Sunday, July 22, 2012

FOUCAULT'NUN "EPİSTEME" KAVRAMI IŞIĞINDA

"Hapishane"den "Cezaevi"ne Türkiye'de Değişen Mahpusluk

Verilerden yola çıkarak, 70'li yıllarda hapishaneler konusunda, bir kırılma yaşandığı, mahpusların bu yıllarda "anarşist" ve "terörist" olarak nitelendirilmeye başlandığı, 80'li yıllarda ise bu durumun artık oturmuş bir hal aldığı söylenebilir.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
21 Temmuz 2012, Cumartesi

"Hapishane" kelimesinin yerini "cezaevi" kelimesinin almasının bir anlamı var mıdır? Geçmişte, büyük oranda yurt dışındaki hadiseler için kullanılan "anarşist" nitelendirmesinin, birkaç on yıl sonunda "silahlı mücadele" veren "solcu gençler" için kullanılıp sonra da yerini "terörist" kelimesine bırakması ne anlam içermektedir?
Hapishanede tutulanlar için, "mahkûm" ve hukuki terimler olan "tutuklu" ve "hükümlü" kelimelerinden sonra en fazla kullanılan kelimenin "terörist" olması nasıl okunmalıdır?
Bu soruların ve cevaplarının tek başlarına bir anlamı olamaz. Ancak bunlar, bir durumun göstergeleri; bir tablonun bütününe dair işaretleri içinde barındıran levhalar olabilirler. Bu çalışma da bir durumu her yönüyle ortaya sermekten ziyade, bazı işaret levhalarını ortaya çıkararak, bir şeylerin değiştiğini göstermeyi amaçlamaktadır.
Bu işaret levhalarının ortaya çıkarılabilmesi bir gazetenin 1950'den sonraki tüm nüshaları taranmış [1], bir nevi kazı çalışması yapılmıştır. "Kazı çalışması" nitelendirmesi, tesadüfen seçilmeyip, Foucault'un "arkeolojik yöntem"ine atıf yapılmaktadır.
Foucault, "Kliniğin Doğuşu",  "Deliliğin Tarihi", "Kelimeler ve Şeyler - İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi", "Hapishanenin Doğuşu", "Cinselliğin Tarihi" çalışmalarında da görülebileceği gibi, ele aldığı konuları, bugünleriyle sınırlı kalmayıp, dünden bugüne evrilmeleri içerisinde araştırmıştır. Ancak Foucault'un "arkeolojik yöntem"i ele aldığı konuların geçmişine de eğilmekle sınırlı değildir. Bu yöntemle, ele alınan konuya dair, belli bir dönemin "episteme"si, "epistemolojik alanı" incelenir.
Foucault, ilk kez "Kelimeler ve Şeyler" eserinde kullandığı "epistemolojik alan" kavramını, "bir döneme has, o dönemin bilimlerinin, sanatlarının ve deneyimlerinin ortak oluşma koşullarını belirleyen düzenleme ilkesi" şeklinde açıklamaktadır. [2]
"Episteme" kavramıyla  Foucault, verili bir döneme ait farklı "söylem" biçimlerinin arasındaki ilişkiler bütününü kast etmektedir. Foucault'un, 1970'li yıllarda "episteme" yerine kullanmaya başladığı "dispozitif" kavramı, arkeolojik yöntemin araştırma nesnelerindeki çeşitliliğe de dikkat çekmektedir. "Episteme", söylemsel bir düzenlenişe verilen adken, dispozitif, hem söylemsel hem de söylemsel olmayan elemanlardan oluşmaktadır.
"Cinselliğin Tarihi" adlı kitabında, "dispozitif" kavramının elemanlarını şöyle sıralar Foucault: söylemler; kurumlar; mimari düzenlemeler; tüzükler, kanunlar, yönetimsel tedbirler; bilimsel söylemler; felsefi ve ahlaki önermeler. [3] Dispozitif, bu birbirinden farklı öğeler arasında kurulan bağdır ve ele alınan konuya dair "arkeolojik yöntem" tüm bu öğelere eğilmeyi gerektirmektedir.
Yukarıdaki sorular ve bir bütün olarak bu çalışmanın kendisi, bir döneme ait epistemeyi ortaya koymaktan uzaktır ve bunu amaçlamamaktadır.
Bu çalışma, ele alınan konuya dair bazı değişikliklere ortaya çıkararak, epistemelerdeki farklılaşmayı gözler önüne sermeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma, bu haliyle, bu konuya dair gerçekleştirilecek bir "arkeolojik"  uğraşın gerekliliğine dikkat çeken bir çaba olarak görülebilir sadece.

