Friday, October 5, 2012

Paranın Saygınlığı

Jack London

İnsan gafil, aciz bir yaratıktır. Çağlardan taşıdığı mirasına gururla bakıp o mirasın her emrine bilinçsizce uyar; çünkü bu miras onda vücut bulmuş, ruhunun en derinlerine yerleşmiştir. Ne kadar uğraşsa da kaçamaz ondan -bir dahi değilse eğer; yani Tanrı'nın tamamen yeni ve özgün şeyler yapabilme ayrıcalığını tanıdığı o nadir varlıklardan biri değilse. Ama sıradan, kilden yapılma insan, sahip olduğu yeteneklerle sadece kendinden önce yapılanları tekrar eder. Çok çaba gösterir ve kendini çok iyi geliştirirse türünün önceki eylemlerini çoğaltabilir; hatta bazılarını daha iyiye götürebilir; ama oraya kadar, atalarının ağır eli eziverecektir onu.

İlk kez gözlerini bir yere odaklayıp annesinin göğsüne doğru şaşkınca yönlendiği günden beri ona dayatılan ve büyük dünya hasadından devşirdiği fikirlerin baskısından kurtulamaz. Ona hizmet eden bu fikirler, kaderini de yönlendirir. Bir dahiyi zorlayamazlar belki ama, kilden yapılma olanın her eylemini belirleyip yönetirler. Yeni bir hareketin eşiğindeyken duraksarsa, onu çıktığı yağlanmış yive tekrar sokuverirler; keşfedilmemiş bir bölge görüp de duraklayınca, her yerden işaret levhaları gibi çıkıp onu köy yolları üzerinden ortak çayırlara yönlendirirler. Buna razı olur ve razı olmayı sürdürür, elinden başka bir şey gelmez; çünkü bir köledir. Fikirleriyle zekice kuramlar, güzel idealler dokuyabilir; ama hep kumdan iplerle. En ufak gerilimde, birbirine yapışmış taneler ayrılır ve her bir fikir diğerlerinden kopuverir; herkes eski, onaylanmış biçime uygun davranıp düşünmesini haykırır ona. Kilden yapılma olduğundan, boynunu büker. Kilden yapılma olanların nasıl acınası, merhametsiz bir çoğunluk oluşturduğunu, onların yapmadığı hiçbir şeyi yapamayacağını bilmektedir.

Paranın getirdiği saygınlığı işte bu şekilde anlayabiliriz. Geceleyin sessiz odamızda veya yıldızların sonsuzluğu altında, böyle bir saygınlık yokmuş gibi gelir; ama günün beyaz ışığında arkadaşlarımızla dirsek dirseğe iken, onun varolduğunu ve kendimizi, sahip olduğumuz parayla ölçtüğümüzü anlarız. Para bize cesaret, duruş ve saygınlık verir -evet, çıplaklığımızı gizleyen kumaşların da altına işleyen bir kişisel asalettir bu. Dünya, tanımadığı bir adama elbiseleriyle kıymet biçer; adamın kendisiyse, dahi ya da filozof değil de salt kilden yapılma biriyse, kendine cüzdanına göre kıymet biçecektir. Başka türlüsü elinden gelmez; balo salonunda utangaçlığından kurtulamadan yürüyen, sıkılgan bir genç adam gibidir.