Tuesday, October 23, 2012

Kültür Tarihi Affetmez

Hasan Bülent Kahraman

Doğu kültüründe önemli olan farklı bir şey söylemek değil, aynı şeyi söylemektir.

Aydın, gerçeğin ve doğrunun kendisinde saklı bulunduğu kişidir.

Dünyanın her yerinde bilgi popülerleştirilir. Türk basının bilgiyle olan ilişkisi, bilginin popülerleştirilmesini değil, bilginin yozlaştırılmasını, dışlanmasını ve hepsinden kötüsü bilginin sıradanlaştırılmasını içeriyor.

Bazı şeyleri hoşgörmemeyi öğrendiğimiz zaman, tarihi suçlamayı ve affetmemeyi öğrendiğimiz zaman yepyeni bir bilinç doğacak, o da yepyeni bir edebiyat üretecektir. O edebiyat, öncelikle onur duygusunun içinden yazılacak ve onurun edebiyatı olacaktır. Unutmayalım ki, tarih unutabilir; çünkü sonunda ideolojiktir. Fakat, gerçek edebiyat huzursuzluğun çocuğudur ve daima hatırlamak, hiç unutmamaktır.

Birikim, bir toplumun bütün geçmişinden getirdiği, belli bir çağda yaşayan insanların farkında olmasalar da üstlerinde, bilinçlerinde, bilinçaltlarında hissettikleri kültürel tarihtir.

Kültürel hayatın demokratikleşmediği, kütüphanelere hangi kitapların alınacağına, hangi kitapların basılacağına, hangi filmlerin destekleneceğine devletin karar verdiği, kısacası bürokrasinin kültürü "tayin ve tanzim" ettiği bir dünyanın, bırakın ötesini, uygar olduğunu bile kimse söyleyemez. Çünkü uygarlık, önce ve öncelikle özgürlük demektir.

İnsan hakları, insanın doğal bir yaratık olarak toplumsallaşmasından sonra geçirdiği evrimin en önemli halkasıdır. İnsanı insan yapan en temel meziyet bilinciyle kendini sınırlaması, gene bilinciyle hem kendisindeki hem de soyut iktidarda bulunan otoriteye gem vurmasıdır. Bu, ancak insan haklarıyla elde edilebilecek bir unsurdur.

Arkeolojinin belli bir düzeye geldiği toplumlarda kültür de belli bir düzeyin üstüne çıkmış demektir.

Bertolt Brecht: İki nokta arasındaki en kısa yol, eğer engeller varsa, kırık bir çizgi de olabilir.

Fikir, analitik düşünmenin aracıdır. Fikir, insanın öznelliğini ve "inanmama", dolayısıyla sorgulama etkinliğini kabul eder. Oysa bilgi, eğer ideolojik bir bağlama oturmuşsa bunu dışlar. İnsanların sentez yapmasına olanak vermez. Bilimsel bilgiyi işlevsizleştirir, anlamsızlaştırır. Gariptir ama, bunu da Türkiye'de milli eğitim süreci gerçekleştirir.
.
Gerçekle doğru arasında uzlaşmaz, aşılmaz bir fark vardır. Gerçek doğrunun bittiği yerde başlarken, doğru gerçeğin üstünü örtmek için kullanılan en etkili araçtır.

Gerçek çoğuldur, kendiliğindendir. Orada durur. İstenirse aranmaz, bulunduktan sonra da istenmeyebilir. Oysa doğru hem tekildir hem daima bir kurguyu içerir; biçimlendirilmiş bir şeydir doğru. Geleneğin bağrında yaşar; cemaat ruhuyla beslenir. Bu yüzden tutucu, içine kapalı, değiştirilemezdir. Üstelik, doğru daima birisinindir, birisine aittir.

Doğrunun barındırdığı diktacı, totaliter güçle karşılaştırılabilecek pek az olgu vardır. Ona inanmamak söz konusu olamaz: Doğrular inanmak içindir ve zaten zaman içinde de bir inanca dönüşürler. İnanan kişinin tekelinde, onun, korkularını bastırmasının aracı olarak, güçlendikçe güçlenir. En çok inananlar en çok korkanlardır ve korku her gün biraz daha inanmayı gerektirir.

Doğruyu sorgulayamazsınız. Oysa gerçek kendisine karşı da direnir; doğruya dönüşmeye başladığı andan itibaren ölür.

Rock'ın, altkültür gruplarının, seçenek kültürlerin varlığı tekörnekleşen bir dünyada tek seçenektir.

Kültür, bir alandaki davranış kalıbının çoğaltılarak öteki alanlara da aynı anlayışla yansıtılmasıdır. Nasıl konuşuyorsanız öyle giyiniyor, otomobilinizi öyle kullanıyorsunuzdur.

Bu dünya, fantezilerin, düşselliklerin dünyasıdır; insanların kendileri olarak davranmadıkları bir dünyadır. Gerçekle ilgisi yoktur. Hayat ise somut ve gerçektir. Düşsel bir dünya için davranış ve vücut dili yeterliyken hayatın karmaşıklığı ancak zihinsel olarak algılanabilir. Bu da doğrudan dilin kullanılmasına, üretilmesine bağlıdır. Üstelik, gerçeklikle iç içe geçmiş bir dil kullanarak düşselliği yakalayabilirsiniz ama; tersi buna olanak vermez. Oysa Türkiye ötekini yapmaya, düşlerden hareket ederek, kendisi olmayan insanlar yaratarak gerçekleri yakalamaya çalışmaktadır.

Eğer devlet, resmi yayın organında bir ideolojinin propagandasını yapıyor ve "rejim" buna kabul gösteriyorsa, o toplumun erginleşemeyeceği açıktır ve orada kadın kadar erkek de tutsak demektir.