Tablo ve Tespitler

Bu çalışmada, Milliyet gazetesinin, internet ortamında bulunan arşivinden yararlanılmıştır. 3 Mayıs 1950 tarihinden 31 Aralık 2003 tarihine kadar bulunan gazete nüshaları içerisinde, seçilen konuyla ilgili önemli görülen bazı kelimelerle arama yapılmış ve bu kelimelerin her yıl kaç kere kullanıldığı tespit edilmiştir.
Ardından bu sayılardan yararlanılarak, onar yıllık bir tablo çıkarılmıştır. Böylece, bu kelimelerin kullanılışındaki artış ve azalışı, yeni kelimelerin ortaya çıkışını onar yıllık dilimler içerisinde tespit etmek mümkün olabilmiştir. Bu değişiklikler, değişen dönemin, epistemenin de göstergesidir.

50-60
60-70
70-80
80-90
90-00
2000-04
hapishane
2037
1256
1524
2222
2725
953
cezaevi
2107
2432
3610
7457
8146
3845
mahpushane
1
6
25
44
35
7
tutukevi
0
2
260
502
256
130
tevkifhane
77
15
5
14
21
8
tutuklu
238
969
3567
6295
4846
1951
hükümlü
151
527
1062
1951
1612
778
mahpus
10
42
71
81
89
26
mahkum
10092
6187
7083
8769
11034
4157
anarşist
67
185
1800
630
396
348
Terörist
17
8
519
6976
8925
2675
kader kurbanı
0
5
22
46
75
62
kader mahkumu
2
2
1
6
13
9
hapishane, mahkum
1266
454
400
514
775
309
hapishane, anarşist
6
4
64
36
19
18
hapishane, terörist
0
0
38
187
242
93
hapishane,kaderkurbanı
0
1
10
12
21
13
hapishane, tutuklu
4
66
264
447
325
164
hapishane, hükümlü
2
38
68
130
101
56
cezaevi, mahkum
672
1047
1150
1862
2316
1309
cezaevi, anarşist
1
7
110
50
41
16
cezaevi, terörist
0
0
47
582
924
501
cezaevi, kader kurbanı
0
2
14
30
76
37
cezaevi, tutuklu
24
279
1085
2237
2222
1112
cezaevi, hükümlü
46
233
530
1132
930
533
işkence
918
805
2154
4382
4814
1904
hapishane, işkence
58
42
131
277
300
107
cezaevi, işkence
9
37
212
711
898
620
Bu tablodan çıkarılacak sonuçları şöyle sıralamak mümkün:

Yaşantının içerisinde daha fazla yer tutmaya başlayan mekanlar

“Hapishane”, “cezaevi”, “mapushane”, “tutukevi” ve “tevkifhane” kelimelerinin toplamlarına bakıldığında, bu kelimelerin kullanılışında 3 katına varan bir artış gözlenmektedir. Bu durum, bu mekanların, yaşantımızda giderek daha fazla yer tuttuğunu, daha fazla gündeme getirildiğini göstermektedir.

Hapishane”den “cezaevi”ne

“Hapishane” ve “cezaevi” kelimeleri başlangıçta hemen hemen aynı sayılarda kullanılırken, zamanla “hapishane” kelimesi daha az kullanılır olmuş, “cezaevi” kelimesi ise düzenli olarak artmaya devam etmiş, 50’li yıllardan 2000’e gelindiğinde, bu artış dört katına varmıştır.
Bu değişiklik, kapatılmanın gerçekleştirildiği bu mekanlara bir değer yargısı yüklemenin ifadesi olarak görülebilir. Zira, Arapça “bir yere kapatma, salıvermeme” anlamına gelen “habs” kökünden türetilen “hapishane” sadece bir durumun ifadesi olarak kullanılırken, “cezaevi” kelimesi, içerisine konulan kişiler açısından olumsuz bir değer yargısı içermektedir.
“Cezaevi”, “ceza” verilen kişilerin kapatıldığı mekan olarak düşünüldüğünde, cezaya çarptırılan kişiler de otomatikman, “suçlu” olarak damgalanmış olmaktadır.


