın son bulması için o çatışmayı sürdürenlerin taleplerinin bütünüyle karşılanması gerekmiyor. Ama şu gerekiyor: O taleplerin siyasal alanda ve geçmişte elinde silah tutanların da dahil olduğu sivil politik yapılarda dillendirilebilir olması... Daha ilk başta silahın ortaya çıkış nedeni, o taleplerin sivil zeminlerde dillendirilememesi ise şiddeti sona erdirecek olan ana dinamik de işte bu ilksel zeminin dönüşümüdür. Bunun gereklerini yaparak yol haritasını çizen devletlerde silahlı çatışmalar bitti; çizemeyenlerde ise devam ediyor.