Mahpusların değişen sıfat ve isimleri [4]

"Mahkûm", "mahpus","tutuklu" ve "hükümlü" kelimelerine bakıldığında, mahpuslar için en fazla kullanılan ve kullanılmaya devam eden kelime, "mahkum" kelimesidir. 50-60 arası 10 bin civarında kullanılan bu kelime, 90-00’e gelindiğinde 11 bin ile hemen hemen aynı kalmıştır. Aynı yıllar için, hukuki terimler olan, “tutuklu” ve “hükümlü” kelimelerinin kullanımında ise önemli artışlar söz konusudur.
Burada asıl dikkat çeken ise, “hapishane” ve “cezaevi” kelimeleriyle birlikte “anarşist” ve “terörist” kelimesinin kullanımında görülen artıştır. Bu durum da, “hapishane” yerine “cezaevi” kullanımının yaygınlaşmasıyla paralellik taşımaktadır.


Sağlık köşesinin ruh hastası anarşistleri ve anarşizmin 70'lerde değişen kullanımı

50 ve 60'lı yıllarda anarşizm bir yandan "komünistlerin en bariz hususiyeti anarşist ve hiçbir şeyi beğenmez olmalarıdır" [5] benzeri haberlerle, komünizmle beraber anılırken diğer yandan, ruhsal bir sağlık problemi olarak gazetenin sağlık köşesi yazılarının konusu olmaktadır.
12 Temmuz 1956 tarihli gazetenin, "Sağlık Ansiklopedisi" köşesinin başlığı "Anarşistlik"tir ve yazı, " Akıl ve ruh hastası olmayan fakat hastalık sınırına yakın bazı insanlar vardır, bunlara psikopat denir." diye başladıktan sonra ikinci paragrafta, "Anarşistler, psikopatların bir çeşididir." sözleriyle devam etmektedir.

Anarşist kelimesi,  50 ve 60'lı yıllarda çok az kullanılmaktayken (bu 20 yıl içerisinde toplam olarak sadece 252 kere), 70'li yıllara gelindiğinde bu sayı birden 1800'e fırlar.
Anarşist kelimesinin, Türkiye'de yaygın kullanımı asıl olarak 60'ların sonlarından itibarendir. Bu da,  ülkede, solun yükselen mücadelesiyle bir paralellik arz etmektedir.
Anarşizm, 60'ların sonlarından itibaren, silahlı mücadeleye yönelen solu nitelendirmek için kullanılmaya başlar. Bu durum, 80'lerle beraber "anarşizm"in yerini, "terörizm" kelimesi alana kadar devam eder.

80'li yıllar; "terörist"in kullanımındaki artış ve "terör"le anılmaya başlanan mahpuslar

"Terörist" kelimesi 50-60 yılları arasında sadece 17 defa kullanılır. Bu 17 haberden sadece üçü Türkiye'ye ilişkindir. Geriye kalanlar, komünizmle ilişkili olarak, yurtdışına dair haberlerdir.
Asıl önemlisi de, hapishanede tutulanlara dair "terörist" nitelendirmesinin bu yıllarda bir kez dahi kullanılmamasıdır.
50'li yıllardan 70'lı yıllara gelindiğinde ise, "hapishane" ve "cezaevi" kelimeleriyle birilikte terörist kelimesi kullanılmaya başlar ancak "terörist" kelimesinin asıl kullanımı 80'li yıllarla beraber olur ve 90'lar ile 2000 sonrasında da artarak devam eder.

Bu Çalışmanın Handikapları ve Sonuç Olarak

Bu araştırmanın tek bir gazete üzerinden yürütülmesi ve bu gazetenin de "sol"da ve "demokrat" görünmeye çalışan bir gazete olması, bu çalışmanın handikabıdır.
Ancak, elde edilen veriler değerlendirmeye olanak sağlamıştır ve ulaşılan değerlendirmeler genel tablo hakkında fikir vermektedir. "Cezaevi değil terör kampı" benzeri manşetler atıldığı da hatırlanacak olursa genel tablo daha anlaşılır olacaktır. Şu satırlar bu tablonun aklımızda oluşmasını daha da kolaylaştıracaktır:
Terör suçundan hüküm giymiş kişiler, gruplarına göre ayrılıyorlar ve neredeyse 'kısmi özerklik' tanınmış koğuşlarında istedikleri faaliyeti sürdürebiliyorlar, militanlarını eğitebiliyorlar, dışarıdaki eylemleri içerden planlayabiliyorlar. [6]
Cezaevleri terör suçluları için de bir ceza ve pişmanlık yeri değil eğitim kampı işlevi görüyor. Çoğu bilenmiş olarak çıkıyor. [7]
Terör kalesi haline getirdikleri Bayrampaşa Cezaevi'nde yıllardır diledikleri gibi at koşturan, her istediklerini yapıp, dışarıdaki militanlara eylem talimatları veren yasadışı DHKP-C [Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi] ve TİKKO [Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu] örgütlerinin yönetici kadrosu operasyondan sonra götürüldükleri Edirne F Tipi Cezaevi'nde 'Süt dökmüş kedi'ye döndüler. [8]
Verilerden yola çıkarak, 70'li yıllarda hapishaneler konusunda, bir kırılma yaşandığı, mahpusların bu yıllarda "anarşist" ve "terörist" olarak nitelendirilmeye başlandığı, 80'li yıllarda ise bu durumun artık oturmuş bir hal aldığı söylenebilir.
Elbette bu değerlendirme, sadece bir durum tespitidir ve oldukça eksiktir. Foucault'un "dispozitif" kavramının elamanları hatırlandığında (söylemler; kurumlar; mimari düzenlemeler; tüzükler, kanunlar, yönetimsel tedbirler; bilimsel söylemler; felsefi ve ahlaki önermeler) bu eksiklik daha iyi anlaşılacaktır.
Sadece yazılı bir kaynaktan yola çıkılarak gerçekleştirilen bu çalışma, -F Tipi hapishaneler de hatırlanacak olursa- mimari düzenlemeler; -"Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun" hatırlanacak olursa- içler acısı infaz yasaları; Cezaevi İzleme Kurulları'nın işlevsizliği örneğinde olduğu gibi kurumlar; tecrit örneğinde görülen tartışmalarda olduğu gibi bilimsel söylemler; filmlerde, türkülerde geçtiği haliyle hapishaneler açılarından da ele alınıp bir "arkeolojik" çalışmaya döndürülebilir, döndürülmelidir.
Türkiye'de hapishaneler, Foucault'un bir örneğini ve kavramsal çerçevesini sunduğu tarzda, kendi özgünlükleri de dikkate alınarak incelenmeyi beklemektedir.
"Hayata Dönüş" adı verilen katliam, sonrasında 122 kişinin yaşamına mal olan Ölüm Orucu ve F Tipi hapishanelerde uygulanan tecrit bu incelemenin kaçınılmazlığını ve aciliyetini göstermektedir. (ME/EKN)
[1] Milliyet gazetesinin 3 Mayıs 1950 ile 31 Aralık 2003 tarihleri arasındaki nüshalarını internet ortamında bulunmakta ve bu arşiv içerisinde, kelime ile arama yapılabilmektedir. Çalışmada bu arşivden yararlanılmıştır.
[2] Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler, çev. M. Ali Kılıçbay, İstanbul 1994, İmge Kitabevi
[3] Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver, İstanbul 2003, Ayrıntı Yayınları
[4] Bu çalışmada, hapiste tutulan kişiler için, olumsuz bir değer yargısı içermediği için, "mahpus" kelimesinin kullanılması tercih edilmiştir.
[5] Milliyet, 23 Eylül 1953, "Komünist Partilerdeki Çöküntünün Sebebi Nedir" başlıklı haberden
[6] Radikal, 27 Haziran 2000, Mehmet Y. Yılmaz'ın köşe yazısından
[7] Sabah, 28 Haziran 2000, Güngör Mengi'nin köşe yazısından
[8] Hürriyet, 24 Aralık 2000

Kaynakça

"Çankırı'da 29 Mahkum Kaçtı", Milliyet, 19 Ekim 1959

Erhan Akyıldız, Adalet Bakanı Mehmet Can'a Göre Cezaevlerindeki Eylemler Dışarıdaki Anarşinin Bir Uzantısı, Milliyet, 3 Eylül 1978

Güngör Mengi, Doğum Sancısı, Sabah, 28 Haziran 2000

"Komünist Partilerdeki Çöküntünün Sebebi Nedir", Milliyet, 23 Eylül 1953

Mehmet Y. Yılmaz, Cezaevlerinde Asıl Mahkum Devlettir, Radikal, 27 Haziran 2000

Michael Foucault, Kelimeler ve Şeyler, çev. M. Ali Kılıçbay, İstanbul 1994, İmge Kitabevi

Michael Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver, İstanbul 2003, Ayrıntı Yayınları

Orhan Duru, Türk Teröristlerin Zeka Derecesi Düşük, Milliyet, 13 Ekim 1983

S. Recep Doksat, Anarşistler, Milliyet, 12 Temmuz 1956

"Süt Dökmüş Kediye Döndüler", Hürriyet, 24 Aralık 2000

"Yıka Yıka Girdiler", Milliyet, 20 Aralık 2000